Haftalardır Fenerbahçe taraftarı olarak “Emenike kanseri” denilen yeni bir kanser türü ile karşı karşıyayız. Yaklaşık 20 haftadır taraftara deyim yerindeyse kan kusturuyor. Düşük performansına rağmen sürekli ilk 11’de başlayan Emenike, bu hafta da Beşiktaş derbisinde karşımızdaydı. Üstelik bize bir şok daha yaşattı. Tribünlerin “Moussa” tezahüratları üzerine formasını üzerinden çıkararak kenara doğru koştu.
Evet, belki tribünlerin tepkisi etik bulunmayabilir hatta maç içindeki oyuncu psikolojisini düşünürsek Emenike’nin tepkisi yerinde bile olabilir. Fakat bir de şu açıdan bakalım: kale ile 1 metre uzaklıkta kalıyorsun gol atamıyorsun, her maçta taraftarda “Top Emenike’de ise kesin gol olmaz.” tepkisine yol açıyorsun dahası maç içinde yaptığın “garip” tepkiler taraftar tarafından anlamlandırılamıyor. Kısaca Fenerbahçe için pişmanlıksan şapkayı önüne alıp düşüneceksin. Gerekirse antrenöründen izin isteyip geçmişe yönelik neyi yanlış yapıyorsan onları düzelteceksin. Yani; çalışmak, daha çok çalışmak.
İkinci noktamız ise; İsmail Kartal’ın Emenike ısrarı. Eğer “Parasını verdik canım, kullanalım.” düşüncesiyle hareket edilecekse baştan şampiyonluk yolundan çekilmesi gerekli. Bu şekilde ne maç kazanılır ne de formada 4.yıldız görülür. Birkaç derbi kazandın diye dünyanın hiçbir liginde liderlik koltuğu sana emanet edilmez. Benim bildiğim kim iyiyse formayı terletme hakkını takımda o oyuncu kazanır.
Üstüne üstlük sen formayı terletmekten vazgeçen, üzerinden çıkaran oyuncuna hâlâ “oyuna devam et” diyorsan ben teknik direktörlük sıfatından şüphe ederim. Tüm bunlardan sonra Emenike hâlâ kadroda kendine yer buluyorsa durum çok daha vahim demektir.
Peki ne yapılmalı? Fenerbahçe Spor Kulübü’nün biraz prensibi, biraz özbenliğine saygısı var ise çıkarılan o formayı tekrar giydirmemeli. Emenike, derhal kadro dışı bırakıp sezon sonunda da İsmail Kartal’a teşekkür edilip başka “yardımcı antrenör olmayan” bir hocayla yola devam edilmeli. Şu unutulmamalı; kötü futbol, takımını bu kadar çok seven hiç kimsenin hakkı değil.
“Ben, Fenerbahçe formasını sırtımda değil, başımda taşıdım.” Lefter Küçükandonyadis