15 Nisan 1996 Adana doğumlu İpek Soylu sporcu bir aileden gelmesi sayesinde daha 6 yaşındayken Adana Tenis Dağcılık Kulübü’nde tenise başladı. 10 yaşında katıldığı Romanya turnuvası, geleceğinin şekillenmesinde attığı ilk adımlardan birisi oldu ve 13 yaşındayken İstanbul’a taşındı, ENKA Spor Kulübü’ne geldi. Bundan sonra adım adım yükselen İpek, daha 16 yaşındayken tenis sporunun en büyük turnuvaları olan Grand Slam’lerin Junior kategorisinde yer alan 4 turnuvadan 3’üne katılma başarısı gösterdi. Wimbledon ve Amerika Açık’da 3.tura kadar yükseldi. Dünya Juniorlar sıralamasında 13.lüğe kadar yükselen İpek’in tüm başarıları ülkemiz için bir ilk oldu. Tenisi yakından takip edenler için zaten çoktan ismini duyurmuştu İpek ama ülkemizde asıl tanınırlığı Eylül 2014’de junior kategorisinde şampiyonluğa ulaştığı Amerika Açık çiftler şampiyonluğu sayesinde oldu. Bu turnuvanın özel bir anlamı vardı çünkü İpek’in yaşı itibariyle katıldığı son junior turnuvasıydı ve burada Türk Tenisi için de bir ilk olan şampiyonluk geldi.
İpek 2015’den itibaren artık sadece büyükler kategorisinde(WTA) oynayacak. Yani bundan sonra önünde uzun ve zorlu bir yol var ama İpek’in bu yaşına kadar yaptıkları, yapacakları hakkında umudumuzu çok yüksek tutuyor. İnşallah ileriki zamanlarda da ondan birçok ilki görmeye devam edeceğiz.
GazeteBilkent: Öncelikle 2014 için ne bekliyordun, hedeflerine ulaştın mı?
İpek Soylu: Hedefim Junior kategorisinde bir Grand Slam kazanmaktı. 3-4 yıldır oynadığım Grand Slam’lerde de zaten bunu istiyorduk. WTA sıralamasında ilk 350 arasına girmekti, 300 bitirdim. İlklerle dolu bir sene oldu benim için. Şampiyonluğun yanısıra FED Cup’ta ilk defa maç oynadım. 2 maçımın 2 sini de kazandım. Hedefimin çoğuna ulaştım, hatta geçtim, oyunumu geliştirme yolunda epey çalıştım, güzel bir yıl oldu.
GB: Bu Grand Slam şampiyonluğunu bekliyor muydun, kariyer planlarına göre erken mi oldu geç mi oldu?
Benim hedeflerime göre aslında geç oldu. 3 senedir Junior oynuyordum. Hedefim; hem teklerde hem de çiftlerde başarıya ulaşmaktı. Son Junior turnuvamda bunların olması benim için de sürpriz oldu. Güzel de oldu, iyi bir kapanış oldu, iyi hatıralarla bitirdim.
GB: Partnerinle şans eseri eşleşme konusu gündeme geldi sıkça. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Evet, gerçekten şans eseri oynadık beraber. İlk sorduğumda onun partneri vardı. Sonra bana geri dönüş yaptı, partnerim sakatlandı birlikte oynayalım mı dedi. Daha önce tanımıyordum, sadece oyun tarzını biliyordum, güzel bir şans oldu.
GB: Aslında bizim gibi seni uzun süredir takip edenler bu başarılarını biliyordu. Daha 16 yaşındayken Junior’larda önce Wimbledon’da 3.tur, ardından Amerika Açık’da yine 3.tur gördün. Bu başarılar hakkında ne söylemek istersin?
Evet, özellikle o elemelerden gelip 3.tur gördüğüm Wimbledon turnuvası kariyerimin en önemli turnuvasıydı diyebilirim. O atmosferi görebilmek, büyük oyuncularla aynı ortamı paylaşabilmek mükemmel bir tecrübe. Ben Grand Slam’lere gidebilmeyi iple çekerdim, gün sayardım, çok güzeldi. İnşallah seneye büyüklerde de eleme ya da ana tablo maçları oynamak istiyorum.
GB: Peki artık sokağa çıktığında daha fazla tanınıyorsun, daha çok biliniyorsun, bu senin üzerinde nasıl bir etki yaratıyor? Gelen tepkiler hakkında ne söylemek istersin?
Tabii çok büyük bir etkileşim oldu, medyada çok yer aldı, birçok röportaj ve teklifler geldi. Ülkede tenis sporu çok gelişmiş olmadığı için böyle bir başarıyla yayılması çok güzel oldu. Böyle bir başarıya insanımızın ne kadar aç olduğunu gördüm. Ülke olarak her açıdan zor bir yıl geçirdiğimizi düşünüyorum ve böyle bir yılda bu başarıyı gerçekleştirip insanları mutlu edebildiğim için çok mutluyum. Elbette sokaklarda tanıyan insanlar oluyor, bunlar hep güzel şeyler, hiçbir zaman rahatsız olmuyorum, kimseyi kırmamaya gayret ediyorum.
GB: Ekstra motivasyon kaynağı oluyor mu peki bu destek, ilgi?
Tabii ki de sonuçta elde ettiğiniz başarılar daha fazla karşılık görüyor. Özellikle başarıyı elde ettikten sonra, çok güzel mesajlar aldım, benim yaşımdakilerden, benden küçüklerden. Onları bu spora teşvik ettiğimi söylediler, tenis ile ilgili birçok sorular soranlar oldu. Daha çok insana örnek olabiliyorum ve bence bu tip şeyler şampiyonluktan daha önemli.
GB: Peki bu noktaya geldin, şu an bir dönüm noktası var diyorsan bu senin için neydi? Adana’dan İstanbul’a taşınmak olur, bir turnuvada farkına varmak olur…?
Dönüm noktası olarak Wimbledon elemelerini gitmem ve 3.tura yükseldiğim haftayı söyleyebilirim. 16 yaşındayken Dünyanın en iyi juniorları arasında ilk 16’ya kaldım. Bu bana ekstra motivasyon sağladı, daha fazla inandım ve özgüven kazandım. Bu başarıyı aynı yıl US Open’da 3.tura çıkarak tekrarlayınca hem kendime hem de etrafımdaki insanlara bu inancımı kanıtlamış oldum.
GB: Seninle birlikte Çağla Büyükakçay, Pemre Özgen gibi isimler de önemli işlere imza atıyorlar. Melis Sezer, Başak Eraydın gibi isimler de var. Geçmişte bir tek İpek Şenoğlu vardı ülkemiz kadın tenisi adına. Türk Tenisi’nin atılım içinde olduğunu söyleyebilir miyiz? Bir de sanırım kardeşin de tenis oynuyor, onun hakkında neler söylersin, yetenekli mi sence?
Evet, özellikle kadınlarda çok daha fazla atılım yapmaya başlandı. Başarı geldikçe yatırım ve destekler de artıyor. Önceden oyuncu çıkarmamamızın sebebi imkansızlıklar ve bunun getirdiği motivasyonsuzluk ve insanların fazla inanmayışı diye düşünüyorum. Böyle sporcular çıkmaya başladıkça insanların daha çok destek vermesi gerekir ki iyi bir sistem oturtulupp alttan sürekli oyuncu gelsin. Çok oyuncu oldukça rekabet de artıyor. Birbirimizi yukarı itiyoruz, destek oluyoruz. Erkeklerde de Marsel İlhan ilk 100’ü zorluyor, alttan Cem İlkel geliyor. Kardeşime gelince, 14 yaşında şu an. Geçen sene beraber Türkiye şampiyonu olduk, bu sene ise finalde kaybettik. Dünyanın en güzel duygusu diyebilirim. Onların yaş grubu gerçekten iyi geliyor, 4-5 kız var. Hepsi birbirini yukarıya taşıyabilirse ileride çok daha iyi oyuncular çıkacağına inanıyorum.
GB: Peki kort içine dönersek, özellikle kendimi geliştirmem lazım dediğin bir alan var mı?
Kendimi her konuda geliştirmeye çok özen gösteriyorum. Kaybettiğim ya da kazandığım maçlardan artılar ve eksiler çıkarıyorum. Maçları analiz etmek mental, teknik, taktik her açıdan iyi oluyor. Bu sene daha çok kondisyon ve mental yönlere önem verdik çünkü yaş itibariyle artık teknik kısım bir süre sonra oturuyor.
GB: Maç puanlarında veya set puanlarında aşırı heyecan yaşar mısın?
Önceden maçlarda stres kontrolünde sorun yaşardım ama artık tek puan olarak, her puanı ayrı ayrı düşünüyorum. Olabildiğince rahatlatmaya çalışıyorum kendimi. Stresin bir faydası olmadığını birçok kez gördüm :)
GB: Kaybettiğin maçı ya da basit bir hata yaparak kaybettiğin bir oyunu unutur musun, takılır mısın çok?
Onu da zamanla öğrendim, takıldıktan sonra sana bir faydası olmadığını :) Artık; önceki puan bittiği anda siliyorum.
GB: Kendi maçlarını izler misin?
Kaydedebildiklerimi izlemeye çalışıyorum. Analiz etmek; eksiklikleri görmek açısından çok faydalı oluyor. Yalnız televizyona çıkıp konuştuğum hiçbir röportajı izlemem, sesimi duymayı sevmiyorum, karşıma çıkınca kapatıyorum :)
GB: Maçlardan önce rakiplerini izliyor musun?
Muhakkak izlemeye çalışırım. Ona göre bir taktik belirliyorsun, zayıf yönlerini görüyorsun, çok önemli birşey olduğunu söyleyebilirim.
GB: Teklerde mi yoksa çiftlerde mi daha rahat hissediyorsun? Hedef olarak ileride hangisinde daha fazla ilerlemek istersin?
Rahatlık bakımından çiftleri tabii ki tercih ederim. Sonuçta yanında hatalarını kapatabilecek bir partnerin var. Hedef olarak asıl hedefim tekler. Çiftleri daha çok keyif almak için oynuyorum aslında.Bir yandan da tabii oyununuza katkısı çok oluyor çiftlerde oynamak. Bu zamana kadar dediğim gibi daha çok 2.planda gördüğüm çiftlerde daha çok başarı kazandım, belki aynı taktiği bundan sonra tekler için de uygulamalıyım :)
GB: Tenisten arka kalan zamanda neler yaparsın?
Genelde antrenman haftalarında dinlenmeye yönelik, fazla enerji gerektirmeyen şeyler yapıyorum. Sinemayı gitmeyi çok severim, genelde tek başıma gitmeyi daha çok seviyorum. Stres, aksiyon filmlerini pek izlemem, zaten rahatlamak için gidiyorum :) Onun dışında kitap okumak diyebilirim, turnuvalara da götürürüm. Müzik dinlerim, yine daha çok rahatlatıcı olanları tercih ederim.
GB: Tenis olmasaydı?
3,5 sene bale yaptım, onu da tenis nedeniyle bırakmak zorunda kalmıştım, çok çakışıyordu. Yine muhakkak önemli bir iş yapardım diye düşünüyorum. O işi de benimser ve sahiplenirdim olabildiğince. Mimar olabilirdim. Çizimim iyidir, dünya 1.liğim var resimde.
GB: Yurtdışına turnuvalara gittiğin yerleri gezme şansın oluyor mu?
Turnuvadan arta kalan zamanda geziyorum. Yeni insanlarla tanışmayı, onların hikayelerini dinlemeyi severim. Tenis dışında her şeyden biraz yapmaya çalışırım.
GB: Peki bu sporun bir de finansal tarafı var, onun hakkında neler söylemek istersin?
Tabii ilk bu spora başladığınızda şanslıysanız ailenizin desteğini alıyorsunuz. Ben de başlarda ailemin desteğini aldım. Daha sonra ENKA’ya geldikten sonra, 13 yaşından itibaren SİSEV Vakfı ile birlikte çalışmaya başladık, tüm masraflarım onlar tarafından karşılanıyor. Bu konuda bir sıkıntım olmadı yani bugüne kadar.
GB: Geçen sene Caroline Wozniacki ile İstanbul Cup öncesi Boğazda maç yapma şansı elde ettin. Nasıl bir tecrübeydi, Wozniacki nasıl bir karakter?
Gerçekten çok keyifliydi benim için. Wozniacki de inanılmaz sıcakkanlı, beklemediğim kadar canayakındı. O günden sonra turnuva başladığında da ne zaman karşılaşsak oturduk, sohbet ettik. Çok tatlı bir insan. Grand Slam’lere gittiğimde görüyorum, ünlü raketler bazen birbirlerinin yanından geçip selam vermiyorlar. Wozniacki çok sempatikti.
GB: Son olarak 2015 hedeflerin?
Grand Slam elemelerine ve ana tablolarına girmek istiyorum. Sıralama açısından da ilk 200 içine girmek istiyorum.
GB: Zamanını ayırdığın için çok teşekkürler İpek.
Ben teşekkür ederim.