Neden muhalefet var? Hatta niye siyasi partiler var? Dünyada siyasi partilerin olmadığı sistemler, hukuki bir yasaktan veya halkın tercihinden kaynaklanan tek partili sistemler de olagelmiştir. Şu hâlde laiklik ve cumhuriyet gibi, çok partililik de özünde bir tercihten ibarettir.

Ufak bir parantez

Bu “tercih” meselesini hayli önemsiyorum. Çünkü herhangi bir konuyu ele almadan önce onun niteliğini tespit etmek zorunludur. Aksi takdirde konunun bünyesine ve tabiatına aykırı bir değerlendirmeye tabi tutulması ve nihayetinde aldatıcı sonuçlara varılması mümkündür. Misal, geride bıraktığımız anayasa değişikliği tartışmaları… Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi taraftarları medyada mevcut sistemi kötülüyor, karalıyordu. Çift başlılık, krizlere gebe olmak, yasamanın hantallığı iddiaları kısa bir zaman önce zihinlerimize zerk edilmişti. Halbuki parlamenter sisteminin eğrisini doğrusunu tartışmaya geçmeden evvel bu sistemin ne zamandan beri uygulandığını, hangi ihtiyaçlara cevaben getirildiğinı, ne tür gerekçelerle değişikliklere uğradığını ortaya koymak zaruridir. Yoksa, memlekette olup biten tüm olumsuzlukların doğru dürüst tanımlanmamış “parlamenter sistem” adlı soyut bir kavrama yıkılması gibi sonuçlar doğabilir. Vatandaş da haklı olarak “çok çektik bu parlamenter sistemden be” deme noktasına getirilebilir. Vatandaş haklıdır; çünkü parlamenter sistem mevcut veya muhtemel her türlü aksaklığı içeren bir üst kavramsa ondan çekmeyen zaten olamaz.

Demem o ki ne bir hükumet sistemi ne de siyasi partilerin mevcudiyeti afaki bir tesadüften ibarettir. Bunlar bilinçli tercihlerdir ve kuşkusuz sebepleriyle anlam ifade ederler. Türk siyasetinde bir açmaz varsa –oy verdiği partiden memnun olmayan seçmenler alternatifler yokluğundan buna razı oluyorsa- bunda siyasi partilerin bir tercihten ibaret olduğunun yadsınmasının büyük payı vardır. Hakikaten de siyasi partiler nedenleri ve amaçlarıyla değil de olagelmiş ve olmaya devam edecek topluluklar olarak düşünülürse seçme faaliyetinin pek de bir anlamı kalmaz.

Siyasi Partilerin 2N’si: Ne, Niçin?

O zaman başa döneyim ve soruyu kendimce cevaplamaya çalışayım: Siyasi partiler vardır; çünkü toplum birçok menfaat grubu, etnik kesim ve sosyal sınıftan müteşekkildir. Tümünün sorunlarını ve idareden beklentilerini tek elden toplamak, bunları değerlendirmek ve icra etmek günümüz şartlarında, bu nüfus yoğunluğunda mümkün olmasa gerek. Öte yandan bu bilgi toplama-işleme-uygulama sürecini farklı kesimleri ve düşünceleri temsil eden çeşitli topluluklar vasıtasıyla yürütmek daha makul bir çözüm olabilir. Yani siyasi partilerin mevcudiyeti, temelde, temsilin daha sağlıklı gerçekleşmesi tercihine dayanır. Bunun üzerine sorulması gereken siyasi partilerin fonksiyonunun ne olduğu sorusu ise daha geniş bir tartışmayı zorunlu kılar.

Siyasi partiler temel işlevi devlet mekanizmasının gücünü ele geçirmeye ve bunu sürdürmeye çalışmak olan topluluklardır. Gayreti, sıfatı her ne olursa olsun (iktidar, ittifak ortağı, kabineye bakan vermiş bir parti) devlet yönetimini kendi düşünceleri ve temsil ettiği grubun menfaatleri doğrultusunda şekillendirmektir. Siyasetteki temel yarış bunun içindir. Elbet bundan gayrı tali amaçları da vardır: yeni politikacılar yetiştirmek gibi. O halde kitlesi ne kadar geniş veya geçmişi ne kadar köklü olursa olsun bir partinin varını yoğunu bu ereklere vakfetmesi beklenir.

Muhalefetin Etkinliği Testi: İktidarı Dengeliyor Mu? Frenliyor Mu?

Gelelim muhalefet. Bu kavram, iktidarda olmayan parti veya partileri kasteden bir ifadedir. Muhalefetin temel işlevi iktidara gelinceye kadar onun üzerinde bir fren ve denge mekanizması kurmaktır. Hatta bu anlamda muhalefetin yargıya ve yürütmenin başkaca kollarına kıyasla daha organik bir kontrol aracı olduğundan bahsedilebilir. Şüphesiz, her muhalefet işlevsel bir denetim mekanizması teşkil etmez. Bu yeterlilik denge ve fren boyutlarıyla değerlendirilebilir.

Öncelikle bir dengeden bahsedilmek için bir eşitliğin olması şarttır. Bahsi geçen eşitlik, muhalefet-iktidar ilişkisi bakımından, kendini örgütlenme ve politika oluşturma bakımından gösterecektir. Muhalefet, halkı bir iktidar ikamesi olduğu hususunda ikna edecekse söylemlerini kalıplamış mutlak retlerin ötesine taşımalıdır. Yani parlamentoda hükumetin tasarılarına karşı oy kullanmak doğrudan işlevsel bir muhalefet için yeterli değildir. İngiltere’de kabinenin yanında bir gölge kabine oluşturulması bahsettiğim dengenin belki de en iyi örneğidir. Muhalefet hükumetteki her bir mevki için birini gölge bakan/sözcü/yardımcı olarak görevlendirir. Bu kişiler gerçek hükumet mensuplarını yakından takip ederler ve benimsemedikleri icraatlarını onların değil de kendilerinin iktidarda olması halinde ne yapacaklarını teferruatıyla açıklayarak eleştiriler. Zati Birleşik Krallık parlamentosunun resmi internet sitesi, muhalefeti “müstakbel hükumet” olarak tanımlar[1]. Böyle bir tavır sergilendiği takdirde partinin hakikaten ülkenin meseleleriyle bir derdi olduğu anlaşılır. Sadece karşı çıkmak hatırına karşı çıkmadıkları netleşir. Kanımca Türkiye’deki “-Şu muhalefet de her şeye itiraz ediyor -Tabi edecek, işi o” tartışmasının kısırlaştığı nokta tam da budur. Muhalefetin sürekli itirazlarını şikâyet eden yurttaş acaba İngiliz muhalefetine karşı da aynı tutumu takınacak mıdır? Yoksa zoru muhalefet olguyla değil de muhalefetin kalitesiyle ilgili olmasın!

Muhalefetin hükümeti frenlemesi onu durdurması, caydırması anlamına gelir. Bunun için parti belirli bir güce ve iktidara gelme potansiyeline sahip olmalıdır. Ancak bu olasılıkta iktidar, kudretini keyfi bir biçimde kullanmaktan çekinir. Zira muhalefetin itiraz ettiği noktaların halkta rezonans yaratması durumunda iktidar bile isteye rakibinin ekmeğine yağ sürmüş olacaktır. Tüm bunlarla birlikte muhalefet göz ardı edilemez hale gelir. Teklifleri dikkate alınmak hatta kabul edilmek durumundadır. İtirazları hükumeti geri adım atmaya sevk eder ve bizzat etkin bir denetim yolu haline gelir.

Bu işlevlerini yerine getirmeyen parti varlık amacını reddetmiş olur. İnsanın yaşamak istememesi nasıl hicap verici; ağacın meyve vermemesi nasıl hayal kırıklığına uğratıcı bir senaryo ise siyaset yapmayan siyasi partinin yarattığı duygu da böyledir. Muhalefet sorunu olarak adlandırılan durumun kökü budur. Vücut verdiği yılgın, sitemkâr ruh halineyse Türkiye tanıktır.

Kıssadan Hisse

Velhasıl kelam siyasi partileri değerlendirirken onların savundukları fikirler ve öneriler ile bunu nasıl yaptıkları, diğer bir ifadeyle yürüttükleri siyaseti birbirinden ayırmak gerektiğine inanıyorum. Bir partinin programı, kahvehane söylevleriniz dikte ettirilmiş hali olabilir. Ancak bu bile iktidar hevesini yitirmiş, hükümeti denetleme işlevini yerine getiremeyen, kuru söylemden ibaret kalmış bir partiyi desteklemek için yeterli meşruiyeti sağlamaz. Sağlamamalıdır.

[1] https://www.parliament.uk/site-information/glossary/shadow-cabinet/

Görsel: AA / TBMM / Bülent Yılmaz

Leave a Reply