Türkiye bir süredir “Yeni Anayasa” ile meşgul. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasında dile getirdiği “Türkiye’nin yeni bir anayasayı çalışma vakti gelmiştir.” cümlesiyle başlayan tartışmalar, Ayasofya Camii Baş İmamı Mehmet Boynukalın’ın “1924 Anayasası’nda devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün.” tweeti ve AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan’ın “Yeniden Kuruluş Anayasası” isimlendirmesi ile geniş yankı buldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yeni bir anayasa” çağrısı muhalefet partileri tarafından tepkiyle karşılandı. Yeni bir anayasanın gündeme taşınması, asıl gündemin ekonomik kriz, işsizlik ve salgın olduğu gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirildi. Ayasofya Camii Baş İmamı Boynukalın’ın laiklik açıklamaları ise toplum nezdinde daha da büyük tepkilere sebep oldu. İktidar partisinin büyük bir önem verdiği Ayasofya Camii’nin imamı olması sebebiyle Boynukalın’ın fikirlerinin AKP tarafından destek görüp görmediği birçok kişi tarafından soruldu. Kısa süre sonra, AKP grup başkanvekili Özkan’ın yeni anayasanın “Yeniden Kuruluş Anayasası” olacağını belirtmesi muhalefet tarafından AKP’nin cumhuriyetin kurucu değerleriyle kavgalı olduğu ve cumhuriyeti yıkmak istedikleri söylenerek eleştirildi. Her ne kadar, sonrasında AKP Grup Başkanı Naci Bostancı “Kuruluş anayasası diye bir şey söz konusu değildir.” dese de tartışmalar devam ediyor. Bu sırada Ali Babacan’ın Nevşin Mengü ile yaptığı röportajda anayasanın ilk 4 maddesinin değiştirilmesi hakkında “Günün birinde, zemin ve şartlar daha uygun olduğunda hepsi konuşulabilir.” ifadesi de tepkilere yol açtı. Peki, sahiden yeni bir anayasa ile laiklik ilkesinin çıkarılması, ilk 4 maddenin değiştirilmesi ve “yeniden kuruluş” mümkün mü? Anayasa tartışmalarını yakından inceleyelim.
Hızlı bir şekilde böyle özetlediğimiz anayasa tartışmalarını anlayabilmek için önce anayasanın tanımını ve bizim anayasamızın özelliklerini biraz gözden geçirelim.
Anayasa, devletin kuruluşunun ve temel hak ve özgürlüklerin düzenlendiği kurallar bütünüdür. Tanımdan çıkarılabileceği üzere devletin şekli, rejimin nitelikleri; vatandaşların siyasal, ekonomik sosyal vs. haklarının ve özgürlüklerinin hepsi anayasada çerçevelendirilmiştir. Bu özelliğiyle, anayasanın günlük hayatımızda ne denli etkili olduğunu da görebiliyoruz. Kullandığımız herhangi bir özgürlük, anayasanın varlığı sayesinde güvence altındadır.
Bizim anayasamız olan 1982 Anayasası ’80 Darbesinin ardından kabul edildiği için toplumun geniş kesimlerince eleştirilmektedir. İktidar partisi de anayasa değişiklik teklifinin amacını bu temele dayandırmaktadır. 1982 Anayasasının vesayetçi, özgürlükleri kısıtlayıcı bir anayasa olduğu ve bu sebeplerle Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu belirtilmektedir. Bu, bir noktada doğrudur. 82 Anayasası sahiden de önceki anayasalara göre özgürlükleri kısıtlamış, otorite-özgürlük dengesinde otorite tarafını güçlendirmiştir.
Laiklik konusunu anlayabilmemiz için anayasanın meşhur ilk 4 maddesini incelememiz gerekir. Anayasamızın ilk 3 maddesi devletin şeklini, cumhuriyetin niteliklerini, devletin bütünlüğünü, resmi dilini, bayrağını, milli marşını ve başkentini konu almaktadır. Anayasanın 4. Maddesinde ilk üç maddenin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu bilgiyi öğrenen birçok kişinin aklında aynı soru doğar: Dördüncü madde değiştirilebilir mi?
Bu konu oldukça teknik ve tartışmalı bir konudur. Dördüncü maddenin işlevi, ilk üç maddeyi korumaktır. Kimi yazarlara göre 4. Maddeyi değiştirmenin tek amacı ilk üç maddeyi değiştirebilmek olacağından, dördüncü madde kendisini de korumalıdır ve dolayısıyla değiştirilemez. Ancak bazı başka yazarlara göre ise dördüncü madde kendisini korumaz ve dolayısıyla değiştirilebilir.
Bu teorideki iki taban tabana zıt görüşü bir kenara bırakalım ve pratiğe bakalım. Pratikte, anayasadan laiklik ilkesini çıkarabilir miyiz?
Çıkaramayız. Bunun belli başlı sebepleri vardır. Bunların ilki, az önce de bahsettiğim büyük teorik tartışmadır. İlk dört maddenin değiştirilip değiştirilemeyeceği henüz belli değilken bu maddeleri değiştirmeye kalkmak muhtemelen boşa çaba sarf etmek olacaktır. İkinci sebep, anayasaları değiştirmenin oldukça zor olmasıdır. Anayasalar, temel normlar olduklarından dolayı değiştirilmeleri kanunlara göre farklı kurallara bağlanmıştır. Anayasaları değiştirebilmek için mecliste daha büyük çoğunluklar belirlenmiştir. Meclisin ezici bir çoğunluğuyla anayasa direkt olarak değiştirilebilir. Ancak bu ezici çoğunluk sağlanmazsa halk oylamasına gitmek zorunludur. Halk oylamasına gidebilmek için dahi halen çok fazla milletvekiline ihtiyaç vardır. Teknik detaylara girmeden şunu söyleyebiliriz: Bugün bir parti anayasayı kendi başına değiştiremez, kendi başına halk oylamasına da sunamaz. Parti ittifaklarını göz önünde bulundurduğumuzda da aynı durum geçerlidir. Koltuk sayısı en fazla olan Cumhur İttifakının toplam 337 milletvekili bulunmaktadır. Bu sayı da anayasa teklifini halk oylamasına sunmaya yetmez. Laiklik gibi çok katı ve tartışmalı bir konuda, muhtemelen pratikte gereken oy miktarı asla sağlanamayacaktır.
Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olup olmadığı kişiden kişiye değişen cevapları olan bir sorudur. Ancak yakın zamanda laiklik tartışması için endişelenmemize gerek yok. Gündemdeki salgın, işsizlik, döviz gibi sorunlara odaklanmak birçok kişinin faydasına olacaktır.