İşgal Ülkesine Yolculuk ( Bölüm 2 )

Bu yazı İşgal Ülkesine Yolculuk adlı yazı dizimizin ikinci kısmını oluşturuyor. Bu yazıda seyahatimizin nedenlerini ve Türkiye’den Filistin’e yolculuğumuzu tüm detaylarıyla anlatacağım. Bu yazıya özel olmak üzere, siyasi gözlemlerden ziyade işgal altındaki bir ülkeye ziyaretin tecrübelerini ve hissettirdiklerini yazacağım. Dönüş yolculuğumuzu ise yazı dizimizin son bölümüne bırakmak istiyorum. Böylece Filistin tecrübesinden, orada yaşanılan ve şahit olunan manzaradan sonra dönüş yolunda yaşanılanlar daha anlaşılır hale gelecektir.

Bölgenin en kutsal yerlerinden birisi olan olan ağlama duvarını her yıl milyonlarca kişi ziyaret ediyor.

Bölgenin en kutsal yerlerinden birisi olan olan ağlama duvarını her yıl milyonlarca kişi ziyaret ediyor.

Biz bu seyahate neden çıkmıştık? Öncelikle macera aramıyorduk, CV’lerimize yazacağımız ilgi çekici satırların peşinde değildik, turistik gezi için de gitmemiştik. Her birimizin gönlündeki manevi nedenler zaten mevcuttu çünkü orası Kudüs’tü. Aslında başka bir sebebe de gerek kalmayabilirdi normal şartlar altında. Normal şartlardan kastım Filistinliler kendi topraklarında en doğal hakları olan insanca yaşama olanaklarına sahip olsalardı ve 65 yıldır işgal altında olmasalardı. Ne var ki, 65 yıl boyunca devlet terörüyle her geçen gün kötüye giden siyasi ve toplumsal koşulların getirdiği durum Filistin seyahatlerine başka gereklilikler de ekliyordu. Akademisyenlerden siyasetçilere, aktivist faaliyetlerden günlük sohbetlere kadar toplumların hemen hemen her kesiminden düşünceyi ortak noktada buluşturan ve zihinlerimizi de kalplerimizi de bu sorunla doldurmayı bize yıllardır temrin ettiren İsrail yönetimi, orda olup bitenleri görme ve Filistinlilerle konuşmak isteğini daha da kamçıladı aslında. Hele de grup ayrı ayrı Ortadoğu, çatışma çözümleri ve Müslüman toplumlarını çalışacak üyelerden oluşan bir grup olunca, Filistin bütün manevi bağları bir kenara koyduğumuzda bile gidilip görülmesi gereken bir bölge oluyor.

Ankara Esenboğa Havaalanında önce İstanbul, sonra Filistin yolcusu üç arkadaş, İsrail’de gümrükten geçerken, İsrail polisine ne kadar rahat konuşacağımızla ilgili şakalar yapıyoruz. Bunların içinde, polis bize İsrail’e geliş nedenimizi sorduğunda, “Biz İsrail’e değil Filistin’e geldik.” şeklinde cevap vereceğimizle ilgili şakalar da mevcut. Tabi, havaalanındaki atmosferi görünce mezkûr ifadenin şakası bile kalmayacaktı aklımızda. Şakaların yanında Filistin’in siyasi durumuyla ilgili ‘akademik’ bir üslubun etrafında dönüyor heyecanlı sohbetimiz. Etrafımızda yurt içine yolculuklarını yapacak olan ve haliyle Türkçe konuşan insanlar var. Bu atmosferden yaklaşık 2-3 saat sonra İstanbul Sabiha Gökçen havaalanında Tel Aviv uçağımızın kalkacağı kapıdayız. Şimdi her şey çok farklı. Daha önce hiç bulunmadığım bir dış hatlar kapısındayım. Sanırım bana en son bu şekilde bakıldığında 2007’nin Türkiye’sinde Kemer’in “İslami olmayan” bir otelinin restoranına girmiştim. Şakalarımızda belirgin bir sinme oldu, İsrail ve Filistin kelimeleri daha sessiz söylenmeye başlandı.

Uçağa bindiğimizde ayrı yerlere oturmak zorunda kalmış, ilk kez yalnız kalmıştık. Benim ilk düşündüğüm şey iki buçuk saatlik yolculuğun ardından hangimizin en ilginç yol arkadaşına sahip olacağıydı. Yanımda oturan iki Fransız arkadaş yolculuk boyunca ülkedeki turizm yerlerini anlatan kitapçıklarını okuyup aralarında konuştuklarından ve birbirimizle hiç muhatap olmadığımızdan benim hikayem son derece sıkıcıydı. Uçaktan indiğimizde Setenay, yanındaki siyahi kadının Setenay’ın uçaktan korktuğunu anlayınca gülümseyip elini tuttuğunu ve Betül, yanındaki İsrailli adamın adeta güven telkin etmek istercesine kendisinin ateist bir İsrailli olduğunu belirttiğini söylediğinde bizim Fransızlara kızdım içimden.

Tüm şakaların, birbirimize yaptığımız siyasi sunumların ardından Tel Aviv’de Ben Gurion Havaalanındayız. Bir şey olacakmış gibi

Üç din için de kutsal şehir olarak kabul edilen '' Kudüs '' büyük bir ihtişama sahip.

Üç din için de kutsal şehir olarak kabul edilen ” Kudüs ” büyük bir ihtişama sahip.

ilerliyoruz ama olmuyor, her şey çok sakin. Yolcular ilerliyor, gümrük sırasında herkes birbirinin arkasındaki yerini alıyor. Önümüzdeki Avrupalı ve Amerikalı turistler iki dakika süren açıklamalarıyla hızlı hızlı geçip gidiyorlar. Nedeni tabi ki çok iyi İngilizce konuşup, kendilerini açıkça ifade edebilmeleri değil. Yan sırada Türk bir anne-oğul var, bizden İngilizce çeviri yapmamızı rica ediyorlar: Bahai dinine mensup olan aile, dini liderlerinin İsrail’in Hayfa şehrinde bulunması münasebetiyle gelmişler ülkeye; bir yaşımıza daha giriyoruz. Polis şaşırmıyor, belli ki haberi var ama yine de pek hoşuna gittiği söylenemez; bekleme odasına gitmesini, sorgulama olacağını söylüyor çok sert bir üslupla. Çeviriyi ben yapıyorum ve haliyle çok geriliyorum polisin buz gibi bakışlarının karşısında. Neyse ki bizim sıradaki görevli polis oldukça nazik. Tek sorun pasaportlarımız. Türkiye’de ebeveynlerin uzun süren devlet memurluğuyla elde ettikleri hususi pasaportlara çocuklarının da sahip olması, İsrailliler için anlaması hayli güç bir mevzu zira İsrail’de bu tip pasaportları yalnızca devlete hizmet eden kişinin şahsı sahip oluyor. Zaten mütemadiyen güvenlik kaygısıyla siyasi hamlelerini belirleyen bir devlet için 20li yaşlarındaki insanların hususi pasaportlara sahip olması kuşku verici bir hal alıyor ve başlıyor sorgulamalar, bir yerlere telefon etmeler, amirlere danışıp dönmeler. İsrail polisinin niye geldiniz sorusundan ve bizim durumumuz için pasaport çıkmazından da önce öğrenmek istediği şey babanızın ismi oluyor. Babanızın ismi polisi yeterince memnun etmezse dedenizin ve biliyorsanız onun da babasının adını öğrenmek istiyorlar. İsrail polisi pasaport açıklamalarından ve babalarımızın isimlerinden memnun olduktan sonra o topraklara resmen girmiş olduk.

Tel-Aviv havaalanından bindiğimiz taksiden 45 dakika süren bir yolculuk sonunda Kudüs’e varıp eski şehrin Şam kapısında indiğimizde biz bütün şakaları ve ‘akademik’ üsluplarımızı çok geride bırakmıştık. Yavaş yavaş hareketlenmeye başlayan şehirde insanlar dükkânlarını açarken ve biz Kudüs’ün sonu gelmeyen dar sokaklarında Mescid-i Aksa’yı ararken ve Kudüs’ün minik yan sokaklarından çıkan Filistinli amcalar ve teyzeler bizi güler yüzleriyle misafir ederken okunulan akademik analizler, izlenilen tartışma programları bir anlam ifade etmiyordu artık…

Leave a Reply