Güneş’in Doğduğu Yer: Doğu Türkistan

Tarih boyunca kurulmuş büyük Türk devletlerinin çeşitli yönetim şekillerinden biri de ikili teşkilat adı verilen yöntemdir. Bu yöntemde geniş toprakların yönetimini kolaylaştırmak amacıyla devlet toprakları ikiye bölünür. Hükümdar, Doğu’da kalır ve merkezi işleri yürütür. Hükümdarın kardeşi veya amcası yani devletin ikinci adamı da “yabgu” unvanıyla özerk olan Batı’da kalır. Bu uygulamadan bir şekilde haberdar olup neden asıl hükümdarın doğuda kaldığını soranların karşısına ise şu cümle çıkar tarihin sararmış sayfaları arasından: Çünkü Güneş Doğu’dan doğar.

Bugün dünyanın her yerinde olduğu gibi, yıllar boyu böylesine kıymet görmüş ve sayısız hükümdara ana yurtluk etmiş olan Güneş’in doğduğu yerde de zulüm var. Ve bu kez zulmün adı, Doğu Türkistan.

1949 Aralık’ından bu yana Çin Halk Cumhuriyetinin kontrolü altında olan Doğu Türkistan 66 yıldır yüreklerde tüten hasret, gözlerden akan bir damla yaş oldu. Birbiri ardına gelen acı haberler bir kez daha alınan nefesleri boğazlarda düğümledi…

Chinese soldiers in riot gear guard the entrance of the Dong Kuruk Bridge mosque in the centre of the city of Urumqi in China's Xinjiang Autonomous Region July 10, 2009. The passionate anger of the weekend riots, that killed around 150 people, gave way to cold bitterness on both sides of the ethnic divide in China's strife-torn Muslim region of Xinjiang on Thursday, and was likely to last long after the troops go.     REUTERS/David Gray     (CHINA CONFLICT MILITARY POLITICS)

Urumçi’de bir Cuma namazı öncesi camii polis kontrolü altında.

Ciddi bir asimilasyon politikasına maruz kalan Uygureli, her geçen gün bir yeni zulme uyanıyor. Çin Halk Cumhuriyetinin özellikle İslam’a karşı getirdiği yasaklarla hiçe sayılan ve tüm baskılara on yıllardır direnen Doğu Türkistan’da yıllar önce başörtülü kadınların, uzun sakallı erkeklerin ve üzerinde hilal ve yıldız bulunduran herhangi bir kıyafet taşıyan insanların toplu taşımadan faydalanmaları yasaklandı. Öğrencilerin ve çalışanların ibadet etme hakkı ellerinden alındı. Devlet dairelerine İslâm’ı hatırlatan en ufak eşyaların girmesi yasaklandı.Çocukların ve yetişkinlerin dini eğitim almalarının önüne geçildi. Camiler, tamamen devlet kontrolünde hizmet vermeye başladı. Evlerde dini kitap bulundurmak “tutuklama sebebi” sayıldı. Ve nihayet geçtiğimiz yıl oruç tutmak da yasaklandı. Sahur vakitleri ışıkları yanan Türk evleri tek tek belirlendi. Zalimin kalbindeki binlerce yıllık kin bir kez daha zulme dönüştü ve 18 kişinin haberi dört gün evvel geldi.

Getirilen oruç yasağına uymayanlara karşı operasyon başlatan Çin şimdiye kadar 18 Uygur Türk’ünün öldürüldüğünü açıkladı. Sahuru dünyada yapan bu 18 Kürşad’ın iftarı ahirete nasib oldu.

Doğu Türkistan’ın Çin zulmü ile imtihanı bunlarla da sınırlı değil. Tüm dünyanın malumu olan nüfus politikalarının daha da acımasızlaştığı Uygureli’nde yasaklara uymayan binlerce kadın toplu kürtaja mecbur bırakılmaktadır. Örneğin 180 bin nüfuslu Çapçal nahiyesinde yalnızca 100 kadına doğum izni verilmiştir. Nüfus politikalarından kurtulup yaşamayı başarabilenler içinse bambaşka zorluklar var. 2003 yılından bu yana uygulanan “İş gücü fazlasını başka memleketlere yönlendirme” politikası ile her yıl binlerce Uygur genci evlerinden kopartılıp başka eyaletlere gönderiliyor. Burada ağır şartlar altında çalıştırılan Müslüman kadın ve erkekler akla gelebilecek her türlü ırkçı saldırıya uğruyorlar. Hiçbir hukuki güvenceleri olmamasının yanı sıra çoğu zaman da kazandıkları para kendilerine verilmeyip geldikleri köyün veya şehrin idarecisine gönderiliyor. Emekleri acımasızca sömürülen bu insanlar için ölüm tehlikesi ise bir rutinden ibaret. Yoktan sebeplerle ve bir daha geri dönmemek üzere tutuklanan Uygurların sayısı binlerle ifade ediliyor. İşte bir millet, tüm bu iç acıtan politikalara ve nicelerine maruz bırakılarak sessizce katlediliyor.

rsz_cerf7ilwgaiujqf

İşin belki de en acı kısmı şu ki tüm bu yazılanlar, yalnızca basın yasağından sızan üç beş bilgiden ibaret. Daha niceleri yaşanıyor Uygureli’nde, nice ışıksız sahurlarda sessizce ağlanıyor, nice çocuklar camilerden meydanlara sürükleniyor ve nice baskılarla bir millet yok edilmeye çalışılıyor. On yıllardır bitmeyen bu zulüm bugün, bu saatte, tam da şu an kapalı kapılar ardında devam ediyor. Güneşin doğduğu yerde akan, kardeş kanı. 66 yıldır ilk günkü inançla direnen bu insanların tek isteği ise dinlerini yasaların izin verdiği kadarıyla değil, emrolunduğu gibi yaşamak.

Yazımı sonlandırırken cehennemin varlığına bir şükür ve Uygureli’ne bir dua dökülüyor kalemimden;

Yine ağarırken bir gün tan, azâd olasın Doğu Türkistan..

 

KAYNAKÇA

  • www.ihh.org.tr/tr/main/publications/rapor/4/dogu-turkistan-ozet-raporu/93
  • www.gokbayrak.com/sayfa.asp?id=94
  • www.gokbayrak.com/sayfalar.asp?id=5
  • www.yenisafak.com.tr/dunya/oruc-katliami-18-olu-2171717

Leave a Reply

1 comment

  1. Gürcan SERCAN

    Yüreğim kan ağlayarak okudum yazıyı. Doğu Türkistan’ın azad olacağı günleri görmek dileği ile.