Türkmendağı’nda Neler Oluyor? – Tarık Sulo Cevizci Röportajı

IMG-20151125-WA001725 Kasım Çarşamba günü, Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu gündemin tam da üzerine gelen bir etkinliğe imza attı. Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi’nin kurucularından olan ve halihazırdaki genel başkan yardımcısı Tarık Sulo Cevizci, Bilkentlilere Türkmendağı’nda neler olduğunu anlattı. Oldukça ilgi gören etkinlik yaklaşık bir buçuk saat devam etti.  Dolu dolu geçen bu konferansın ardından Tarık Cevizci ile kısa bir sohbet imkânı da buldum. Kendisi hakkında biraz bilgi verdikten sonra etkinlik çıkışında yaptığımız ve sohbet havasında geçen röportajımızı beğeninize sunacağım. 1984 doğumlu olan Tarık Sulo Cevizci, bir Halep Türkmeni. 2004 yılından bu yana Türkiye’de yaşıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği lisansını tamamlayan Cevizci, aynı zamanda Suriyeli Türkmenler Derneği, ve Türkmen Milli Hareket partisinin kurucularındandır.

Konferansta da bahsettiğiniz gibi hepimizin en büyük sıkıntısı Suriye Türkmenlerinin yeterince bilinmemesi. Siz bir Halep Türkmeni olarak Suriye Türkmenlerinin savaş öncesi sosyo-ekonomik durumunu nasıl değerlendiyorsunuz?

Türkler Suriye’de uzun zamandır ciddi sıkıntılar yaşıyor. İç savaş öncesi kültürel ve ekonomik baskılara maruz kaldılar. Türkçe konuşmak, türkü söylemek, Türkçe düğün yapmak, Türkiye’de basılmış herhangi bir gazeteyi okumak ve bulundurmak yasaktı. Türkiye ile bir bağlantısı olan aileler hükümetçe biliniyordu. Kamulaştırma adı altında Türkmenlerin ellerinden iş yerleri, fabrikaları alındı. Millileştirme adı altında Türk kökenli birçok asker ordudan atıldı. Yani savaş öncesi de Türkmenler için sıkıntılı bir dönemdi.

Bayırbucak’ın bu kadar gündeme gelmesinin sebebi orada yaşayan Türkmen nüfus mu yoksa bölgenin önemi mi?

Burada aslında büyük bir mahcubiyet var. Geçtiğimiz sene Arap Pınarı(Ayn el Arab) olayları sırasında dünyanın bütün Kürtleri orada yaşayan Kürtlerle ilgilenirken Türkler maalesef başından beri Türkmenlerle ilgilenmedi. Bayırbucak gündeme gelince yaşanan mahcubiyeti gidermek açısından Türkler de müthiş şekilde Türkmen meselesiyle ilgilendiler.

Suriye Türkmenlerinin iç savaştaki konumu hakkında neler söyleyebiliriz?         10403523_1586574448227758_820507825943917736_n

Baştan beri Türkmenlerin safı belliydi. Esat’a karşılardı ama bu karşıtlık Türkmen kimliği altında değil “muhaliflik” adı altında yapıldı. Suriye Türkmenleri,  Türkmen olarak Esat karşıtlığı yapmadı. Baktığınız zaman Suriye’deki Kürtler ilk andan itibaren Kürt kimlikleri ile kendilerini ve muhalefetlerini dünyaya duyurdular. Türkmenler içinse bu şu an bile geçerli değil. Hala yüzde doksanlık bir grup Türkmen olarak değil Esat karşıtı olarak kendini konumlandırıyor. Çok az bir kısım kendini bu karşıtlıktan kurtarabilmiş. Kimlikle yapılmış siyaset çok zayıf olduğu için Türkmenler açısından ciddi bir şey söylemek kolay değil. Basitçe şunu diyebiliriz ki Türkmenler en başından beri muhaliftir. Fakat bu karşıtlığı Türkmen kimliğiyle değil muhaliflik adı altında yürüttüler ve bundan dolayıdır ki birçok kimse Türkmenlerin mücadelelerinden haberdar olamadı. Birisi ben muhalifim derse Arap mı Türk mü Kürt mü olduğunu sorgulamazsınız ama ben Kürt muhalifim derse onun kim olduğunu bilirsiniz. Türkmenler bunu yapmadı ve yapmamaları da bence bir hataydı.  Biz zaten bunu yapmak için Türkmen hareketini kurduk. Buradaki Türkmen varlığını ve mücadelesini tescillememiz gerekiyor ki ileride Suriye üzerinde bir şeyler konuşulmaya başlandığı zaman Türkmenlerin de söz hakkı olsun.

Suriye’de gittikçe kuvvetlenen PYD faktörünü bu iç savaş içinde gözardı edemiyoruz ve bu kuvvetlerin Türkmenlerle çok yakın yaşadıkları da malûm. Siz Türkmen-PYD ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? PYD, Türkmenler için bir tehlike midir yoksa ileride ortak düşman mantığıyla bir ittifak kurulabilir mi?

PYD, çok yakın bir zaman evvel kurulmasına rağmen kendine göre çok önemli başarılar elde etti. Askeri ve siyasi güçlerini kurdular, dünya üzerinde meşruiyet kazandılar. Ve en önemlisi IŞİD’le mücadelede tüm dünyanın güvenini kazandılar. Topraklarını da genişleterek bir devlet olma yolunda ilerliyorlar. Tabi bu güçlerin ilerlemesi Türkmen bölgelerinde söz konusu. Şu an büyük bir tehlike olarak görülmese de ilerde çok büyük çatışmalar çıkma ihtimali var. Eğer bölgeyi ele geçirmek isterlerse iki grup karşı karşıya gelebilirler. Aslında Tel Abyad bölgesinde bu ufak çapta da olsa yaşandı. Bundan ve geçmişten gelen bazı tecrübelerden dolayı Türkmenlerde bunun kaygısı da var. Ortak düman çerçevesinde değerlendirmekse doğru değil. Bizim ortak düşmanımız belki IŞİD olabilir ama Esat değil. IŞİD’in de onların ne kadar düşmanı olduğu tartışılır. PYD’nin durumu çok sıkıntılı bir durum. Ortak düşman ve yaşam alanı çerçevesinde değerlendirmek çok zor çünkü topraklarımızda genişleme emelleri var. Projeleri, düşünceleri, hayalleri tabii ki Türkmenleri düşündürüyor. Karşı karşıya kalma ihtimalleri çok yüksek. Ancak şu an PYD’nin karşısında duracak bir Türkmen gücü de yok dolayısıyla nasıl bir politika izlenmeli gelecekte göreceğiz. Hem onların bazı projelerinden vazgeçmesi hem de bazı konularda netleşmeleri gerekiyor belki böylece ortak yaşam alanı  oluşturulabilir. Ama şu an mevcut durumda bir araya gelme ihtimali çok zayıf.

Türkiye’nin genelde Suriye ve özelde, varsa, Türkmen politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir Suriye politikası elbette var ancak ben Türkmenlere yönelik bir politika olduğunu söylemekte zorluk çekiyorum. Çünkü bir politikaya sahip olmak demek sadece Türkmenlerin yaşadıklarını, dramlarını ve acılarını dile getirmek değil orada bir şey yapılması demek. Yani projenin veya politikanın somut bir sonucu olması gerek. Türkmenler için ne yapılmak isteniyor Suriye’de? Yani Suriye içerisinde normal bir vatandaş olarak mı görülmeleri isteniyor, ki bence bu isteniyor, yoksa Türkmenlerin orada bir siyasi, toplumsal ve kültürel bir varlık olarak askeri ve siyasi gücüyle orada görülmesi mi isteniyor? Bir politikaya sahip olmak için bunların cevabının verilmesi gerek. Eğer bir güç olarak görülmek isteniyorsa buna yönelik çalışma yürütülmesi lazım. Ancak bu iş çoğunlukla söylemde ve az olarak da eylemde kaldığı için orada bir yürütülen bir politikadan ziyade Türkmenleri, bir politikanın içinde var olan bir aktör olarak gördüklerini düşünüyorum. Türkiye’nin bu Türkmen algısı sebebiyle de özelde bir Türkmen politikası yürüttüğünü söylemekte zorlanıyorum.

Türkiye’nin Suriye politikası çerçevesinde yaptığı önemli hamlelerden biri de sınır kapılarını açmasıydı. Türkmenler bundan faydalanabildi mi?

Suriye meselesinde herhangi etnik, mezhepsel ve dini gruba yönelik herhangi bir ayrıcalık tanınmadı. Türkmenler de Araplar da Kürtler de istifade etti. Türkmen politikasına eleştirilerimiz var ama Suriye politikasına yönelik söyleyecek çok bir şey yok. Şundan eminiz ki Esat diktatördür, canidir, zalimdir, teröristtir. Ve bununla iş yapmak, güreş tutmak bir ülkenin ahlakına yakışmaz. Ülkesini yerle bir eden, insanlarını katleden, medeniyeti yakıp yıkan, emperyal güçlerle sırf kendi koltuğunu korumak ve devam ettirmek için her şeyi peşkeş çeken bir adamla çalışmanın hiçbir devlete fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Dolayısıyla Esat’la işbirliği yapmak gibi bir şey çok zordu. Ayrıca Esat’ın ve ailesinin Türkiye’ye yönelik izlediği politikaları da unutmamak lazım. PKK’yı desteklemesi, ASALA’yı desteklemesi DHKP-C’yi desteklemesi ve Türkmenlere zulmetmesi de Türkiye-Esat ilişkilerini değerlendirirken dikkate alınması gereken konular. Bunları hep birlikte söylediğimiz zaman Esat’la iş birliği yapmak, çalışmak, yaptığı katliamlara sessiz kalmak insanlığa sığacak şeyler değildir.

         IMG-20151125-WA0013

Milli hareket partisinin kurucularından biri ve hâlihazırda da genel başkan yardımcısısınız. Bize bu hareketin kuruluş sürecinden bahseder misiniz?

Suriye’de olaylar başladığında, 2011 yılında, ben ve birkaç arkadaşım toplanarak bu savaşın sonunda Türkmenlerin rolü ve geleceği hakkında beyin fırtınası yaptık. Bunun sonucunda bir dernek kurma ve dernek çerçevesinde kültürel olarak örgütlenme düşüncesine girdik. Çünkü o zamanlarda Esat daha yerinde duruyordu ,her şey onun kontrolündeydi. Kimsenin bir faaliyet şansı yoktu. Zamanla Suriye’deki, özellikle de sahadaki gelişmeler farklılık kazanınca biz de kendi kültürel çalışmalarımızı siyasi ve askeri alana taşıma kararı aldık. 2012 yılının 21 Mart’ında “Suriye Demokratik Türkmen Hareketi” adı altında bir hareket başlattık ve bu Türkmen oluşumu altında siyasi, askeri, kültürel ve insani faaliyetler yürüttük. Suriye sahasında bulunduk uzun müddet. Ancak savaş farklı bir mecraya girince ve orada artık bir şey yapılamayacağını görünce işimizi tamamen siyasallaşmaya dönüştürme kararı verdik. 2014 yılı Mart ayının başında Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi’ni kurma kararı aldık ve böylece bu parti ile birlikte faaliyetlerimizi siyasi arenaya indirgemeye ve bir plana göre yürütmeye başladık. Ve şu an Suriye Türkmenleri adına siyasi, tanıtım ve kültürel faaliyetlerimizi bu parti altında yapıyoruz. Genel başkanımız, eski Halep Tabipler Odası Başkanı, cerrah Muhammet Vecih Cuma. Şu an Suriye Geçici Hükümeti’nde de Sağlık Bakanlığı görevini yürütüyor. Kendisiyle uyumlu şekilde, Suriye Türkmen siyasetinde güçlü ve tek olarak faaliyet yürütüyoruz.

Türkiye’de kendinize yakın gördüğünüz bir siyasi parti veya görüş var mı?

Bunu söyleyip söylememenin bize bir faydası yok. Birilerine angajman olmak yahut birilerinin arka bahçesi olmak Türkmen siyasetine fayda sağlamaz. Çünkü biz hep şunu söylüyoruz: Türkmen meselesi partiler üstü bir mesele. Bir devlet meselesi, bir millet meselesi. Öyle bakılmalı, öyle değerlendirilmeli. Bizim esas amacımız Suriye Türkmenlerine faydalı olabilmek, Türkmen siyasetini uluslararası düzeye taşıyabilmek. Partilerin içerisinde bize yakın olanlar olduğu gibi uzak olanlar da var. Bilinen en büyük üç parti bize destek olan, Türkmen siyasetine faydalı olan partiler. HDP bunların içinde değil tabii. Partilerin destekleri imkânlarına göre değişiyor. Siyaseten, madden, manevi olarak ve fikren destek veren var. Bu konularda destek alıyoruz ama birilerine yakın olmak, birilerinin şemsiyesi altına girmek Türkmen mücadelesine fayda sağlamaz; bilakis siyasallaşmasıyla beraber lekelenmesine yıpranmasına neden olabilir.

Sizce son seçim sonuçları ve AKP’nin tek başına iktidar olması bu destekleri etkileyecek mi?

Etkileneceğini düşünmüyorum çünkü bu bir iktidar olma yahut muhalefette kalma mevzusu değil. Bir oy da alsa yüz oy da alsa Türkmen meselesini kendi meselesi gören partiler var. Dolayısıyla bunun oyla ilişkilendirilecek bir mesele olmadığını düşünüyorum. Dün neyse bugün de o.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ, geçtiğimiz günlerde mevzuyla ilgili bir açıklama yaptı ve bir bakıma hükümeti ve diğer partileri Suriye Türkmenleri konusunda daha duyarlı olmaya davet etti. Bu noktada MHP veya diğer partilerle, siyasallaşma açısından değil ancak nasıl bir politika izlenmesi gerektiği hususunda bir fikir alışverişiniz, istişare durumunuz var mı?

Evet, bahsettiğiniz isimlerle çok yakından görüşüyoruz. Kendilerinin yapmış oldukları faaliyetlerden de bizzat haberdârım. Hatta şunu da söyleyeyim yarın MHP grubunda da bu konuyu konuşacağım. Bu da Ümit Özdağ’ın daveti üzerine gerçekleşecek. Her makamla temas halindeyiz. Yine CHP ile de görüşmelerimiz üst düzeyde oldu. Mevcut iktidarla zaten başından beri görüşmelerimiz sürüyor. Bu konularda sürekli sıkıntılarımızı, düşüncelerimizi, önerilerimizi iletiyoruz fakat ne kadarı dikkate alınıyor, ne kadar bizim isteklerimiz ve beklentilerimiz karşılanıyor  bu tartışılır. Tabii biz sürekli bu konuda düşünce ve bilgi vermeye çalışıyoruz. Türkmen hassasiyetinin arttırılması için uğraşıyoruz. Türkmendağı meselesi olmadan önceye kadar bu konuda çok ilgi alaka yoktu ama son zamanlarda bu mesele üzerine ciddi bir alaka oluştu. Belki bu alaka için Arap Pınarı olaylarından dolayı da diyebiliriz çünkü bu olaylardan sonra ilk defa Türkmenlerle alakalı bir mesele meydana geldi ve tüm kesimler de Türkmenlere destekçi oldu. Belki bu destek ileride daha somut bir düzeye ulaşabilir. Şu an araştırma, görüşme ve düşünce alışverişi düzeyinde. Şu anki tablo da memnuniyet verici ancak sadece görüşmek, düşünmek ve söylemekle değil aynı zamanda sahada somutlaşması için bazı adımların atılması gerekli.

Arap Pınarı mevzularına değinmişken bahsettiğiniz olaylar esnasında Türkiye’de de hem sivil hem silahlı eylemler oldu. Sokaklar yakıldı, yıkıldı. 50’ye yakın insan öldü. Türkmen duyarlılığının bu seviyede olmamasını, daha çok sivil siyasette kalmasını ve bahsettiğimiz bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tasvip edilecek bir şey değil.Türkmenler açısından bir duyarlılık oluştu ancak o düzeyde, o şiddette bir duyarlılığı biz de tercih etmiyoruz. Sadece dünya kamuoyunun, Türk kamuoyunun bilmesi, dile getirilmesi, insanların seferber olması ve bundan sonra da Türkmenlerin geleceğiyle ilgili çalışmaların yapılması bizim isteklerimiz arasında. Yani sokaklara inip yakıp yıkmakla Türkmenlere bir faydanız olmaz. Aslında bunların öngörülmesi gerekirdi. Bunlar için hazırlık yapılması gerekiyordu. Belki bundan sonra yapılabilir çünkü mesele bitmiş değil hâlâ devam ediyor. Belki yarın bir gün bakarsınız düşebilir de…  Artık Türkmenlerin varlığından bahsedemeyebiliriz yahut çok dar ve kısıtlı bir yapı haline de gelebilir. Bunun için bir şeyler yapılması, planlanması gerek diye düşünüyorum. Yani sokaklara inmek Türkmen davasına çok da fayda sağlamaz.

Doksanlı yılların sonunda eski özel harekatçılardan kurulan 500 kişilik bir birim vardı ve siyasi parti güdümüyle Karabağ’da, Irak Türkmeneli’nde yani nerede ihtiyaç varsa orada savaşıyordu. Böyle bir desteği tercih eder miydiniz? Uluslararası arenada bu, sizin için bir artıya mı eksiye mi neden olurdu?

Bence bir eksiye neden olur. Şu an bazı ülkeler özellikle de Türkiye’deki bazı çevrelerin “Suriye’ye gidiyoruz!” gibi açıklamalar yapmaları Türkiye’nin ve Türkmenlerin aleyhinedir. Gitmeleri ve bunu yapmları bizim için önemli belki bize faydası bile olabilir fakat dünya siyasetinde Türkiye’ye ve Türkmenlere çok şey kaybettirebilir. Kaldı ki Suriye Türkmenlerinin insan ihtiyacından çok silah ihtiyacı var. Öncelikle giderilmesi gereken ihtiyaç bu. İnsan ihtiyacı, evet önemli orada uzman ve kalifiye insan ihtiyacı yok değil ama kalkıp da askeri eğitim almadan sadece hamasi duygularla oraya gidip de “Ben Türkmendağı’nı savunacağım.” diyen ve gitmeye kalkışanlar orada ancak hedef olur, yem olur. Boşu boşuna insanımızı kaybetmiş oluruz. Uzman noktasında, silah noktasında da aynı şekilde. Orada bir yangın var ve siz tek başınıza bu yangını söndüremezsiniz. Sizin söylediğiniz, bu yangın kopmadan önce alınacak tedbirler arasındadır.  Ancak inşaallah biz Türkmenler şu badireyi atlatırsak ilerisi için böyle çalışmalar Suriye Türkmenlerine faydalı olabilir. Bu da yine şov şeklinde değil de tamamen gizli ve saklı şekilde mümkün olabilir. Yani siz oraya silah ve uzman gönderecekseniz ve bunu dünya aleme duyurarak yapacaksanız bu ancak ve ancak Suriye Türkmenlerine ve Türkiye’ye zarar verir. Ve ben bunun da samimiyetini sorgularım. Çünkü yapılacak iyiliğin herkese duyurulması onun iyilikten ziyade şov olduğunu gösterir.

Keyifli sohbeti ve bilgilendirici cevapları için Tarık Sulo Cevizci’ye, sağladığı röportaj imkânı ve katkılarından dolayı TÜDAT başkanı Orkun Altay Genç’e ve ayrıca katkılarından dolayı Vasıf İnanç Duygulu’ya teşekkür ederim.

Leave a Reply