“ Demokrasi, halkın, halk için, halk tarafından yönetimidir.”

Abraham Lincoln

“… demokraside toplumun niteliğini ve politikalarının karakterini onu oluşturan insanların niteliği ve karakteri belirler.”

Frederick J. Antczak

    Abraham Lincoln’ün ünlü tanımında belirttiği üzere en basit tabiriyle demokrasi insanların yönetimidir. Bu sade tanımı itibariyle demokrasi bir sistem olarak insanlara dayanır. Bireylerin siyasal kimlikleri ve tercihleri demokrasinin kırılgan istikrarının başat unsurlarındandır. Zira tarih boyunca Nazi Almanyası yahut Bolsonaro Brezilyası örneklerinde olduğu üzere pek çok totaliter veya otoriter rejimin ortaya çıkışında demokratik bir meşruiyet bulunmaktadır. Bundan dolayı Karl Loewenstein’ın ortaya koyduğu ve günümüzde giderek daha çok benimsenen “militan demokrasi”, demokratik rejimin unsurlarını koruyan, kendi varlığını tehdit eden aktörlere karşı kendi savunmasını öngören bir model olarak özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde yaygınlaşarak benimsenmiştir. Demokrasinin kendi korumasını oluşturan en önemli araçlardan birisi de eğitimdir. Esasında eğitim, militan demokrasiye özgü olmayıp tüm siyasi rejimlerin başlıca koruyucu unsurlarındandır. Mao’nun “Kırmızı Kitap”ının okullarda kutsal kitap olarak okutulması, Sosyalist Rusya döneminde okullarda “sosyalist matematik” ya da “sosyalist fizik” adı altında derslerin verilmesi siyasal rejimin bir yansıması, dayatması ve en önemlisi korumasıdır. Demokrasi bağlamında da eğitim, demokrasinin bir nevi propaganda aracı, onun retoriğidir. Soğuk Savaş döneminde Amerikan eğitim sistemi bu duruma güzel bir örnek teşkil eder. Demokrasinin eğitim aracılığıyla oluşturduğu bu retorik diğer siyasi rejimlerde olduğundan ayrışarak yalnız kendi varlığını koruma amacını aşar ve demokratik rejimin işleyişinin bir ayağını da kendi üzerinden yürütür. Çünkü demokrasi bahsettiğimiz üzere en basit anlamıyla insanların yönetimidir ve işleyişi insanlara bağlıdır. Eğitim, insanları sistemin işleyişine dahil eder, sistemin dinamiklerini öğretir, bireylere haklarına dair bir bilinç ve bu haklarını kullanabilme yetisini oluşturur. Bu yüzden eğitim bir nevi demokrasinin fiilî önkoşuludur. Bir başka deyişle, eğitim ve beraberinde eğitim hakkı diğer hakları aktifleştiren bir haktır. Eğitimin bir hak olarak tanınması rejimlerin demokratikleşme çağrılarıdır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta eğitimin demokrasinin koruyucu unsurlarından, diğer demokratik hakları nitelendiren bir hak olduğudur. Eğitim hakkı demokratikleşme sürecinin bir sembolü olabilir, lakin süreci başlatan bir unsur değildir. Nitekim bahsettiğimiz üzere, eğitim halihazırda var olan rejimin koruyucu unsurlarındandır, demokratikleşme hareketlerinin kıvılcımını yakmaktan ziyade genellikle bu hareketlerin karşısında yer alması söz konusudur . İşte bu yüzden siyasal alanda bir demokratikleşme oluştuğunda ya da oluşmaya başladığında eğitimde de bu demokratikleşme sürecinin etkisi görülür, değişen sistem kendi mekaniklerine uygun bir koruma yapısı olarak eğitimde değişimi öngörür.

    1789 Fransız Devrimi’yle beraber açık bir ifadeyle başlayan eşit vatandaşlık mücadelesi hâlen yaşanmaktadır. Fransa ve Amerika örneklerinde olduğu üzere eşit vatandaşlığın ilk ortaya çıkışı günümüzde oluşan halinden belirgin bir şekilde ayrılmaktadır. Eşit vatandaşlığın, eşit oyun sahibi beyaz, mülkiyet sahibi -vergi veren- erkeklerdir. Keza eğitim hakkı açısından da aynı ayrım söz konusudur. Eşit oy ilkesi ve eşit eğitim imkânı bu bağlamda eşit vatandaşlığın ayrılmaz parçalarındandır. Bahsettiğimiz üzere siyasal haklarda gerçekleşen demokratikleşme süreci eğitim hakkıyla eş olarak gelişmiştir, ikisi de birbirini karşılıklı olarak güdümleyen unsurlardır. Bu bağlamda Amerika’da eğitim ve siyasal hakların tarihsel gelişimini incelemek bu durumu somutlaştırmak açısından etkili olacaktır.

    Yazının kısa muhtevası ve dar kapsamda konuyu daha net bir şekilde incelemek için İç Savaş sonrası dönemden 1960’lara uzanan tarihsel sürece ve daha çok siyahların ve kadınların eşitlik mücadelesine yoğunlaşılacaktır. Keza ayrımcılığın kapsayıcı özelliği gereği siyahlar ve kadınların mücadelesi önemli noktalarda ortak bir süreç içinde gerçekleşmiştir ve konu buna uygun olarak ortak bir şekilde incelenecektir.

Yeni “The People”

    İç Savaş’tan galip çıkan Kuzey, savaşın başlıca nedenlerinden olan köleliği Yeniden Yapılanma döneminde 1865’te- savaş döneminde Lincoln’ün çıkardığı Özgürlük Bildirgesi’nin devamı niteliğinde- 13. Amendment ile beraber kaldırıldı. Lakin özellikle Güney eyaletlerinde olmak üzere siyahların beyaz-erkeklerle- aynı vatandaşlığa sahip olmasını engellemek için “Black Codes” denilen yasalar çıkarıldı. Kongre bu durumun önüne geçmek için 1866’da “The Civil Rights Act”i Başkan Johnson’ın vetosuna rağmen yürürlüğe sokmayı başardı ve devamında 1866’da Kongre’nin onayladığı, yasanın birçok hükmünü kapsayan ve bu hükümlere böylece anayasal güvence sağlayan 14. Amendment 1868’de eyaletler tarafından kabul edildi.

“14th Amendment

Birinci Kısım

Amerika Birleşik Devletleri’nde doğan veya vatandaşlığa alınan ve bu nedenle yargı mercine tabi olan tüm kişiler, Amerika Birleşik Devletleri ve ikamet ettikleri eyaletin vatandaşıdır. Hiçbir eyalet, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarının ayrıcalıklarını veya dokunulmazlıklarını kısıtlayacak herhangi bir yasa çıkarmayacak veya uygulamayacaktır; hiçbir eyalet yasal süreç izlemeden hiçbir kişinin hayatını, özgürlüğünü veya mülkiyetini elinden almayacaktır; yargı altında hiçbir kişiye yasaların eşit korumasını reddetmeyecektir.

İkinci Kısım

Temsilciler, vergilendirilmeyen Kızılderililer hariç, her eyaletteki toplam kişi sayısına göre, ilgili sayılarına göre eyaletler arasında paylaştırılacaktır. Ancak, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ve Başkan Yardımcısı, Kongre Temsilcileri, eyalet yürütme ve yargı görevlileri veya eyalet yasama organı üyeleri için yapılan seçimlerde oy kullanma hakkı, isyan veya başka bir suçtan dolayı katılım hariç olmak üzere, yirmi bir yaşında olan ve Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan erkek sakinlerden herhangi birine reddedilirse veya herhangi bir şekilde kısıtlanırsa, temsilin temeli, bu erkek vatandaşların sayısının, söz konusu eyaletteki yirmi bir yaşında olan erkek vatandaşların toplam sayısına oranına göre azaltılacaktır.

….”

   

Her ne kadar ilerleyen dönemlerde bahsedilecek olsa da, 14. Amendment eşit vatandaşlığı koruma amacıyla kabul edilmesinden ayrı olarak günümüzdeki eşit yurttaşlık anlayışından farklılık göstermektedir. Siyahilerin vatandaşlık hakkını koruması bir yana dönemin bir başka ayrımcılığına dolaylı olarak değinmesi söz konusudur. Amendment’ın ikinci kısmında oy hakkının tanınmasını öngören koşullardan birisi de “male”, erkek olmak olarak belirtilmiştir. Her ne kadar ilk şartlardan mülkiyet sahibi ve beyaz olma koşulları hukuki temelini kaybetmiş olsalar da cinsiyet ayrımı hâlâ sürmekteydi.

    14. Amendment ile beraber Aderson François’nın çok güzel tabir ettiği üzere “14. Amendment İnsanları” oluştu. Bir diğer ifadeyle siyahiler “The People”a dahil edildi. Lakin göreceğimiz üzere tüm bu değişimlerin, kanunların işleyişi, toplum ve eyaletler tarafından kabulü bu kadar hızlı olmamıştır.

    Tüm bu siyasal haklar alanındaki gelişmelerle eş zamanlı olarak eğitim alanında da hareketlenmeler baş göstermekteydi. Yeniden Yapılanma döneminde özgürleşen siyahların sosyal alanda gelişimini desteklemek adına “Freedmen’s Bureau” kuruldu. “Freedmen’s Bureau” siyahların sivil haklarına dair çok kısıtlı bazı uygulamalara sahip olsa da daha çok siyahların eğitim alanındaki gelişimine destek olmuştur. Böylece federal bir destekle siyahların eğitimi sağlanmıştır. Gördüğümüz üzere vatandaşlık hakkının bir gereği, onun destekleyicisi olarak eğitim hakkı siyahların özgürleşmesi ve vatandaşlık kazanması sürecinde somutlaşmıştır.

Oy Hakkı Mücadelesi

    14. Amendment ile beraber sağlanan siyahların eşit vatandaşlığı, eşit vatandaşlığın ayrılmaz unsurlarından olan eşit oy ilkesinin 1870’te eyaletlerce onaylanarak yürürlüğe giren 15. Amendment ile sağlanmasıyla gelişmeye devam etti. Böylece siyahların oy kullanma hakkı anayasal korunmaya alındı. Lakin 1877’de federal kuvvetlerin Güney’den çekilmesiyle beraber yine Güney eyaletleri çoğunlukta olmak üzere siyahların oy kullanma hakkını engellemek için çeşitli uygulamalar ortaya kondu. Jim Crow sistemi altında özellikle anket oylaması (poll taxes) ve okur yazarlık sınavları (literacy exams) olarak uygulanan bu kısıtlamalar halihazırda iş sahasında ayrımcılığa ve orantısız ödemelere uğrayan fakir ve yetersiz imkanlardan ötürü eğitimin yaygınlaşamadığı ve gelişemediği yetersiz eğitime sahip siyahları oy kullanma hakkından mahrum bırakmıştı. Bu durum uzun bir süre boyunca devam etti ve 1960’lı yıllarda en zirvesine ulaştı.

    Tam da oy hakkını kısıtlayan bu uygulamaların uygulandığı başlangıç dönemlerinde Amerikan Yüksek Mahkemesi 1896’da ünlü “Plessy v. Ferguson” kararını verdi. Mahkemenin kararına göre siyahların ve beyazların ayrı uygulamalara tabi olması (segregation) eşit koşullara sahip oldukları müddetçe 14. Amendment’ta öngörülen eşit korumaya aykırılık teşkil etmemekteydi. Daha sade bir ifadeyle, eşit ama ayrı imkanlar sunulmuşsa bu durum anayasaya uygundu. Ardından 1899 yılına gelindiğinde Yüksek Mahkeme “Cumming v. Richmond County Board of Education” kararıyla beraber “Plessy v. Ferguson” kararını eğitim alanına da direkt taşımış oldu. Böylece siyahların ayrı okullarda eğitim alması Mahkeme tarafından onaylanmış oldu. Her ne kadar Mahkeme eşit koşulların varlığını şart koşsa da siyahların eğitime ulaşmaları ve okullarının imkanları beyazlarınkine kıyasla çok kötü durumdaydı. Üstelik bu ayrımı eşit korumanın kapsamı dışında tutup eyaletlere bırakmasıyla Mahkeme bir nevi siyahların eğitim hakkını fiili olarak kısıtlamış bulunmaktaydı. Bunun sonucu olarak yeterli eğitim göremeyen ve bu yüzden emeğini nitelikli kılamayan ve giderek fakirleşen siyahlar kendilerine karşı uygulanan oy haklarını kısıtlayıcı uygulamalar karşısında daha da şiddetli bir şekilde eziliyorlardı. Görüldüğü üzere eğitim ve siyasal hakların karşılıklı güdümlü işleyişi aynı zamanda ters anlamıyla da gerçekleşmekteydi.

Mücadelenin Başaktörleri Olarak Kadınlar

    1848’de toplanan Seneca Falls Konvansiyonu ile beraber kadın hareketinin öncüleri olan Elizabeth Cady Stanton, Lucretia Mott gibi isimlerin öncülüğünde ilk kadın hakları toplantısı kuruldu. Bu toplantı sonrasında yayınlanan “Declaration of Sentiments” ABD Bağımsızlık Bildirgesi’ni bilinçli bir şekilde öykünerek kadınlara yönelik bir uyarlama sundu ve kadınların da erkeklerle eşit olduğunu ileri sürerek oy hakkı dahil olmak üzere birçok sosyal ve siyasal hak talebinde bulundular. Her ne kadar kadınların İç Savaş dönemindeki hak arayışları siyahilerinkiyle birlikte yürümüşse de başarılı olamamıştı ve 20. Yüzyıla doğru ilerleyen süreçte bazı örgütsel eylemlerde bulunmalarına rağmen çok az sayıda -çoğu Batı eyaletleri olmak üzere- eyaletin kadınlara oy hakkı tanıması ve daha çok sınırlı, kısmi haklar altında bu tanınmanın gerçekleşmesi söz konusuydu. 20. yüzyıla gelindiğindeyse yeni geliştirilen söylemlerle, İngiltere’deki “suffragette” hareketinden etkilenen Alice Paul’un önderliğinde kurulan NWP (National Woman’s Party)’nin kurulması ve NWP’nin sert ve ısrarcı stratejileriyle gelişen bir kadın hareketi oluşmuştu.

    NWP’nin Beyaz Saray önünde düzenlediği protestolar, açlık grevleri gibi eylemler kamuoyunu hareketlendiriyor ve halihazırda içinde bulunulan savaş koşuları giderek büyüyen bir baskı oluşturuyordu. Başkan Woodrow Wilson’ın Kongre’ye yaptığı konuşmada açıkça kadın haklarını desteklediğini belirtmesi sonrasında 1919’da Kongre kadınların oy hakkını tanıyan 19. Amendment’ı kabul etti ve 1920’de eyaletlerin de yeterli oranda onayıyla beraber yürürlüğe girdi.

“19th Amendment

Amerikan Birleşik Devletleri vatandaşlarının oy kullanma hakkı, Amerika Birleşik Devletleri ve herhangi bir eyalet tarafından cinsiyet nedeniyle reddedilemez veya kısıtlanamaz.

…”

Belirtmek gerekir ki her ne kadar eşit yurttaşlığın en önemli kazanımlardan birisi olan oy hakkını elde etmiş olsalar da kadınların demokratik mücadelesi bitmiş değildi ve günümüzde de hâlen daha devam etmektedir.

Eşitlik Mücadelesinin En Hareketli Dönemi : 1950-60’lar

    1954 yılına gelindiğinde Amerikan Yüksek Mahkemesinin bir diğer ünlü kararı olan “Brown v. Board of Education” kararı siyahların eğitim hakkının bir nevi mihenk taşını oluşturmaktadır. Mahkeme önceki “Plessy v. Ferguson” kararının aksine siyahların ve beyazların ayrı okullarda eğitim görmesini anayasaya aykırı bulmuş ve bu ayrımı kaldırmıştır. Bu tarihsel süreçten de öngörülebileceği üzere Mahkemenin verdiği bu karar eyaletlerde ve toplumda doğrudan kabul görmemişti, fiili olarak ayrım devam etmekteydi. Bunun üzerine Mahkeme “Brown 2” kararı olarak da adlandırılan kararıyla de jure ve de facto “segregation” ayrımı yaparak Mahkemenin “desegregation” yönündeki kararının uygulanmasının denetimini federal kontrolün altına verdi. “Little Rock” olayları gibi sorunlar yaşansa da Mahkemenin bu kararı siyahların eğitim süreci açısından bir kilometre taşı olma özelliğini taşır.

   Brown kararı sonrası yaşanan ayaklanmalar, karşıtlıklar ve yükselen toplumsal gerilimin altında Amerikan halkı 1960’lara geldiğinde siyahların oy hakkını kısıtlamaya yönelik uygulamalar doruk noktasına varmıştı. Amerikan toplumunun ayrık insanları için demokrasi mücadelesinin anıtı işte tam bu zamanlarda yaşandı. 1955’te Rosa Parks’ın otobüste beyaz bir erkeğe yer vermemesi üzerine Montgomery Otobüs Boykotu ile başlayan eylemler öğrencilerin ortaya çıkardığı “Sit-in hareketi” , Güney eyaletlerindeki otobüs yolculuklarındaki ırksal ayrıma karşı başlattıkları “Freedom Rides” ile devam etti. Yapılan bu eylemlerle Washington’a verilen mesaj açıktı: Siyahların yaşadığı fiili ayrım artık ulusal bir meseleydi.

    1963 yılına gelindiğinde Martin Luther King, Jr.’ın örgütü olan SCLC ile beraber diğer liderler Birmingham, Alabama eyaletlerinde boykot uygulamalarına, toplantılar yapmaya, yürüyüşler, oturma eylemleri düzenlediler. Eylemleri sert bir şekilde engellemeye çalışan eyalet güçlerinin oluşturduğu görüntüler medyayla beraber tüm ülkenin gözleri önüne serildi. Birmingham’daki bu şiddet ABD’nin Soğuk Savaş döneminde savunduğu ve korumaya çalıştığı demokrasi imajını skandal bir şekilde etkiledi. MLK’nin ünlü “Letter from Birmingham Jail” mektubu da bu olayda tutuklanması sonucu hayat buldu. Bu olaylar karşısında daha fazla sessiz kalamayan Başkan Kennedy en sonunda baskılara dayanamadı, Kennedy kapsamlı bir yasa sözü verdi ve yasa tasarısı 1963 Haziran’ında Kongre’ye sunuldu.

    Aynı yılın Ağustos’unda MLK, A. Philip Randolph, Bayard Rustin gibi liderlerin öncülük ettiği ve Lincoln Anıtı’nın önünde MLK’nin ünlü “I Have A Dream” konuşmasını yaptığı “March on Washington for Jobs and Freedom” yürüyüşü gerçekleştirildi. Kongre’de yasa tartışmaları sürerken yasanın toplumsal dayanağı olarak o gün binlerce insanlar Washington Anıtı’na doğru uzanıyordu.

    

Kennedy’nin suikaste kurban gitmesi sonucu başkanlığı devralan Johnson, Kennedy’nin sözünü de miras aldı ve sivil haklar yasasını gündeminin merkezine oturttu. En sonunda 1964’ün Haziran’ında yürürlüğe giren “Civil Rights Act” ile beraber eşit yurttaşlığın siyahlar bağlamında en büyük basamaklarından birisi gerçekleşmiş oldu. Lakin hâlen Güney eyaletlerinde siyahların oy hakkı engellenmekteydi. Bunun üzerine eylemler durmadan devam etti. 1962’de önerilen ve ancak 1964’te onaylanan 24. Amendment federal seçimlerde anket vergisini yasakladı; lakin eyaletler bağlamında hâlen bir eşitsizlik söz konusuydu.  “Mississippi Freedom Summer” ile başlayan, devamında 1965’te Selma Kampanyası ile devam eden eylemler oy hakkının ayrı bir şekilde daha kapsamlı korunması için baskıda bulunuyorlardı. Selma’dan Montgomery’e yapılan yürüyüş esnasında eylemciler eyalet güçlerinin bir nevi bir vahşete dönüşen şiddetine maruz kaldı, medyada büyük tepkilere yol açan ve “Bloody Sunday” olarak adlandırılan bu olay ABD’nin uluslararası arenadaki imajını da zedeledi. Hemen ardından MLK önderliğinde “Turnaround Tuesday” adı verilen ikinci bir yürüyüş gerçekleştirildi. Ve 1965’in 15 Mart’ında Başkan Johnson Kongre’de “We Shall Overcome” konuşmasını yaptı ve 17 Mart’ta oy hakkı yasa tasarısı Kongreye verildi. Nihayetinde Federal Mahkemenin izniyle Montgomery’e ulaşan üçüncü yürüyüş federal güçlerin koruması altında gerçekleştirildi. 1966’da Yüksek Mahkeme anket vergisini eyalet ve yerel seçimlerde de kaldırılması yönünde karar verdi.

   1964 “Civil Rights Act” ve devamında “Voting Rights Act” ile beraber siyahilerin siyasal ve sosyal hakları korundu. Aynı zamanda 24. Amendment’ın federal seçimlerde ve sonrasında Amerikan Yüksek Mahkemesinin 1966’da eyalet ve yerel seçimlerde olmak üzere anket vergisini kaldırması sonucu çoğunluğunu siyahların oluşturduğu fakir kesimin oy hakkının kısıtlanmaya çalışılması engellendi. Tüm bu siyasal haklar çerçevesinde gerçekleşen değişikliklerin yanında 1965’te ESEA (Elementary and Secondary Education Act) çıkarıldı. ESEA her ne kadar Başkan Johnson yönetiminin “Yoksullukla Savaş” programı altında başlıca fakir öğrencilerin eğitim imkanlarını desteklemek için çıkarılmış olsa da siyahların eşitlik mücadelesi ile bağlantısı çok önemlidir. Keza 1964 “ Civil Rights Act”te öngörülen şekliyle federal fonlardan yardım alan programların ırk, renk gibi temellerden ötürü ayrımcılık yapması yasaklanmıştı, ESEA ile beraber sağlanan federal eğitim fonu ise siyahların eğitim hakkını koruyan bir özellik sergilemektedir. Aynı zamanda siyahların oy hakkını ek vergilerle engellemeye çalışan uygulamaların yasaklanmasıyla eş zamanlı olarak siyahların ekonomik imkansızlıklardan ötürü eğitim hakkının da engellenmesinin önüne geçilmiştir. Üstelik oy hakkının önünde duran ekonomik engeller kaldırılırken ESEA ile beraber eğitim bariyeri de aşılmıştır. Eğitim hakkı ve siyasal hakların özellikle eşit vatandaşlık anlamında en önemlilerinden biri olan oy hakkı nasıl önceki dönemlerde olumsuz bir şekilde birbirini etkilemiş ve birbirini kısıtlamışsa bu olayların ışığında diyebiliriz ki aynı şekilde birbirlerini yönlendirmiş ve gelişimlerinin temelini oluşturmuşlardır.

    Her ne kadar yazı burada bitse de eşitlik mücadelesi hâlen devam etmektedir. Kadınların, siyahların, engelli bireylerin, yerlilerin mücadelesi hiçbir zaman son bulmadı ve şu anda hiç olmadığı kadar önemliler. Günümüzde eşit vatandaşlığın, eşit eğitim imkanlarının var olduğunu söylemek “modern”, “gelişmiş” ve “parlak” dünyamızın bir yanılsamasıdır. Eşit vatandaşlık, eşit oy hakkı, eşit eğitim olanakları bir yana, insana dair eşit bir kabulümüzün olmadığı bu hal içinde tüm bu eşitlik mücadelelerini yalnız tarihsel bir anlatıdan ibaret saymak ve öyleymiş gibi anlatmak günümüzdeki eşitlik mücadelesini perdelemektir. Ve unutmamalıyız ki Martin Luther King, Jr.’ın dediği üzere, eşitlik mücadelesinde yalnız başımıza direnemeyiz. Eşitlik yolunda bizler hep beraber yürüyeceğiz.

Kaynakça

Antczak, Frederick J..Thought and Character The Rhetoric of Democratic Education. Iowa: The Iowa State University Press.

Provenzo, Eugene F., Jr. An Introduction to Education in American Society.

Goodlad, John I. In Praise of Education. New York: Teachers College Press.

“Voting Rights: A Short History”. Carnegie Corporation of New York. Web.

“Rights and Representation”. History, Art, & Archives: US House of Representatives. Web.

“13th Amendment to the U.S. Constitution: Abolition of Slavery (1865)”. National Archives. Web.

“14th Amendment to the U.S. Constitution: Civil Rights (1868)”. National Archives. Web.

“15th Amendment to the U.S. Constitution: Voting Rights (1870)”. National Archives. Web.

“19th Amendment to the U.S. Constitution: Women’s Right to Vote (1920)”. National Archives. Web.

“The Elementary and Secondary Education Act (ESEA), as Amended by the Every Student Succeeds Act (ESSA): A Primer”. Congress.gov. Web.

“Declaration of Sentiments”. Britannica. Web.

“14th Amendment to the U.S. Constitution: Civil Rights (1868)”. National Archives. Web.

“Montgomery bus boycott to the Voting Rights Act”. Britannica . Web.

“Presentation US History Primary Source Timeline”. Library of Congress. Web

“Brown v. Board of Education (1954). National Archives. Web.

“Plessy v. Ferguson, 163 U.S. 537 (1896)”. Justia, U.S. Supreme Court Center. Web.

“United States v. Cumming, 130 U.S. 452 (1889)”. Justia, U.S. Supreme Court Center. Web.

“What I’m  Working On: Professor Aderson François, Reconstruction Scholar”. Georgetown Law. Web.

“The United States Constitution”. National Constitution Center. Web.

“‘I Have a Dream’ Speech by the Rev. Martin Luther King Jr. At the “March on Washington,1963 (excerpts)”. Gilder Lehrman Institute of American History

Leave a Reply