Arkadaşları tarafından “Chila” olarak bilinen Marin, tenis hayatına başladığı andan itibaren ülkesinde döneminin en yetenekli ve gelecek vadeden oyuncuları arasında gösteriliyordu. Henüz 3 yaşında iken abisiyle birlikte başladıkları tenis serüveni, onun için henüz eğlence amacı taşıyorken, ileriki yıllarda kazanacağı başarılarıyla sahip olduğu yeteneği ve yatkınlığı fark etmesi çok uzun sürmeyecekti. 2004’ te ITF turnuvalarıyla profesyonel tenis dünyasına adımını atan Cilic, kısa bir sürede (2005’te) ITF klasmanında 2. sıraya yükselerek ülkesinde büyük bir ilgi yarattı. Fiziksel ve mental açıdan kendisini daha çok geliştirmek amacıyla 2005’te Challenger turnuvalarında boy göstermeye başlayarak ATP kariyerine adım atmış oldu. 2008 New Haven Open’ da ilk ATP tekler şampiyonluğuna, 2009 Amerika Açık’ ta ilk Grand Slam çeyrek finaline, 2010 da ilk kez sıralamada ilk 10 a girme başarısına ulaştı. Sıralamada kayda değer bir sıçrama yakaladığı 2010 senesinde, Grand Slam’lerde yakaladığı büyük başarılar çoğu otorite tarafından uluslararası alanda yeni bir “yıldız” ın parlayacağı algısını yarattı. Marin Cilic artık çoğu tenis sever tarafından tanınıyordu ve hayran kitlesi artmaya başlamıştı. 2012 ve 2013’ te sürdürdüğü istikrarlı ve başarılı performans, bilmeden aldığını iddia ettiği yasaklı madde ile sekteye uğradı. Maddeyi aldığı dönem boyunca katıldığı turnuvalardaki puanlarının silinmesinin yanı sıra ödülleri geri alındı ve Cilic’e 9 ay men cezası verildi. Marin, bu durumun yarattığı olumsuz mental etkiyi en aza indirerek Ocak 2014’ten sonra ard arda kazandığı turnuvalar ve üstün performansı ile geri dönüşünün sinyallerini veriyordu. Beklenen patlama ise Amerika Açık’ta gerçekleşti. Turnuva süresince sergilediği olağanüstü agresif oyunuyla ve aldığı net galibiyetlerle şampiyonluğa rahat bir şekilde ulaşan Cilic, kariyerinde yeni bir sayfa açmış oldu.
Oyun stili ve özelliklerinden bahsetmek gerekirse; oynadığı dönem boyunca tarzı ve hareketleri itibariyle Del Potro’ya benzetilen Marin’in aslında Del Potro’dan bile daha yetenekli ve etkili olduğunu ara ara maçlarda ve turnuvalarda gösterdiğini söyleyebiliriz. Öncelikle, uzun boyu ve yapılı cüssesiyle servislerinden sayı çıkarma yüzdesi en yüksek ve turun en etkili servis atan oyuncularından biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak bu konuda Cilic için en çok problem yaratan durum, özellikle ilk servis yüzdelerinin düşüklüğü ve bu durumun yarattığı istikrarsızlığın maç performansını etkilemesi olarak belirtilebilir. Son dönemde yüzdesini artırmış olsa da serviste olan etkinliğini -istikrarını artırmasıyla birlikte- bir seviye daha yukarı çıkarması kendisinin ciddiye alması gereken durumlardan biri olarak gösterilebilir. Daha çok düz (nispeten az spinli), derin ve sert forehandlari onun maç içerisindeki en büyük kozlarından biri olarak gösterilebilir. Aynı şekilde forehandi kadar büyük bir silahı olmasa da, backhandinin derinliği ve gücü yadsınılamayacak derecede rakiplerini zorlamaktadır. Vuruş karakteriyle iyi bir baseline gerisi oyuncusu olmasının dışında, Cilic’in boyunun ve cüssesinin hareket etme konusunda yaratabileceği dezavantajın kendisine minimum etki yaratması dolayısıyla rakiplerinin onu hareket halindeyken zorlamaları konusunda çok fazla bir şey yapamıyor olmaları, hızlı ve çabuk hareket eden Cilic’in maçlarda etkili defansif vuruşlar yapmasına olanak sağlamaktadır.
Cilic’in başarılı olduğu diğer yönleri ise etkili dropshotları ve voleleri. Maç içerisinde çeşitlilik ve seyir açısından estetik izlenim yaratması yönüyle bu özellikler büyük önem taşımaktadır. Servislerinde olduğu gibi, Cilic’in vuruşları konusundaki problemi; istikrarsızlığı ve çok hata yapabiliyor olmasıdır. Son olarak; kendisini daha çok mental yönden geliştirmesiyle ve özel antrenmanlarla beraber, istikrar konusundaki problemini minimize etmesinin yanı sıra yeteneği ve potansiyeni de göz önünde bulundurursak, Cilic’in adını tarihe altın harflerle yazdırıp yazdıramayacağı bilinmez ama önümüzdeki senelerde keyifli maçlarıyla ve kazandığı zaferlerle adını duyurmaya devam edeceğinden emin olabiliriz.