Futbol, kitleleri peşinden koşturan ve bana göre dünyada oynanan en güzel oyundur. Futbol üç temel ögeden oluşmaktadır. Taraftar, futbolcu ve yönetim üçlüsünün uyumu bu oyunda başarının en önemli anahtarıdır. Bu üçlüyü bir araya getiren unsur şüphesiz taraftardır. Geçen hafta vakti zamanında futbolculuğun en önemli mevkilerinde bulunmuş, milli takımda dahi kaptanlık yapmış ve daha sonra bu güzel oyunun yönetim kanadında görevler almış olan Ümit Özat’tan talihsiz(!) cümleler duyduk ekranlarda. “Ben kadınla futbol konuşmam”,”Benim için taraftarın ne dediği önemli değildir.” gibi cümleleri art arda sarfeden Ümit Özat katıldığı futbol programını terketti.
Ümit Özat’ın sinirlendiği noktalara dikkat çekerek başlayalım:
-Futbol oynamayan futboldan benim kadar anlamaz dedi.
Bu düşünce tarzına zamanında Mourinho çok güzel bir cevap vermiştir. “Jokey olmak için önce at mı olmak gerekir?”
-Karımla futbol konuşmam.
Sayın Özat’ın eşiyle olan münasebeti bizi hiç mi hiç ilgilendirmiyor fakat burada vurgulanmak istenen kadınların genelidir. Cinsiyet ayrımcılığı futbolda yeni bir şey değil ve ne yazık ki bu durumu taraftarlar olarak kanıksamış durumdayız.
-Türkiye’de kadınlar erkekler kadar futboldan anlamaz. Anlayanlar vardır fakat istisnalar kaideyi değiştirmez.
Bu cümlede Ümit Özat kadınlarında futboldan anlayabileceği gerçeğini kabullenmiş. Şimdi sorgulanması gereken şudur: Sayın Özat 2006 ve 2010 yılları arasında her sene FIFA En İyi Kadın Futbolcu ödülünü alan Brezilya’lı Marta Vieira da Silva ile futbol konuşur mu konuşmaz mı topluma bunu açıklamalıdır. Yoksa Brezilya’da da mı kadınlar erkekler kadar futboldan anlamaz merakı ile perişan olmuş durumdayız.
-Benim futbol konuşacağım insanın önce benim futbol kariyerimde, futbol bilgimde olması lazım.
Sayın Özat’ın yorumcu olarak katıldığı programdaki diğer yorumcuların hepsinin milli takım kaptanlığı yaptığını biz bilmiyorduk. Eğer durum böyle değilse sayın Özat’ın kırdığı potu toparlamaya çalışırken daha da battığını düşüneceğim.
-Taraftarın dediği kendini bağlar.
Sayın Özat farkına varmalıdır ki, oturduğu evden bindiği arabasına kadar sahip olduğu her şey taraftarın ya da o taraftar sayesinde bulunan sponsorların paralarıyla alınmıştır. Ayrıca taraftarı kâle almayan bir insanın futbolun konuşulduğu, yorumlandığı, taraftarların futbol hakkında bilgilendirildiği ve sayın Özat’ın görüşlerinin taraftarların beğenisine sunulduğu bir programda ne yapmaya çalıştığını düşünmelidir. Sanıyorum ki bu kadar çelişkinin içinde ne söylediğini biraz olsun farketmiştir ki “Böyle bir konseptin içinde bulunmak istemiyorum.” diyerek programı terketmiştir.
Şimdi madalyonun diğer yüzüne bakıyoruz. Son yıllarda ulusal kanallarda devşirme futbol yorumcusu bayan gazeteciler izlemekteyiz. Bu bayanların futbol bilgisini ölçebilecek kapasitede ya da konumda değilim. Fakat değinmem gerektiğini düşündüğüm bir nokta var.
Bu yazıyı yazmadan önce internette araştırma yaparken Sayın Simge Fıstıkoğlu’nun resmi web sitesine girdim kendisi hakkında bilgi edinmek için. Sayfayı açtığınızda bir intro açılıyor, bu introyu Sayın Fıstıkoğlu’nun resimleriyle birlikte ‘güzel’ olduğunu söyleyen bir erkek sesi takip ediyor. Bir gazetecinin kendini kanıtlama zorunluluğu tabii ki vardır. Bir gazeteci, televizyoncu halk tarafından takip edildiği ve fikirleri önemsendiği müddetçe mesleğinde başarılı olabilir ve mesleğine devam edebilir. Eğer Sayın Fıstıkoğlu şu an yaptığı mesleği sürdürebilmek için kendisini güzel olarak tanımlamak zorunda hissediyorsa bir şeyler ters gidiyor demektir. Bu noktada taraftar olarak kendimizi sorgulamalıyız. Neden televizyonda fiziksel olarak güzel olmayan bayan futbol yorumcusu/spikeri olmadığı sorusunun altında Türk taraftar yapısının cinsel ayrımcı yapısı yatıyor maalesef. Mesela Türk televizyonlarında güzel ve futboldan anlayan kadın modelinin ilki Burcu Esmersoy “Sport Management” eğitimi almış olmasına rağmen ekranlara 1997 yılında katıldığı ve kazandığı “Miss International” yarışması sayesinde adım atabilmiştir. Bu örnek ne yazık ki ulusal çapta yayın yapan spor gazetelerinde, televizyonlarında özellikle vurgulanmakta ve öne çıkarılmaktadır. Bu durum az önce eleştirdiğimiz cinsiyet ayrımcılığından daha vahim bir durumdur. ‘Seks satar!’ olgusuna göre davranan basın yayın ögelerine göz yumup Ümit Özat’ı eleştirmek yanlış bir düşüncenin ürünüdür, sahtekarlıktır.