Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’da artan istikrarsızlığın kaçınılmaz sonucu olan mülteci krizi, Birleşik Krallığın Avrupa Birliği’nden çıkma karanın yarattığı ekonomik belirsizlik, ayrımcı eylemlerin yükselmesi, terör derken tam da bu sorunların oluşmasını engellemek için 1945’te “çaba harcaya karar veren”[1] Birleşmiş Milletler (BM) yeni Genel Sekreterini seçti.
Bu önemli süreç oldukça kritik bir döneme denk gelmiş olsa da bu zamanlama konunun ne Türk basını ne de kamuoyunda yer etmesi için yeterli bir sebep olmadı. Zira, Davutoğlu neden görevi bıraktı, Rusya krizi doğal gazı etkiler mi, yetmedi mi bu terör, 15 Temmuz darbe girişimin arkasındaki “üst akıl” kim, Anayasa değişikliği teklifi ne anlama geliyor gibi sorularla boğuşmaktan yeni BM Genel Sekreteri’nden (BMGS) ne beklediğimizi şöyle bi’ arkamıza yaslanıp rahatça düşünemedik.
Her ne kadar üretebileceğimiz en verimli –tabiatıyla biraz da bencil- çözüm, makamı “Türkiye Cumhuriyeti Özel Temsilciliği”ne dönüştürmek olsa da yeni Sekreteri bekleyen hayati meseleleri irdelemek ve geleceğe ışık tutması amacıyla eski defterleri biraz karıştırmakta fayda var diye düşünüyorum.
İsterseniz yazı göreceli önceliğini kaybetmeden başlayalım.
Yeni Sekreterin 3 Sınavı:
- Örgütün meşruluğunu onarmak: BM’nin Bosna soykırımı sırasında karşılaştığı meşruluk krizi en az o gün olduğu kadar bugün de mevcut. Örgütün yıllardır artan istikrarsızlık ve şiddeti durdurmaya yönelik tatmin edici bir adım atamamış olması bu güvensizliğin temel sebebini oluşturuyor. Her ne kadar pek çok teşkilat temsilcisi bu başarısızlığı BM Güvenlik Konseyi’ndeki fikir ayrılıklarına bağlasa da gıyabı mümkün olmayan ihtilafların yetersiz diplomasi ve pasif liderlik yüzünden yatıştırılamaması Aylan Kurdiler, Omran Dashneeqlerin ailelerine verilmeye cür’et edilebilecek bir cevap olmaktan çok uzak. Yine de yeni Genel Sekreterin seçimi sırasında, önceki atamalarda yapılan eleştirileri nazara alarak, şeffaflığın sağlanması adına yapılan düzenlemeler (BM Münazarası, BMGS Adayları ile Gayriresmi Diyalog vb.) ve kamuoyunun bunlara tepki olarak gösterdiği olumlu ve katılımcı tutum örgütün geleceği açısından oldukça umut verici.
- Etkin liderlik: Pek çok kişi BMGS’nin hareket kabiliyetinin -antlaşma gereğince- oldukça kısıtlı olduğu ve kendisinin 50.000 memurun amiri olmaktan çok da öteye gidemeyeceğini savunuyor. Elbette Sekreter’den her dönemi için bir Nobel Barış Ödülü kazanmasını beklemesek de oyuncu Angelina Jolie’nin mülteciler konusunda yarattığı farkındalığa baş diplomatın da pekâlâ katkıda bulunabileceğini düşünüyorum. Pozisyonun Kofi Annan’dan beri özlediği dinamizme bizden kısa bir reçete vermek gerekirse BMGS “protokol bir Sekreter değil, terleyen, koşan, koşturan bir Sekreter” olmalıdır[2]. Guterres’in tarihin ilk BM Münazarası’nda açıkladığı vizyon bildirgesinde Sekreterlik için öngördüğü liderliği “köprü kurucu, baş diplomat, dürüst simsar” vasıflarıyla nitelendiriyor ki bunlar görevin tam da aradığı özellikler.
- Güvenlik politikalarında yapılacak tatmin edici bir devrim: Beş yıl önce uluslararası toplumun gündemine oturan Suriye sorununun bugün bölgesel bir katliam niteliğine gelmiş olması teşkilatın güvenlik politikalarındaki yetersizliği açıkça gözler önüne seriyor. Guterres önümüzdeki dönemde “içeride” devrimci bir reforma öncülük etmeli ve oluşturulan yeni ve nitelikli yol haritasını “dışarıdaki” krizlerle yüzleşmek için kullanmalı.
Portekiz eski başbakanı Guterres 1 Ocak 2017’de görevi Ban ki-Moon’dan devraldı. Moon’un dediği gibi onu bekleyen görev “tüm zorluklarına rağmen, çalışmak için en iyi yer”. Yeni Sekreter üye devlet temsilcileriyle yaptığı mülakatta işe gelişini şu şekilde anlatıyor:
“Lizbon sokaklarındaki sorunların ancak siyasetle çözülebileceğini fark ettim ve politikacı oldum. Başbakanlığın sınırlarını anlayınca BM Mülteciler Yüksek Komiserliğine girdim ancak bir kez daha idrak ettim ki insan acısını gidermek için en ideal yer BM sisteminin merkezi.”
Umarız Guterres bu gayretinden sonra yetersizliği fark ettiği yeni bir “aydınlanma” ile filozof olmaya karar vermez. Eğer verirseniz de Sayın Guterres, sizi her zaman felsefenin başkenti İzmir’e bekleriz. Malum tartışacak çok şeyimiz var.
[1] BM Antlaşması’nın başlangıcından alınmıştır.
[2] 2014 Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimi hatırasıdır.