Asya denince akla ilk gelen iki ülkedir şüphesiz Japonya ve Çin. İki ülkenin paylaştığı ortak noktaların çokluğu dikkat çekse de, iki ülkenin bölge üzerindeki hakimiyet mücadelesi tarihte büyük bir yere sahip. Bölgedeki olaylara göz atacak olursak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu durumun değişmiş olduğu gerçeği, Japonya’nın bölgede olası bir Çin hegomanyasına izin vereceği anlamına gelmiyor gibi gözüküyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndaki ağır yenilgiden sonra bölgede Amerika ile eşgüdümlü ama aynı zamanda pasif bir politika sürdürmeyi tercih eden Japonya 2006 yılında başbakan Shinzo Abe yönetime gelmeden önce askeri harcamalar sıralamasında oran olarak 150. sırada iken, Gayri Safi Yurt İçi Hasılasının (GSYİH) %0,8 i, Japonya’nın en genç başbakanı ünvanını alan Abe’nin yönetimindeki 6 yıldan sonra, 2012 yılında bu oran %0,97 ye çıktı ve 38 basamak tırmanarak 102. sırayı aldı. Japonya her ne kadar dünyanın geri kalanında güçlü bir ekonomi olarak değerlendirilmeye devam edilse de ikinci sıraya Çin’in yerleşmesine engel olamadı.
Bu durumu kabullenememiş olmasından olacak ki, 2012 yılında, Japonya’da aşırı milliyetçi kimliği ile öne çıkmış olan Tokyo Belediye Başkanı Shintaro Ishihara, özel mülk olarak geçen adaları satın almak için kamu parasını kullanacağını açıklamasıyla gözlerden uzak(!) halledilmeye çalışılan bu olay yeniden gündeme geldi. Japon Hükümeti, Ishihara’yı engellemek için adaların üçünü satın aldı. Bunun sonucunda ise Çin Hükümeti bu hareketin Japonlar tarafından provokasyon ve bölgedeki dengeleri değiştirme amaçlı olduğunu iddia ederek adalar üzerindeki hakkından vazgeçmeyeceğini bildirdi ve bu yönde ilk adımını bölgeye gözetim gemilerini yollayarak attı. Çin gözetim gemileri bu yıl içerisinde 23 defa, Japon kıta sahanlığını ihlal ederek bölgeyle anakara arasında adeta mekik dokudu.
Çin’in dünyanın en büyük ikinci ekonomisi hâline gelmesiyle bölgede tırmanışa geçen gerilim, bu olayın patlak vermesiyle birlikte daha da hassas bir yapıya büründü. 2010 yılından 2014 yılına kadarki süreçte 10 puanlık bir artışla bölgedeki askeri harcamanın 38% ini gerçekleştiren Çin’in attığı bu adım gerek otoriteler gerekse halk tabanında endişeler uyandırmaya başlamış durumda. Her ne kadar Japonya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra askeri kuvvet bulundurma hakkından feragat etmiş olsa da, Amerika’nın bölgedeki en önemli müttefikinin yanında olacağı belirtiliyor. Konu hakkında konuşan Amerika Başkanı Barack Obama, Japonlarla yaptıkları anlaşmanın Senkaku Adaları meselesini de kapsadığını, fakat bölgede gerçekleşmesi muhtemel bir sıcak temasın iki taraf için de negatif sonuçlar doğuracağını belirtti. Fakat doğrusunu söylemek gerekirse, Obama’nın yaptığı açıklamalar Birleşik Devletler tarafından bölgede izlediği politikalar göz önüne alınırsa bir göz boyamadan öte bir durumda değil. Bu durumun sebebi ise Amerika’nın bölgedeki gerilimin artmasına neden olacağı düşünülen bir yasa tasarısının Japon meclisinden geçmesine olan desteği.
Söz konusu olan yeni yasa tasarısına göre Japon silahlı kuvvetleri, yurtdışında ‘bazı’ durumlarda operasyon gerçekleştirme yetkisine sahip olacak. Halk tabanında bu durumdan sonra Abe’ye olan destek 6 puan gerileyerek %46 dan %40 a düştü. Bu durum, aynı yılda yaklaşık %2,5 lik bir oranla 35. sırada olan bizlere garip gelse de 1945’ten sonra pasifist bir politika altında yönetilen Japonlara göre oldukça normal. Askeri operasyonun gerçekleşmesi için gereken koşullar ise şu şekilde belirtilmiş:
- Japonya’nın veya yakın bir müttefikinin saldırıya uğraması ve sonucunun Japonya’nın varlığına ve Japonya halkına karşı açık bir tehdit oluşturması
- Ortada Japonya’nın ve Japon halkının korunması için başka bir yolun bulunmaması
- Güç kullanımının minimum seviyede tutulması.
Halktan gelen bu negatif tepkiden sonra, en çok merak edilen konulardan biri başta Çin olmak üzere bölgede söz sahibi olan ülkelerin bu duruma vereceği tepkilerdi. Nitekim Çin Hükümeti’nden beklenen cevap gecikmedi. Kararı eleştiren Çin kanadı bu yasa tasarısına cevap olarak Japonların İkinci Dünya Savaşı’ndaki ağır yenilgiden gerekli dersi almaları gerektiğini belirtti. Öbür yandan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya’nın en önemli müttefiki haline gelen Birleşik Devletler ise Japonların bölgede müttefiklerinin çıkarlarını korumalarını arzu ettiklerini ve bunu sağlayacak olan bu yasanın meclisten geçmesini desteklediklerini belirtti. Birleşik Devletlerin bölgedeki diğer önemli müttefiki olarak gösterilen Güney Kore Hükümeti ise, askeri operasyonların yürütülmesi esnasında Japon Hükümetinin şeffaflık ilkesini göz ardı etmeyeceklerini ümit ettiklerini belirtti.
Japon Hükümeti’nin, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük askeri harcamasını yapmaya hazırlanması da bölgedeki gerilimin ne derece hızlı ve tehlikeli bir şekilde arttığını gösteriyor. Japon Savunma Bakanlığı, Çin’in Güney Çin Denizi’nde etkinliğini arttırmak amacıyla inşaatına devam ettiği yapay üslere cevap vermek için 40 milyar Amerikan Doları’ndan daha fazla bir bütçe talebinde bulundu. Ayrıca, adaların 150 km güneyinde bulunan Yonaguni Adası’nda devam eden radar inşaatı da, Çin’in bölgede iyice artan etkisini azaltmaya yönelik olarak nitelendiriliyor.
Soğuk Savaş dönemi, her ne kadar 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasıyla bitmiş olsa da SSCB’nin uydusu olarak gözüken Çin Halk Cumhuriyeti’nde komünizmin şekil değiştirerek de olsa devam etmesiyle, dünya Asya’da gerçekleşen yeni bir güçler dengesi savaşına tanıklık ediyor. Birleşik Devletler, liberal özellikleriyle öne çıkan Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkeler üzerinden bölgede etkinliğini arttırmaya çalışsa da, Çin büyüyen ekonomisi ve askeri gücüyle bölgede hala en önemli güç konumunda. İki ülkenin orta ve uzun vadede yapacağı hamleler ise herkes tarafından merak ediliyor.