Ekim’de yeni NBA sezonuna adım atarken herkesin gözünün üstünde olduğu takım şüphesiz ki; Cleveland Cavaliers’tı. Şehrin çocuğu LeBron James, “yüzükler” için çıktığı Heat macerasından cebinde 4 NBA Finali ve 2 şampiyonluk yüzüğüyle takıma dönüş yapmış; tek yıldızla başarının gelmediğine inandırılmış Cavs yönetimi halihazırda takımda bulunan All-Star guard Kyrie Irving’in ve Kral James’in yanına 3. süvari olarak Kevin Love’ı takas etmişti. Çünkü Cavs’in takasta feda edilen ilk tur seçimi Wiggins’in olgunlaşmasını bekleyecek zamanı yoktu. James sezon bittiğinde 30 yaşına girmiş olacaktı ve artık daha tecrübeliydi. Kariyerinin en verimli döneminde evim dediği şehrin takımıyla da yüzük kazanabileceğini kanıtlama arzusundaydı. Tüm bunların yanında takımın başına da Euroleague şampiyonu David Blatt getirilmişti. Kısacası sezon başında Cavs’in potansiyeli çok yüksek ama bir o kadar da soru işaretleri ile dolu bir görüntüsü vardı.
Beklentilerimizi de boşa çıkarmadılar ve hiç de sakin bir normal sezon geçirmediler. LeBron James, her zamanki gibi otoriteye saygı duyamama sorununa yenik düştü ve Blatt ile aralarında sürtüşmeler yaşandı. Bunun yanında takım arkadaşlarıyla da zaman zaman sorunlar yaşadı. Verdiği demeçlerde takımın diğer All-Star oyuncuları Irving ve Love ile çok da iyi anlaşamadıklarını tüm kamuoyunun gözlerine önüne serdi. Bunda Love’ın beklenilenin çok çok altında, Timberwolves’ta izlemeye alıştığımız ribaund ve sayı makinesinin çok uzağında bir performans göstermesinin de katkısı vardır mutlaka. Zaten James de MVP ödülü hakkında verdiği demeçte ödülü Love’ın alması gerektiğini söyleyerek bunu takım arkadaşının yüzüne vurmaktan kaçınmadı. Diğer yandan Irving ise James’e her şeyin bıraktığı gibi olmadığını ve takımı paylaşması gerektiğini gösterecek kadar iyi bir performans sergiledi, gerek normal sezon gerekse de play-off’larda. Cavs’in normal sezonu için tam LeBron James’e yakışır bir şekilde oyundan çok; saha içi ve dışındaki diğer hareketler ile gündeme gelinen bir sezon olduğunu söyleyebiliriz. Fakat resim, hem Cavaliers için hem de James’in kendisi için play-off başladıktan sonra tamamen değişti. Şimdiye kadar özellikle James’e karşı eleştirel bir tavrım olduğu görülse de bu noktadan sonra başta onun sonra da tüm takımın önünde şapka çıkarıyor ve haklarını veriyorum. NBA Play-off’ları; ağırlığını öyle herkesin kaldıramayacağı, çok sert atmosfere sahip maçlardır ve ilerledikçe yük daha da artar. LeBron James önderliğinde Cavs, play-off’larda yük ağırlaştıkça daha da büyümeyi başardı ve kendilerinden çok emin adımlarla NBA Finallerine yükseldiler. Bulls serisinden başlayarak ve devamında da Hawks serisinde James, tek başına bir takım gücünde oynadı adeta. Sahada Cavs’in neye ihtiyacı varsa onu yaptı ve özellikle kariyerinin en eksik yanlarından biri olarak görünen “winner oyuncu” olmayı bu serilerde nihayet başarabildi. Bunu kendi takımında yapması da hem o hem de Cavs için farklı bir anlam taşıyor. Bulls serisinin 4. maçında attığı son saniye basketinden sonra ipleri tamamen eline alan James, gerçek bir efsane gibi oynadı ve takımı finallere taşıdı. Finalde ise rakipleri şimdiye kadar gördüklerinden çok daha komple bir takım olan Golden State Warriors.
Cavaliers, Warriors’ın yüksek tempolu basketboluna karşılık verebilecek kadar atletik oyunculardan kurulu bir takım. Fakat Curry ve yedeği Livingston açık alanda topu ve takımını çok iyi yöneten guardlar. Bu yüzden Cavs’in her ne kadar yeteri kadar atletik olsalarda da oyunu yarı sahaya yıkmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu durum bir nebze onların da zararına olacaktır fakat açıkcası açık alanda ve yüksek tempoda Warriors durdurulamaz bir takım. MVP Stephen Curry’nin oyun zekası sayesinde topu çok hızlı döndürüyorlar ve çok iyi paylaşıyorlar. Cavs savunmada iyi iş çıkarmak istiyorsa Warriors’ın top paylaşımını kesmeye ya da en azından bu paylaşım ağını daha az işlevsel hale getirmeye çalışmalı. Daha düşük tempo ve baskılı savunma bu konuda Cavaliers’ın yapabileceği en mantıklı şeyler olur bana göre. Hücumda ise Warriors’ın yüksek skor gücüne karşılık vermek için Shumpert-Smith-Irving üçlüsünün en önemli yan parçalar olarak vereceği skor katkısı kritik olacaktır. Fakat esas görev; LeBron James’e düşecek. Eğer takımını mutlu sona taşıyabilirse bunu Miami’deki süperstar dostları olmadan yapmış olacak ve Bulls serisinden başlayarak kendi solo şampiyonluk efsanesini yazmış olacak. İnsanlar bu efsanenin başını Bulls serisindeki maç kazandıran baskete bağlayacak ve James nihayet kendini tam anlamıyla kanıtlamış olacak. Yani Cavaliers’ın yüzük yolundaki en önemli adımlarını LeBron James’in saha içinde verdiği kararlar belirleyecek. Tabii bu kararlar LeBron’ın kendi efsanesinin de dönüm noktaları olacak. Ayrıca Cleveland Cavaliers’ın şampiyon olması halinde koç David Blatt, NBA’deki ilk sezonunda; Irving ise ilk play-off tecrübesinde yüzüğe ulaşmış olacak.
Eğer bir final tahmini yapmam gerekirse; Warriors’ı bir adım önde gördüğümü söyleyebilirdim ama ne yazık ki; Curry’den sonra Warriors’ın en önemli ismi Klay Thomson’a sarsıntı teşhisi konmuş durumda ve ne zaman döneceği hakkında henüz bir açıklama yapılmadı. Onun yokluğu Warriors’a büyük kan kaybettirebilir ve bu durum Cavs’in şansını bariz bir şekilde yükseltiyor. Net bir tahmin yapamamakla beraber MVP’nin takımı Warriors’ı hala yüzüğe daha yakın görüyorum. Evet, James de en az Curry kadar her an her şeyi değiştirebilecek bir isim ama ben oyumu koç Kerr’in kusursuz bir çark misali işleyen yüksek tempolu oyununa veriyorum.