Bu yazının amacı, Beşiktaş tribününün son zamanlarda, özellikle Galatasaray ve Kasımpaşa maçlarındaki olaylarla birlikte, yaşadığı sorunların ne olduğuna dair yargıda bulunmak yahut hüküm vermek değil; bilakis bu sorunların nedenini ve nereden kaynaklandığını irdelemek, nedenlere dair ortaya konulan argümanları mantık çerçevesinde topyekûn ele almaktır. Bu noktada şunu da belirtmekte fayda var gibi görünüyor: ‘Mantık çerçevesi’ kavramı, sadece bu olaylar için geçerli olup genel ‘taraftarlık’ ya da ‘tribünden olmak’ olgusunu sorgulamamaktadır, ki zaten bu olgular, Can Kozanoğlu’nun da söylediği gibi, rasyonel bir bakışla açıklanabilirliğe sahip değildir.
Futbolla ya da tribünle uzaktan yakından alakalı herkesin bildiği gibi Gezi direnişi süresince Çarşı başta olmak üzere Beşiktaş tribününün oynadığı etkin rol, direnişin sembollerinden birini yarattı ve birçok farklı takımdan farklı taraftar gruplarının katılımıyla tribünlerin bu denli büyük toplumsal olaylarda toplumun bir parçası olarak nasıl cevap verebileceğini gösterdi.
Buna karşın, Gezi sürecinin ardından hükümetin sürece dâhil olan kesimlere ‘bedel ödettirme’ çabası içine girmesi ve bu durumun tribündeki yüzü olarak peyda olan ‘tribünde siyasi slogan atma cezası’ ve spora siyaset karıştırma söylemi, birçok spekülasyonu beraberinde getirdi. Hatta, yine aynı dönemde kurulan 1453 Kartalları grubunun, hükümet kanadınca düzenlendiği gibi birçok teori çıktı ortaya.
1453 Kartalları’ndan başlayacak olursak; bu grubun söylemlerinden sağ-muhafazakar bir duruşa sahip olduğu rahatlıkla çıkarılabilir. Fakat, bu çıkarım, bu grubun dışarıdan bir el tarafından Beşiktaş tribününü karıştırmak için kurulduğuna kanıt olarak gösterilip gösterilemeyeceği soru işaretleri barındırıyor. Zira, nasıl ki Fenerbahçe tribününde GençFenerbahçeliler ve Kill For You grupları ya da Galatasaray tribününde Ultraslan grubu politik olarak 1453 Kartalları’na paralel bir duruş sergiliyorsa ve bu gruplar ‘bir el’ tarafından kurulmuş olarak addedilmiyorsa, 1453 Kartalları için de bu durum söz konusu olabilir. Dahası, bu grubun Beşiktaş tribünün Gezi’deki duruşundan rahatsız olan taraftarların bir araya gelerek oluşturduğu bir grup olması ihtimali de oldukça kuvvetli. Tüm bunlara rağmen, bu grubun tıpkı hükümet kanadının tribünün Gezi’deki duruşunu bertaraf etmek için kullandığı ‘spora siyaset karışmamalı’ söylemini kullanmasına rağmen, politik bir duruşa sahip olması durumu, onun ‘bir el tarafından’ kurulmuş olma ihtimalini de epeyce kuvvetli kılıyor.
Buradan, Olimpiyat Stadyumu’nda oynanan Beşiktaş-Galatasaray maçındaki olaylara geçecek olursak, yine burada da olayların, hükümet tarafından Beşiktaş’a zarar vermek için kurdurulan 1453 Kartalları’nın mı organize ettiği, yoksa Çarşı ya da diğer Beşiktaş taraftarlarının reflekslerinden mi kaynaklandığı ikilemi söz konusu. Bu noktada, Çarşı kanadından sunulan en önemli argümanlardan biri; sahaya tekbir getirilerek girilmesi ve Çarşı’nın böyle bir şey yapmayacağı idi. Fakat, 2011-12 yılı Süper Lig Play-Off’larının ikinci maçı olan ve İnönü Stadyumu’nda oynanan Beşiktaş-Galatasaray maçında, Eboue’nin bir takım hareketlerinden sonra Beşiktaş İnönü Stadı’nın kapalısından ‘tekbir’ sesleri yükselmişti. Yani, bu tip olaylar çoğunlukla tribünün o anki ruh hâli ve dinamikleri ile alakalı. Bu dinamiklere bağlı olarak da taraftarın sahaya girmesi gayet doğal bir olay. Sahaya girme olayını meşrulaştırmamakla birlikte, eğer ortada uğranılan bir haksızlık, ve ülkedeki futbola dair kurumların işleyişine dair bir güvensizlik söz konusu ise ‘sahaya girip hakkını arama’ tek çıkar yol gibi görünüyor.
Son olarak da Kasımpaşa maçında Beşiktaş tribününden bir kişinin sahaya girip Fernandes’e saldırıda bulunması olayına gelirsek, yine bu noktada olay, hakemin çoğunlukla Beşiktaş aleyhine maçı baltalaması, Fernandes’in haftalardır süre gelen kötü performansı ve tribünün bu durumlara refleksi olarak adlandırılabilir. Fakat, sahaya giren kişinin sonraki söylemlerine bakıldığında bunun çok da refleks olmadığı anlaşılabiliyor. Ayrıca , her ne olursa olsun, sahaya girip kendi futbolcusuna saldırmak hiç bir ‘taraftarlık’ tarifine sığdırılabilir. Durum böyle olunca, ister istemez yine zihinlerde ‘dışardan bir el’ izlenimi canlanıyor.
Çarşı özelinde, sorun yaratan son bir problem de, Çarşı’nın kendisini, ‘bir ruh’ tanımlaması ve kendini Çarşılı hissedenin Çarşılı olduğuna dair kullandığı söylem. Bu durum da, pek tabii ki AKP mitinginde Çarşı bayrağı sallanabilir, yani bir AKP’li de Çarşılı olabilir argümanına geçerlilik kazandırıyor. Ayrıyeten, yine Çarşı’nın sahip olduğu ve sevdiği medyatik duruşu da bu olayları tetikleyen nedenlerin başında.
Sonuç olarak, Beşiktaş tribününde birçok şey mümkün, fakat aynı zamanda imkânsız. Muhtemelen, Beşiktaş, bu sezon da, aşırı ‘politize oluşundan’ dolayı, şerefli şampiyon olamamaklarına devam edecek.