Kısa bir sezon olarak lokavt sonrası 66 maç üzerinden oynanan normal sezonda son 2 maça girmiş bulunuyoruz. Baktığımızda bu sezon yine tüm sezonlardan farklı olarak aşırı bir şekilde güçlenme ve yıldız avı sezonu yaşadık bazı takımlar adına… Baktığımızda geçen sezon trio’yu kuran Miami’ye bu sezon kadrosuna Chris Paul, Billups ve Mo Williams’ı ekleyen Clippers’a ek olarak Jr Smith ve Baron Davis ikilisini Carmelo ve Amare ile buluşturan New York eklendi. Gördük ki yıldız savaşları Clippers gibi takım olabilen bazı takımları üst sıralara taşırken, takım kimliğinden uzak New York gibi takımları playoff’a zor dahil etti. Bunun en büyük nedeni ise normal sezonda yaşanan sakatlıklar ve istikrarsızlıklar.
Yazıma aslında LA Clippers ile başladım çünkü bu takım gerçekten de oyunu iki yönlü oynayabilen ve playoff’da batıda rakiplerinin canını yakmaya aday bir takım. Şöyle ki takımda Chris Paul kompakt bir oyun kurucu olarak hem asist hem de gerektiğinde skor yükünü çekerken Blake Griffin ve Deandre Jordan pota altında bazen kontrol edilemeyen güç gösterisi sergileyebiliyorlar. Diğer yanda Mo Williams iyi bir yedek guard görevi üstlenirken, Key Martin ve Caron Butler hem savunmada hem de hücumda gerektiğinde muhteşem işler yapabiliyorlar. Özellikle Caron Butler da skor yükünü çekmeye başlarsa takımda Paul, Butler , Griffin ve Williams gibi topla oynayan ve skor üreten önemli güçler olacak. Burada bence playoff boyunca yine en büyük yük skor ve top paylaşımını sağlayacak olan Chris Paul’a düşecek. Bu bağlamda eğer Paul ve tayfası iyi bir ortam yakalarlarsa muhtemelen sezonu 3 yada 4 bitirip Denver yada Memphis karşısında zorlanmayacaklardır.
Diğer yanda batıda zirve yarışına göz atarsak tepede OKC Thunder ve Spurs bulunuyor. Daha önceki yazılarımda OKC batıyı birinci kapatır desem de Spurs’un son 7 maçlık serisi ve OKC’nin istikrarsız sezon sonu performansı beni yalancı çıkartmaya yetti. Özellikle geçtiğimiz Pazar gecesi oynanan Lakers-OKC maçındaki basiretsiz performans ve 18 sayı öndeyken uzatmada maç vermeleri Durant-Westbrook ve ekibi adına tehlike çanlarının çaldığını gösterdi playoff öncesi. Çünkü bu takım hiç de alışık olmadığımız gevşeme havasına adapte olmaya başladı. Öyle ki şu an 7. olan Dallas ile ilk tur oynarlarsa Nowitzki ve ekibi başlarına ilk turda bela olabilir hatta onları dışarıda bırakabilir.
Artık batıyı birinci bitirmeyi garantileyen Spurs ve performansına gelirsek, San Antonio sevdalısı bir arkadaşım sen bu takımı niye yazmıyorsun diye bana hep takılıyordu. Artık ben de San Antonio hakkında yazmalıyım dedim çünkü gösterdikleri sezon sonu performans amiyane tabirle sonradan açılan Ford motorunu anımsattı bizlere. Ben San Antonio’ya oldum olası ısınamadım diyebilirim çünkü oyunları hiç de göze hitap etmezdi geçmiş yıllarda. Maçlarında daha çok bir Avrupa basketbolu izler gibi hissederdim kendimi lakin bu takım belki NBA’in en yaşlı takımlarından biri olmasına karşın çıkıp çatır çatır basketbolunu oynayıp top paylaşıp, savunma yapan ve takımın bütün parçalarını en verimli şekilde kullanan bir oluşum halini aldı. Özellikle Avrupa basketboluna benzetiyorum oyunlarını çünkü takımda bu işi gerçekten iyi yapan Fransız Parker ve Arjantinli olmasına karşın Avrupalı disiplini ve hırsı ile oynayan bir Ginobili var. Özellikle bu takımı Avrupalı yapan belki de ikinci OKC’den ayıran nokta takımdaki oyuncuların skoru olabildiğince paylaşmaları ve herkesin çift haneli sayılarda da yada buna yakın sayılarda oynaması. Bunda en önemli pay sahipleri Leonard, Blair ve Dany Green. Bunlara özellikle bu sezon eklenen ve benim de oyun tarzı olarak çok sevdiğim Stephon Jackson ve Boris Diaw var. En önemlisi Jackson bu takımın hem savunma hem de skor yükünü çekebilecek bir ağabey pozisyonuna tam olarak girebilirse takım bir aşama daha ileri gidecektir. İlk turda muhtemelen Utah’ı en fazla tek maç vererek geçeceklerini bekliyorum. Spurs gerçekten de Ford motoru gibi geç açılan ama iyi performans veren bir takım kimliğinde bakalım serilerde yaşlılık faktörü başlarına iş açacak mı hep birlikte göreceğiz.
Yılların dominant takımı Lakers’a da bir parantez açmadan olmaz aslında. Lakers özellikle Mike Brown’un gelişinden sonra daha hücum ağırlıklı savunmadan daha uzak bir takım moduna girse de hücumda da Kobe olmazsa çok kötü bir performans sergiliyor. Takımda Gasol ve Bynum gibi önemli iki uzun olsa da oyun kurucu mevkisinde Steve Blake biraz zayıf kalabiliyor. Ayrıca takımda baş belası bir adam “eski adıyla Ron Artest yenisiyle Metta World Peace” de boy gösteriyor. Bu adam savunma yapar diye bilinen ama Reggie Evans gibi baltalar elimizde gezen bir eleman oldu son zamanlarda. Özellikle James Harden’a attığı dirsekten sonra akıbeti ne olur bilinmez ama ben olsam bu adamı playoff’tan men ederim çünkü bu tür karakterle NBA’in kimliğine ve güzelliğine leke süren gereksiz göze hoş gelmeyen tipler. Yazıyı böyle bir veryansınla kapatsam da eşleşmelere dair tahminlerimi de vermek istiyorum. Bence bu şartlarda batıda Spurs-Jazz, OKC-Dallas, Denver-Clippers ve Lakers-Memphis eşleşmeleri görebiliriz. Doğu da ise benim umduğumu bulamadığım Bucks dışarıda kalmış gibi duruyor. Orada ise eşleşmeler : Chicago-Philadelphia, Miami-New York, Orlando- Indiana ve Boston-Atlanta olacak gibi duruyor. Son olarak umarım zevkli ve çekişmeli bir playoff izleriz.