NBA Sezon Değerlendirmesi : Doğu Konferansı

Miami Heat v Chicago Bulls  

NBA’de, 2013-2014 sezonunun başlamasına üç gün kala, yazar ve yorumcu çevrelerinde heyecan doruk noktasına çıkmış durumda. Bu, belki her sene kurulan klişe bir cümle haline gelmiş olabilir. Ancak 2014 Nisan’ı ve nihayetinde Haziran’ı geldiğinde bizleri nelerin bekleyeceğini hayal etmek bile heyecanlanmakta haklı olduğumuzu kanıtlıyor. Çoğu yorumcu son iki sezonun şampiyonu Heat’in üst üste üçüncü kez bu başarıya ulaşacağını tahmin ederek en sağlam yoldan gitse dahi, San Antonio’nun final serisinin altıncı maçında şampiyonluğa bir ribaund kadar yaklaşması ve bu sezon Spurs ayarında ve o seviyeye yaklaşması muhtemel birden fazla takımın kurulması bu yorumcuları tekrar düşündürüyordur. Sezonun en çok merakla beklenen olayı(veya yalnızca oyuncusu) Derrick Rose’un bir sezon süren sakatlığından sonra sahalara dönmesi olacak. Bu durum, yalnızca Rose’un ligin en heyecan verici oyuncularından olmasından kaynaklanmıyor. Rose, aynı zamanda Doğu Konferansı’nın ve muhtemelen Doğu finallerinin denklemini değiştirebilecek bir konumda yer alıyor. Bu tahminin iddialı olduğunu düşünenler geçen sene Rose’suz Chicago’nun playofflarda Miami’yi deplasmanda yendiğini unutuyor olmalılar.

[box_dark]Şampiyonluk Adayları[/box_dark]

2013 playofflarında Miami’yi yedinci maça götürmeyi başaran iki takım vardı. Bunlardan biri San Antonio Spurs, diğeri ise Paul George ve Roy Hibbert’lı kadrosuyla Indiana Pacers idi. Indiana’nın bu başarısının sırrı hiç şüphesiz ligin istatistiksel olarak en iyi savunmasına sahip olmasıydı. Hatta kimilerine göre Miami-Indiana Doğu Konferansı finallerinin ilk maçında Pacers’ın hocası Frank Vogel son Heat hücumlarında Hibbert’ı kenara alarak ciddi bir hataya imza atmamış olsaydı, çok farklı senaryolarla(NBA tarihinin en kötü izlenme oranına sahip finalleri Pacers-Spurs gibi) karşılaşmış olabilirdik. Tüm bunlara rağmen Indiana, kadrosunu ve bilhassa yedek kulübesini güçlendirmeyi başardı. Indiana şimdi, yazın Tim Duncan ile antrenman yapan 2.18’lik Roy Hibbert’ın altıncı sezonunda TD’nin 2003’te kariyerinin en yüksek ribaund(12.2) ve blok(2.9) ortalamalarına ulaşarak lig mvp’si(en değerli oyuncu) olduğu altıncı sezon ortalamalarına ulaşmasını bekleyecek. Bu her ne kadar oldukça iyimser bir beklenti olsa da, Hibbert’ın bu sezon savunma açısından ligin en önemli uzunlarından biri olacağına şüphe yok. Paul George’un kendisini daha da geliştireceğini tahmin eden Pacers yönetimi Danny Granger ve Lance Stephenson’ı da takasta kullanmayı deneyerek kadrosunu, Haziran ayına kadar uzanmasını ümit ettikleri uzun bir playoff macerasına, hazırlamak isteyecektir. Luis Scola ve Chris Copeland transferleri ile sağlam bir yedek rotasyonuna da sahip hale gelen Pacers, Erik Spoelstra’nın uykularını tehdit eden takımlardan yalnızca bir tanesi.

 Brooklyn Nets

Tam anlamıyla ikinci bir Abramovich projesine dönüşen Prokhorov’un Brooklyn’i sezona belki de eldeki sınırsız imkanlarla kurulabilecek en iyi takım olarak girecek. Boston’dan veteran All-Star’lar Garnett ve Pierce’ı getiren Rus, hoca koltuğunu da Jason Kidd ile doldurarak Nets’i yılın en çok merakla beklenen takımı haline getirdi. İlk beşinin tamamı All-Star’lardan oluşan Brooklyn’in en büyük endişesi takımın Nisan ayı geldiğinde sağlıklı kalıp kalamayacağı olacak. Bu konuda da ligin en sağlam ve pahalı yedek kulübesi onlara yardımcı olacaktır. Özellikle Garnett ve Pierce’ın dakikalarını en iyi şekilde düzenlemek ve gerekirse arka arkaya olan maçların birinde dinlendirmek konusunda bütün iş Kidd’e düşüyor. Bu takımın özellikle normal sezon boyunca hücum açısından en rahat ekiplerden biri olacağına şüphe yok. Ancak Nisan’da çok daha farklı bir NBA ile karşılaşacağız, o yüzden yüzüğü gerçekten istiyorlarsa, bu onlarca opsiyonu olan hücumun yanına Garnett ve Kirilenko önderliğinde sağlam bir savunmayı da eklemeleri şart.

Kısacası dişlilerin uyumlu bir biçimde işlemesi halinde ortaya muazzam potansiyelli bir takım çıkacaktır ve işte size Spoelstra’nın uykularının kaçması için bir neden daha.

NBA sezon öncesi maçlarında karşımıza önceden çok aşina olduğumuz bir oyuncu çıktı. İnanılmaz bir atletizm, hız, saha görüşü ve fevkalade bir drive yeteneği… Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de rakip savunmacıları çaresiz bırakan bir orta mesafe şutu. Derrick Rose’dan bahsettiğimi herkes anlamıştır. 29 Ekim gecesi son iki yılın şampiyonu ve dünyanın en iyi basketbolcusu LeBron James’in karşısına çıkacak olan Rose, bu maçta mutlaka geri geldiğini ve eskisinden de iddialı olduğunu bize anlatmaya çalışacaktır. Tom Thibodeau geçtiğimiz sezon Rose olmadan da iyi savunma yapan bir takım kurulabileceğini herkese gösterdi. Luol Deng-Joakim Noah denklemine Derrick Rose’u eklediğimizdeyse ortaya ligin en korkutucu takımlarından biri çıkıyor. Buna bir de ligin en iyi savunmacı uzunlarından Taj Gibson’ı ekleyelim ve Spoelstra’ya uyku ilacı tavsiye etmeye başlayalım.

Erik Spoelstra

Son şampiyon Miami Heat kadrosuna 2008’de ikinci sıradan draft ettiği Michael Beasley’i ve NBA’in son yıllarda Brandon Roy ile birlikte en üzücü hikayelerinden olan Greg Oden’ı kattı. Bu hamlelerin Heat’in işine yaraması zor gözükse de ‘ya tutarsa’ mantığıyla atılan adımlar oldukları kesin. Pat Riley hali hazırda işleyen bir sisteme çok da müdahale gerekmediğinin ve takımının tek ihtiyacının motivasyon olduğunun bilincinde. Her ne kadar Erik Spoelstra’nın uykuları konusunda çok kesin konuşamasak da Miami’nin finallere geri dönmesi motivasyonlarının onları başarıya ne kadar aç hale getireceğine bağlı.

[box_dark]Playoff Yarışı[/box_dark]

New York’u orta sıralara koymanın haksızlık olduğunu düşünenler çıkabilir ancak Tyson Chandler’ın savunmada beklenen etkiyi yapamaması, Amar’e Stoudemire’ın ise sakatlık sorunlarından bir türlü kurtulamaması Knicks’i Miami, Indiana ve Chicago gibi sağlam savunmalar karşısında çaresiz bırakıyor. Steve Novak’ı yollayarak Bargnani ve Metta World Peace’i kadrolarına katmış olsalar da Madison Square Garden’ın NBA playofflarının ikinci turu sırasında konserler ve hokey maçları dışında bir işlevi olacakmış gibi gözükmüyor. Yine de koç Mike Woodson’ın Tyson Chandler, Iman Shumpert ve MWP sayesinde elit bir savunma yaratması olasılığı ve tabii ki Carmelo Anthony etkisi Knicks’i şampiyonluk adayları arasına sokabilir. Gene de New York’un bu atılımı yapması üzerine bahse girmekten kaçınmakta fayda var.

Larry Sanders ve Ersan İlyasova’nın takımı Milwaukee Bucks Doğu’nun alt sıralarındaki felaket takımların(Philadelphia, Charlotte, Boston) da yardımıyla playoff potasına girmek için önemli adayların arasında yer alacak. Bu takımların arasından sıyrılabilecek bir diğer ekip de guard enflasyonu yaşayan Detroit Pistons. Brandon Jennings, Josh Smith ve Chauncey Billups’ı kadrosuna katan Detroit’te ligin en heyecan verici uzunlarından Andre Drummond’ın da olduğu unutulmamalı. Stuckey veya Will Bynum ikilisinden birini takasta kullanarak uzun rotasyonunu daha da güçlendirebilirlerse altıncı sıraya kadar çıkmamaları için bir sebep kalmayacaktır.

Gelelim ligin en genç ve potansiyelli takımlarından olan Cleveland Cavaliers’a. Birçok yorumcuya göre NBA’in en iyi genç oyun kurucusu Kyrie Irving’in takımı müzmin sakat Andrew Bynum’ı kadrosuna katarak büyük bir kumar oynadı. Bu kumarı 2014’te serbest kalacak olan LeBron James’i ikna etmek için mi oynadılar yoksa takasta kullanmak için mi bilinmez. Ancak bu kumar tutarsa Cleveland; Anderson Varejao, Jarrett Jack ve Dion Waters’lı kadrosuyla orta sıraların playoff yarışında iddialı bir hale gelebilir. Buna birinci sıradan draft edilen atletik dört numara Anthony Bennett’ı da eklediğimizde karşımıza çok ciddi potansiyelli bir takım çıkıyor. Ancak bu sezon Cleveland ve hatta tüm Ohio’nun aklının LeBron James’in geri dönme ihtimalinde olacağı kesin gibi gözüküyor.

[box_dark]Draft’a yatanlar[/box_dark]

Kadrolarına bakarak dahi bu sezonu gözden çıkardıklarını ve sağlam bir draft sınıfı olması beklenen 2014 draft’ına odaklandıklarını anlayabileceğimiz Doğu’daki takımların başında elbette Philadelphia geliyor. Bu sene belki de adından en çok söz ettiren takım olan Sixers bu ünü ne yazık ki kurdukları iddialı kadroya borçlu değil. Tam tersine bu kadar konuşulmalarının altında, kurdukları D-League(NBA’in geliştirme ligi, bir nevi PAF ligi) ayarındaki kadronun tarihin en kötü sezonlarından birini geçirmelerine neden olmasından korkulması yatıyor. Sixers’ın durumu o kadar kötü ki sayı bulması için sezon boyunca smaç şampiyonu olduğu günlerin bir hayli gerisindeki Jason Richardson’ın eline bakmaları kuvvetle muhtemel. Daha da kötüsü eski San Antonio’lu ve ilk 5 tecrübesi olmayan 2-3 numara James Anderson’ın ilk 5 çıkması bekleniyor. Sixers’ın yanı sıra Bobcats, Raptors ve Wizards’ı da bu listeye koymak mümkün. Ancak bu noktada John Wall ve Bradley Beal ikilisinin takımı Wizards için bir parantez açmak şart. Çünkü bu sağlam guard ikilisini Trevor Ariza, Al Harrington, Kevin Seraphin, Marcin Gortat ve Nene ile destekleyecekler ve Randy Wittman iyi bir takım kimyası tutturabilirse playoff resmine girmeleri mümkün olabilir. Bitirirken Garnett, Pierce ve koç Doc Rivers’ın ayrılmasıyla yeniden yapılanmaya girmesi beklenen Boston Celtics’e değinmek istiyorum. Treni terkedenler yetmiyormuş gibi takımın en büyük yıldızı Rajon Rondo’nun da sakatlığı nedeniyle Aralık ayına kadar oynaması beklenmiyor. Çoğu yorumcuya göre Rondo bu akıbeti meçhul olan trenle felakete sürüklenmek istemeyecek. Celtics yönetimi de ellerindeki en değerli parçayı takasta kullanarak geleceğe dönük bir takım kurmaktan başka çarelerinin olmadığının mutlaka bilincindedir.

Leave a Reply