Geçtiğimiz hafta ile birlikte Asya Turu’nun önemli turnuvalarından Çin ve Japonya Açık’ı geride bıraktık. Her iki turnuva da oyuncu kalitesi, oyun seviyesi ve beklentiler açısından tatmin edici oldu. Özellikle hem Rafael Nadal hem de Novak Djokovic’in katılmış olduğu Çin Açık’ta gözler olası Nadal-Djokovic finaline çevrildi. Beklenildiği gibi finalde her iki ismin de yer aldığı karşılaşma heyecanlı ve rekabetin yüksek olduğu bir seviyede seyretti.
Önceki karşılaşmalarına göre daha iyi bir performans ortaya koyabildiğini gösteren Nadal, servis kırma puanlarını özellikle ilk sette değerlendiremediği için sergilediği oyunun karşılığını alamayarak iki sette mağlup olmaktan kurtulamadı. Her ne kadar skor açısından tatmin edici bir sonuç alamamış olsa da, yarı finalde Amerika Açık’ta dramatik bir şekilde kaybettiği Fognini’ye karşı üstünlük kurmasının yanı sıra topu iyi şekilde yönlendirebilmesi, başarılı kurgu ve tercihleri, agresif vuruşları, zaman zaman defansta Djokovic’e rağmen çok iyi işler çıkarabilmesi sebebiyle Nadal’ın, içinde bulunduğu zorlu ve sıkıntılı süreci daha çabuk ve daha az hasar alarak atlatabilmesi açısından iyi sinyaller verdiğini belirtebiliriz. Yine de kritik puanlarda ve vuruşlarda yaşadığı mental sıkıntıyı henüz tam olarak aşamadığını, yüzde yüzünü ortaya koymasının mental problemlerini tamamiyle aşabilmesine bağlı olduğunu belirtmemiz gerekir.
Djokovic’e gelirsek; Amerika Açık’taki güçlü ve büyük bir kararlılık ve istikrarla sürdürdüğü performansıyla bu turnuvada da turdaki dominasyonunu bir kez daha ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Zihinsel anlamda kariyerinin zirvesinde olması, performansını daha rahat ve etkili bir şekilde ortaya koymasında büyük bir pozitif etki sağladığı için sadece Grand Slam’lerde değil, küçük turnuvalarda da Djokovic’in adeta yıkılmaz bir duvar haline geldiğini görebilmek mümkün. Sakatlığı sebebiyle katılamadığı yılı da saydığımızda son 7 yılda 6 kere şampiyonluk yaşadığı ve 29 maçta 29 galibiyetle büyük bir yenilmezlik rekoruna imza atmış olduğu Çin Açık’ta, şimdiden efsane olmasıyla birlikte, kariyerinin de 56. şampiyonluğuna ulaşarak bu alanda da üst sıralara bir adım daha yaklaşmış oldu. Turnuvanın bize gösterdiğine dayanarak; Nadal’ın Çin’de gösterdiği performansı Şangay Açık’ta da devam ettirmesi durumunda olası bir Djokovic-Nadal finaline bir kez daha şahit olabilmemiz mümkün.
Geçen haftanın bir diğer önemli turnuvası olan Japonya Açık’ta ise şampiyon Stan Wawrinka oldu. Turnuva genelinde ve finalde bazı anlarda iniş-çıkışlar yaşasa da etkili ve rahat bir performans ortaya koyabilen Wawrinka, Şangay Masters’ta final ve şampiyonluk için önemli isimlerden biri olduğunu, üst düzeyde bir formla turnuvaya hazır olduğunu göstermiş oldu. Turnuvanın önemli favorilerinden Kei Nishikori’nin ev sahibi olmasının da getirdiği avantajla daha önce şampiyon olduğu turnuvada yarı finalde Paire’e elenmesi ise Japon tenisseverler için büyük bir hayal kırıklığına sebep oldu. Turnuvanın sürpriz oyuncularından Benoit Paire finale yükselerek son dönemde hem Amerika Açık’taki hem de diğer turnuvalardaki yükselen performansını sürdürmüş oldu.
Geride bıraktığımız haftayla birlikte Asya Turu, Şangay Masters ile son bulacak. Atmosferiyle ve seyircisiyle farklı bir ortam sunan Şangay Masters’ın nasıl sonuçlanacağı ve oyuncuların nasıl performanslar göstereceği tüm tenisseverlerin takibinde olacak.