Başörtülü vekillerimiz var artık! Bu hadise, bir iade-i itibar durumu olarak, Türkiye’nin bir utanca son vermesi ve bir insanın en tabi hakkının, yani inancı gereği tanzim ettiği giyim özgürlüğünün sağlanması olarak görülebilir; bunlar tabi ki bu güzel gelişmenin en tabii değerlendirmeleridir. Yalnız benim bilhassa dikkatimi çeken bir nokta var ki, o da mecliste sergilenen vitrin durumunun sona ermesi. Şafak Pavey konuşmasında bunu ifade etti ve hangi motivasyonla söylediğini hariç tutarak kısmen haklı olduğunu düşünüyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ekonomi politikalarının ve değişik alanlardaki hizmetlerinin, partiye bağlılığı ve vefası, dini ve ahlaki hassasiyetlerinden kaynaklanan bir nüfusun dışında değişik sosyal çevrelerden ciddi bir seçmen potansiyeli sağladığı çok açık. Buna rağmen, partinin omurgasını oluşturan kadın üyelerinin profillerini tahmin etmek güç değil. Hal böyleyken, yaklaşık on iki senedir partinin başörtülü olmayan bakanları ve vekilleri gerçek durumu yansıtmıyordu elbette. Bu hadiseyle de bu yapmacık görüntü nihayet bulmuş oldu.
Şafak Pavey’in vitrin benzetmesindeki kısmen doğru olan analizinin haricinde meclisteki başörtüsü konuşması, entelektüel geçmişinden, vekilliğinden ve her şeyden önemlisi kadın hakları için uğraşan kimliğinden beklenene göre büyük bir hayal kırıklığıydı. Konuşmasında belki de en rahatsızlık veren nokta, kendinde başörtülü vekillere kadın hakları ve özgürlük dersi verme cüretini bulurken hemcinsinin özgürlüğünü Mustafa Kemal’e borçlu olduğunu söyleyerek, kadınları rencide etmesi ve bu kadar yüzeysel bir minnettarlıkla kadınların içtimai tabanda var olma mücadelesine en büyük darbeyi vurmasıydı. Bir vekil kürsüsünde hayret veren bir üslupla, bir genç kızı “çiçekli başörtüsü ve dar kot pantolonu” şeklinde tanımlayarak yapılan tercihteki meselenin aslında salt başörtüde bitmediğini; aynı zamanda onun hangi şekil ve tarzda zuhur ettiğinin de gerekli merciler tarafından onaylanması gerektiği zihniyetini hepimize bir kere daha hatırlattı. Başörtülü kadına iğnesini çıkartan askeri zihniyeti, üniversite öğrencilerine daha ‘modern’ başörtü şekillerinin ve giyim tarzlarının rahatsızlığı azaltacağını ima eden zihniyeti ya da bir başörtülünün var olabileceği alanı tanımlayan zihniyeti daha küçümseyici bir üslupla tekrar etti.
Buna ilaveten, Şafak Pavey’in başörtülü vekillerden beklentisinin neden büyük olduğunu anlamıyorum doğrusu. Başörtülü milletvekillerini diğer vekillerden daha sorumlu kılan yaptıkları tercihin bir yaptırımı mı? Bundan sonra başörtülü vekilleri o mecliste bulunmalarının misyonu ve gereklilikleri bağlamında diğer vekillerden ayırmak ve farklı beklentilere girmek, bu durumun zihinlerde daima olağanüstü bir hal olarak kalmasına ve asla normalleşememesine neden olacaktır. Değişik meselelerdeki özürlük anlayışını, başörtüsü özgürlüğüyle bir tutarak, vekillere bu yönde baskı uygulamak haksızlık olacaktır. Sözgelimi, bir mecliste eşcinsel evlilik tartışılırken, başörtülü bir vekilden kendisine verilen hakkın geri ödenmesini beklemek son derece yersiz olacaktır. Nitekim başörtülü bir vekil temsil ettiği partinin ve seçmen grubunun siyasetine ve değerler sistemine göre fikrini dile getirecektir ki bu da en tabi siyaset yapma şeklidir.
Acaba Sayın Pavey ‘bir arada yaşama efsanesini’ yok eden etmenlerden birinin de bizatihi kendi takındığı “biz olmasak” tavrı olduğunun farkında mı? Bu ülkede insanların, özgürlüklerini veya hayatlarını asla tek bir kişiye veya tek bir zümreye borçlu olmadığını anlamasını temenni ediyorum.