Geçtiğimiz hafta Türkiye siyasetinin gündemini MİT müsteşarının sorguya çağrılması meşgul etti. Flaş olarak gündeme düşen bu haberin ardından, Hakan Fidan’ı sorguya çağıran savcının görevden alınacağını tahmin etmek zor değildi. Nitekim öyle de oldu; savcı Sadettin Sarıkaya dosyadaki görevinden alındı. Ardından Emniyet’teki üç önemli ismin görev yerleri değişti; İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün ve İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan Ankara’ya tayin edildiler.
Savcı Sadettin Sarıkaya’nın görevden alınma gerekçesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı tarafından ‘soruşturmanın gizliliğini ihlal’ ve ‘amirinden bilgi gizleme’ olarak açıklandı. Bununla beraber hükümet, MİT kanununda değişikliğe gitmekte de gecikmedi. Cuma günü hükümet tarafından özel yetkili savcılara yetki değişikliği için meclise teklif sunuldu. Aynı gün, MİT yasasında değişiklik yapılmasına dair de meclis başkanlığına kanun değişikliği teklifi sunuldu. Öngörülen değişikliklerle beraber MİT üyelerinin savcılıkta ifade vermesi Başbakanlık iznine tabi olacak.
Bu durumda görülüyor ki özel yetkili mahkemeler, Başbakanın onayı olmadan ifade alamayacak. Diğer yandan yaklaşık iki yıldır onlarca Kürt siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve milletvekili KCK davası kapsamında gözaltına alınıp yargılanmakta. Özellikle tutuklu milletvekillerini düşündüğümüzde, hükümetin MİT müsteşarının sorguya çağrılmasına verdiği tepki, AKP’nin ne kadar kendine demokrat politikalar güttüğünü gösteriyor.
Hükümet, adil yargılanma ilkesini ihlal eden Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni kapatmasıyla övünedursun, Özel Yetkili Mahkemelerin ne derece adil yargıya hizmet ettiği şüpheli. Bu durum, adil yargılamanın gerekleri, hükümetin bu konudaki uygulamaları açısından değil de, sadece tutarlılık bakımından ele alındığında bile AKP’nin göstermelik bir demokrasi inşa ettiği ortada.
Hükümetin demokrasi konusunda eleştirilmesinin haksız olduğunu söylemek güç. Çünkü, AKP hükümeti demokrasi aşığı olduğunu dilinden düşürmezken, ülke antidemokratik uygulamalarla çalkalanmakta. Hükümete muhalefet eden herkes ya tutuklu, ya gözaltında, ya da bunlardan herhangi birinin tehdidi altında. Öte yandan MİT olayının gösterdiği üzere, hükümet yanlısı her kişi ve kuruluş, görünmez bir dokunulmazlığa bürünmüş durumda. Ana haber bülteninde yapılan röportajda bir vatandaşın belirttiği gibi yaşadığımız durum, George Orwell’ın 1984 adlı romanının gerçekleşmiş hali gibi. 1984’e ne kadar yaklaşıp yaklaşmadığımız ise başka bir yazının konusu olabilir.