Yitirdiğimiz 12 can ardından rahmet ve dua ile.
Vuku bulan her acı hadiseden sonra ortadaki ihmali görmezden gelip, “kader” kılıfına sokulmasından artık usanmadık mı? Ülkemizde daha önce yaşanan acılardan ders alınmamış olmalı ki, “ihmal” hızını kesmeden sirayet etmiş her bölgeye. Bu ihmalkârlığın son mağdurları, 29 Kasım 2016 gecesi Adana’nın Aladağ ilçesindeki kız öğrenci yurdunda çıkan yangında yitip giden 12 CAN. Bu ihmalkârlığı dile getirip eleştirmekse, birilerinin nazarında “çocukların ölümü üstünden siyaset” olarak yorumlanıyor.
Çıkan yangın sonrası aklımıza Milli Eğitim Bakanlığının bu yurtları nasıl denetlediği, açılması için gereken şartların yerine getirilip getirilmediği aklımıza gelen sorulardan birkaçıydı. Ancak evladının akıbetinden haber alamayan bir babanın isyanı bizlere acı gerçeği özetliyordu:
“Burası Süleymancıların yurdu. Yurdu yıktılar, çocuklarımızı buraya yerleştirdiler.”
Acılı babanın bu beyanatından sonra akıllarda gerçekten “Devlet eliyle çocuklar tarikat yurtlarına mı yerleştiriliyor?” sorusu belirdi. CHP Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen, köy okullarının kapatılıp bu çocukların ilçe okullarına yönlendirilmesini, servis problemiyle karşılaşan çocukların bu yurtlarda kalmaya mecbur bırakıldığını dile getiriyor ve hükümeti en az fiziki sorumlular kadar suçlu buluyordu.
Aladağ ve bizlerin bilmediği nice ilçede, çocukların bu tarz yurtlara mecbur bırakılmasını eleştirmemiz “çocukların ölümü üstünden siyaset” olarak mı algılanıyor?
Devlet yurdunun yıkılıp, bu çocukların maddi imkansızlıklar yüzünden bu tarikat yurduna mecbur bırakılması kimin sorumluluğundadır?
Bu tarz yurtların denetimi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tam anlamıyla yapılmakta mıdır?
Aladağ yangının ardından yayın yasağının gelmesi ortadaki ihmali gündemden kaldırsa dahi vicdanlarımızdan kaldıracak mı?
Bu yaşananlara “kader” diyerek ortadaki ihmalkârlığı örtbas etmekten tez vakitte vazgeçilmelidir. Diyanetin yine bir ihmal sonucu vuku bulan Soma faciasının ardından Cuma hutbesinde verdiği cevap kader ve ihmali bizlere özetliyordu:
“Zira kader ve ecel, insanoğlunun ihmal ve sorumluluklarını asla ortadan kaldırmaz. Takdir, insanoğlunun tedbir sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.”
Bu ihmalkârlığa kader diyen zihniyet Diyanetin bu hutbesini dikkate almamış olsa gerek. Yayın yasaklarıyla ihmali olanlar örtbas edildikçe, yapılan eleştiriler dikkate alınmadıkça, bu ihmalkâr tutum yeni sorunlara davetiye çıkaracaktır. Sorumlular gereken tedbirleri almadığı müddetçe ülkemizin çocuklarının istismar ve ölüm arasında gidip gelen kara yazgısı değişmeyecek ve bizler yaşanacak acılar üstüne yeniden ihmalleri konuşuyor olacağız.