Amerika Birleşik Devletleri’nin eski Başkan Yardımcısı (Joe Biden), Starbucks’ın eski CEO’su (Howard Schultz), Amerika Birleşik Devletleri Senatosu’nun bağımsız üyesi (Bernie Sanders), eski bir First Lady (Hillary Clinton), New York’un eski belediye başkanı (Michael Bloomberg) ve aklınıza gelecek hemen hemen tüm Demokrat senatörler (Elizabeth Warren, Kamala Harris, Cory Booker). Tüm bu isimlerin ortak noktası ne olabilir?
Bu sorunun cevabı, göreve geldiği günden bu yana skandallar ve istifalar ile anılmaktan kurtulamayan mevcut başkan Donald Trump’ın yönetiminde gizli. Yukarıda hepsinin ismini elbette veremedim (adayların sayısının 40’ı bulduğunu söyleyen yayınlar bile var), söz konusu “ortak nokta”, bu isimlerin hiçbirinin henüz 2020 seçimlerinde ABD başkanlığına Demokrat Parti’den aday adaylığı koyacaklarına ilişkin iddiaları reddetmemeleri. Hatta “reddetmek” bir yana, Massachusetts Senatörü Elizabeth Warren aday adaylığını resmen açıkladı bile. Bu aday bereketinin nelerden kaynaklandığını kestirmek ise çok da zor olmasa gerek: Trump’ın hemen hemen bir “one-man show” tadında sebep olduğu hükümetin kısmen kapanması olayı ve Savunma Bakanı James Mattis’in Trump ile Suriye konusunda düştüğü anlaşmazlığı açık ederek istifa etmesi, halihazırda devam eden Mueller soruşturmasını veya New York Times’ta üst düzey bir yetkilinin isim vermeksizin yayımladığı “Trump’a karşı odada yetişkinler de var” vurgulu yazıyı bile unutturmuş gibi.
Uzun lafın kısası, yakın zamanda vefat eden ABD başkanlarından George H. W. Bush’un 1992 yılındaki seçimlerde Bill Clinton’a karşı aldığı yenilgiden beri ilk kez bir başkan ikinci dönemine seçilememek gibi bir riskle ciddi ciddi karşı karşıya. Bu durumu fırsat bilenler de, bu defa merkez siyasetin içinden yetişen isimler değil.
Hatta, işe bu tarafından bakıldığında, iki farklı kanattan adayların ses getirdiğini söylemek mümkün: 2016 ön seçimlerinde Bernie Sanders’ın Hillary Clinton’a karşı son ana kadar devam eden seçim kampanyası, Demokrat Parti içinde Sanders çizgisinde ve Alexandria Ocasio-Cortez gibi kendisini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan politikacıların önünü açmış gibi görünüyor. Bununla birlikte, hem Starbucks’ın eski CEO’larından Howard Schultz hem de Bloomberg’ün sahibi Michael Bloomberg, Demokrat Parti içerisinde aday adaylığı yarışına girmeyi düşündüklerini gizlemiyor. Nitekim, aradaki uçurumu belki de en iyi özetleyen demeçlerden biri de 2000’deki başkanlık seçimlerinde Demokrat aday Al Gore’un danışmanlığını yapmış isimlerden Bob Shrum’a ait: “Elizabeth Warren, Bernie Sanders ve Beto O’Rourke (2018 seçimlerinde Teksas’tan Demokrat senatör adayı oldu ve kazanamadı) da büyük paralar toplayabilir iken Bloomberg kendi kendisine bir bağış kahvaltısı düzenleyebilir”. Kimilerine göre zamanın ruhuna uyan söylemler, kimilerine göre de kampanya bütçeleri bakımından önemli avantajlara sahip bu adaylara, bir de eski görevleri göz önünde bulundurulduğunda siyasette oldukça önemli görevler üstlenenleri de eklenecek. Bunun için Joe Biden’dan daha uygun bir isim henüz “piyasada” yok ve sonuçta kendisi -yine kendisine göre- “başkanlığa en layık kişi”.
Warren, nispeten “ciddi” adaylar arasında söylentileri doğrulayarak sahaya inen ilk isim oldu. Demokrat Parti’nin sosyal güvenlik yanlısı, Wall Street’i eleştirilerin odağı haline getiren Sanders tipi söyleminin öncü isimlerinden biri; bu söyleminde belli bir tutarlılığa da sahip: Warren, Sanders’ın adaylığının öncesinde de 2008 krizine ilişkin Kongre dinlemelerinde sorduğu sorular ve yaptığı konuşmalarla öne çıkan bir isimdi. Ayrıca Warren, Trump’ın sıkça dalga geçtiği siyasiler içinde de, Warren’ın kendisinde olduğunu iddia ettiği Kızılderili kökenine atfen taktığı “Pocahontas” adıyla özel bir yere sahip. Bu yönleriyle, Warren için Demokrat Parti içerisinde şu anda revaçta olan merkez siyasetten uzak akımın doğal üyelerinden olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 2016 seçimlerinde dönemin başkan yardımcısı Joe Biden’ın olası başkanlık adaylığında başkan yardımcısı olacağı söylentileri gündeme gelmiş ise de Biden yarışa girmemiş ve Biden-Warren kampanyası gerçekleşmemişti. 2020’de bu iki ismin -en azından ön seçimlerin ilk aşamalarında- karşı karşıya gelme ihtimali de böylece ufukta göründü.
İlerleyen zamanlar, Warren’a pek çok kişinin eşlik edeceğini göreceğimiz günleri getirebilir. Clinton ailesinin eski danışmanlarından Mark Penn, Hillary Clinton’ın yeni bir imaj ile seçimlere gireceğini yazarken Biden ise 4 Aralık’ta yaptığı konuşmada 2 ay içerisinde seçimlere katılıp katılmayacağını kesinleştireceğini söyledi. İşadamı Tom Steyer’ın ise Iowa’nın ardından ön seçimlerin devam edeceği New Hampshire, Güney Carolina ve Nevada eyaletlerinde LinkedIn üzerinden anonim bir hesap ile eyalet direktörü ilanı verdiği ortaya çıktı.
Sözün özü, 2016 seçimleri sırasında komedyen Jon Stewart, Trump karşısında “Mr. T” olarak da bilinen aktör Lawrence Tureaud için bile oy verebileceğini söylemişti; görünen o ki 2020 ön seçimleri öncesinde Mr. T hariç herkes, Trump’ın Beyaz Saray döneminin bir muhalefet adayı için olan bereketine kayıtsız kalamadan adaylık ihtimallerini yoklayacak.
Kaynaklar:
https://www.politico.com/story/2018/11/12/clinton-aide-2020-run-983684
https://www.washingtonpost.com/politics/2018/11/09/top-democratic-presidential-candidates-ranked/?noredirect=on&utm_term=.081e738c846c
https://www.theguardian.com/us-news/2018/dec/31/elizabeth-warren-2020-run-president-trump
https://www.theguardian.com/us-news/2018/dec/16/trump-2020-challengers-billionaires-tom-steyer-bloomberg-howard-schultz
https://www.theguardian.com/us-news/2018/dec/03/bernie-sanders-2020-president-senator-mulls-second-white-house-run
https://www.theguardian.com/us-news/2018/oct/10/michael-bloomberg-democrat-party-2020-presidential-run
https://edition.cnn.com/2018/12/04/politics/joe-biden-most-qualified-person-president-2020/index.html