Bundan yaklaşık 1 ay önce Tour’u karşılamak için yazarken düşündüklerim ve umut ettiklerim ile şu an bu yazıda sizlerle paylaşacak olduklarım birbirinden oldukça farklı. Yaklaşık 10 yıldır takip ettiğim bisiklet sporunun en şanlı organizasyonlarından Le Tour de France’ın şahsen beni şimdiye kadarki en çok hayal kırıklığına uğratmış olan edisyonunu geride bıraktık.
Maddi gücün getirdiği karşı konulamaz üstünlüğüne artık alıştığımız Team SKY, hem kendileri hem de diğer takımlar adına belki de son zamanların açık ara en üstün kadrosuyla gelmişlerdi tura. Bisikleti bisiklet yapan unsurların başında gelen spontane atakların gerektirdiği cesaret ve izleyiciye verdiği heyecandan yoksun olmasına da tıpkı üstünlüğüne alıştığımız gibi alıştığımız ve mümkün olan hemen her başarıya uzanmalarını, sporu domine etmelerini izlerken onları eleştirebilecek yegane dal olarak buna tutunduğumuz Team SKY, bu sene hesaplayıp tahmin edebileceklerinin dışında şeyler yakalamış olsalar da Paris’te Chris Froome ile sarı mayoyu bir kez daha kazanmayı başardılar. Turun ilk bölümlerinde Froome’un solo bir atakla sarı mayoya uzanması dahi beni şaşırtıyorken, turun son bölümlerinde belki de hayatım boyunca bir daha tanık olamayacağım şeylere tanık oldum: sarı mayo sırtında, finish’e doğru koşan bir bisikletçi. Froome karıştığı kaza sonrası bisikletinin kullanılamaz hale gelmesi sonucu son kilometre içerisinde çizgiye kadar koşmak zorunda kalmıştı. Yarış direktörleri ve UCI’ın verdiği karar sonucu ise, ki şahsen vicdanen anlaşılabilir fakat kesinlikle adil olmayan bir karar, Froome fazladan süre kaybetmeyerek sarı mayosunu korumuştu. Bu karar ve sonuçları ortada olsa da ve herhangi bir sporcunun böylesine bir kazaya karışmasını asla istemiyor olsam da, koşan Froome sahnesiyle ilk karşılaştığımda aklıma son yıllarda keyfi git gide azalan Tour de France’ın Froom ve Team SKY denklemden çıktığında aslında ne kadar kıyasıya bir mücadele ile geçecek ve o eski hareketliliğine ve tahmin edilemezliğine dönebilecek olmasıydı. Tabir-i caizse bu “monotonluğun” bir diğer sebebi de ne yazık ki Contador’un şanssızlığı olduğunu düşünüyorum. Malum ve haksız, cezadan sonra Tour’u bir kez daha kazanmak en büyük hedefi olan İspanyol pedal ne yazık ki bu sene de kazalardan dolayı yarış dışı kalmak zorunda kaldı. Bir süperstar’ı bu kadar acı durumlarda görmek içimizi parçalarken bir diğer güvendiğimiz dağ olan Nairo Quintana ve Movistar’a da karlar yağdı. Quintana bireysel ataklarına en çok güvenilen isimlerden biri olmasıyla iki takım arasındaki kadro farkına rağmen Froome’la başa çıkabilecek en önemli isim olarak görülürken, kendisinin formsuzluğu bu senaryoyu da tamamen yıktı ve Froome en tepede yalnız kaldı.
Şahsen olumsuz gördüğüm tüm bu durumların yanında, Romain Bardet ve Adam Yates’in inanılmaz performansları göz doldurdu. Genel klasmanda sırayla 2. ve 4. olan genç pedallardan özellikle 92 doğumlu Adam Yates çok genç yaşına rağmen, dağlarda gösterdiği fiziksel ve mental dayanıklılıkla sadece beyaz mayoya uzanmakla kalmadı aynı zamanda bisikletin gelecek yıllardaki süperstarı olmanın da temellerini attı. Bu isimlerin yanına daha tecrübeli isimler olan Roman Kreuziger, Richie Porte ve Bauke Mollema ve veteranlar Joaquin Rodriguez, Alejandro Valverde ve Dan Martin de eklenince zirvede yalnız kalan Froome’un arkasında keyifli ama kazananın sadece ikinci olabileceği bir mücadeleye tanık olduk.
Yüzümüzü güldüren bir başka isim ise hayal kırıklıklarıyla geçen yılların ardından kendini bulan ve tam 4 sprint etabı alarak ve kariyerinde ilk kez sarı mayo giyerek turun ilk bölümüne damgasını vurduktan sonra Olimpiyatlara hazırlanmak için Tour’u bırakan Mark Cavendish oldu. Bundan bir kaç sene önce bisikletin en büyük yıldızlarından biri olan fakat Team SKY’ya transferinden sonra bir türlü dikiş tutturamayıp tekrar takım değiştiren Britanyalı bisikletçinin, bu Tour’da bir geri dönüş arayabileceğini yazmıştım fakat bu kadarını belki kendi de dahil hiç kimse tahmin edemezdi. Son yeşil mayo sahibi ve bisikletin günümüzdeki gerek kişilik, gerek başarılar gerekse de yetenek olarak en büyük yıldızı Peter Sagan ise inanılmaz bir tur geçirdi ve yeşil mayoyu bir kez daha Paris’te sırtına geçiren isim oldu.
Bisiklet dolu olmasını beklediğimiz bu yazın ilk büyük etkinliği olan Le Tour de France 2016 akılda bu anıları bırakarak geride kaldı. Önümüzde ise daha büyük mücadelelere sahne olması muhtemel bir La Vuelta a Espana ve tabi ki Rio Olimpiyatları var.