Not; Yazı fazla dozda eleştiri içermektedir.
Bu hafta normalde yazdığım basketbolcu biyografilerine ara verip beni çok rahatsız eden bir konuya değinmek istiyorum: İtici holiganlık ve sporda şiddet.
Malum 6 Nisan günü derbi vardı üzerinden neredeyse 1,5 hafta geçmesine rağmen konuşulan bir konu var: Emre-Melo ikilisi. Oyunun niteliğinden çok bu ikilinin hareketleri konuşuldu, kim ne derse desin bence de konuşulmalıydı. Eğer hala oyunun niteliğinden konuşamıyorsak yaşanan gerginliklerdendir. Peki, bu sorunun temel sebebi ne dersiniz? Bence biz, taraftarlar. Yakın çevrenizde mutlaka Fenerbahçeli olup Emre’yi, Galatasaraylı olup Melo’yu destekleyenler görmüşsünüzdür. Açıkçası Fenerbahçeli olarak Emre’nin takımdan gitmesini istiyorum. Kendine hâkim olamama sorunu nedeniyle bize verdiği zararları yazarsam muhtemelen yazı karakter sınırım yetmez. Tek Emre de değil, kim “sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olmayanı” ise o, takımdan gönderilmeli. Ancak buna elbette karşı çıkanlar olacaktır. Neden mi? Çünkü yıllarca şiddete alıştık ya da alıştırıldık. Kavga çıkan maçları daha çok sevdik. Küfürler, ırkçı söylemler işittik, yeri geldi kendi oyuncusunu yuhalayanları gördük ve bunlardan hiç rahatsızlık duymadık ama artık YETER!
Sporun spor olduğu günler görmek istiyorum, bir maç izlediğimde şiddet yüzünden tatil edilmemesini istiyorum. Omuz omuza maç izlediğim insanların en azından karşı takıma küfretmemesini istiyorum. Çünkü kötü söylem kötüyü doğuruyor. Örneğin Bilkentli Fenerbahçeliler,benim için çok yakından bir örnek ,birlikte maç izlediğimiz oldu ve karşı takıma söylemedikleri kötü söz kalmadı. İçlerinden birine soruyorum, Fenerbahçe’ye aynı şeyleri söyleseler mutlu olur musunuz? Yani Bilkentli Aslanlar’dan ya da Bilkentli Kartallar’dan biri çıksa dediklerinizin yerine Fenerbahçe’yi koysa ne hissedersiniz, ben söyleyeyim; çıldırırsınız. En azından düşüncesi bile beni germeye yetiyor.
İkinci bir nokta basketbolda holiganlık. Yaklaşık 4 yıldan beri maçları takip etmeye çalışıyorum. Belki de basketbolu futboldan daha çok seviyor olmam yukarıda bahsettiklerimi görmüyor, yaşamıyor olmamdandır ancak ilk şaşkınlığımı Sato-Acie Law arasındaki yumruklu kavgada yaşadım. Yaşadıklarım karşısında şok oldum çünkü ben bir “basketbol kültürünün” olduğunu düşünüyordum. İkinci şaşkınlığım ise Anadolu Efes- Pınar Karşıyaka arasında oynanan Spor Toto Erkekler Türkiye Kupası’nın finaliydi. Şu an keşke Karşıyakalı oyuncunun adını buraya yazabilseydim çünkü üzerinde forması yoktu ve maçı uzak bir noktadan izlediğim için açıkçası yüzünü ayırt edemedim. Ancak oyun devam ederken parkenin içine doğru defalarca havlu salladı. Yanlış hatırlamıyorsam Recep Ankaralı bile uyarma gereği duydu. Maç bittikten sonra bench’in üzerine çıkıp kendinden geçmiş bir şekilde garip hareketlerde bulundu. Bunları hırsa vermiyorum, veremiyorum çünkü orada 23 oyuncu daha vardı ve hiçbirisi bu hareketleri sergilemedi. Üçüncü ve son şaşkınlığım ise Türk Telekom- Anadolu Efes maçı oldu. Tek başıma gittim bu maça çünkü ikisi de bir futbol takımına sahip olmadığı için itici holiganların gelmeyeceğini düşünmüştüm ama tabii ki bu beklentim Ankaragücü holiganlarının gelmesiyle son buldu. Güya Telekom’u desteklemeye gelmişlerdi ancak ilk 5’i bile sayabileceklerini düşünmüyorum, nereden mi anladım? Desteklemeye geldiği takımın oyuncusu olan “Kerem Tunçeri”ye ağza alınmayacak küfürler yağdırmaya başladıklarında. Açıkçası ben dayanamadım, ilk yarıdan sonra çıkıp gittim ve o günden sonra artık basketbol kültürünün bu ülkeyi terk ettiğini düşündüm.
Peki, ne mi yapmalı? Malum birtakım önlemler alındı. Yok, bozuk para, su şişesi vs. alınmayacak, alkol kontrolü yapılacak gibilerinden ancak Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yağan çakmaklar, bozuk paralar, tuğla parçaları hatta kapı kolu ile gördük önlemin geçerliliğini. Bence tek çare en azından küçük taraftarlara eğitim verilmesi ve büyüklerde de farkındalık oluşturulması.
Son olarak diyeceğim şudur; umarım Metin Oktay ve Can Bartu arasında forma değiştirecek kadar olan dostluğu ve saygıyı geri kazanmak için çok geç değildir. Yaşım itibari ile o günleri göremedim fakat dedem anlatmıştı, ben de gelecek nesillere Volkan-Sabri kapışmasını değil güzel anıları anlatmak istiyorum. Son dileğim budur.