Futbolun en güzel ve evrensel yanlarından biri de her farklı ülke, her farklı ulus, her farklı millet hatta her farklı etnik yapı için farklı bir anlam taşımasıdır. İtalya halkı ve İtalyan kültürü için de futbolun bambaşka, çok özel anlamları vardır. İtalya’da futbol; göze hitap eden sportif bir eğlenceden çok bir halkın kurtuluşu, bir ülkenin yeniden inşa edilişidir. İkinci Dünya Savaşı ve öncesinde İtalya’nın faşist diktatörü Benito Mussolini’nin, ülkesinde yaşayan farklı ırklardaki milyonlarca insana yaptığı zulüm, İtalyan halkının siyasal, sosyal, sanatsal ve sportif kimliğini de kuşkusuz derinden etkiledi. İkinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkan İtalya ise özellikle sosyo kültürel açıdan tam bir harabe halindeydi. Tıpkı 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Türk gençliğinin spora ve spor alanlarına olan yönelimi gibi İtalyan halkı da bu bu ağır savaşın yaralarını futbolla sarmaya çalıştı. Savaşın ardından İtalya’daki en önemli futbol takımıysa bütün şampiyonluklara ambargo koyan ve jenerasyonunun çok ötesinde bir futbol oynayan Torino FC idi.
Şimdilerde Torino denilince akıllara gelen tek takım olan Juventus ise 1930’larda yaşadığı görkemli şampiyonluklara rağmen Torino’dan daha arka planda kalıyordu. Torino’nun sahip olduğu muhteşem form grafiği ve imza attığı başarılar onlara halk tarafından “Il Grande Torino“(Muhteşem Torino) lakabının takılmasına sebep olmuştu. Torino, Egri Erbstein yönetiminde 1943 yılından 1949 yılına kadar oynadığı 93 maçın 83ünü galibiyetle tamamlamıştı. 1944 yılından 1949 yılına kadar da üst üste dört kez şampiyon olmuşlardı. Hala kırılamamış olan 25’ten fazla rekora imza atmışlardı. Sadece kulüp düzeyinde değil, milli takım düzeyinde de Torino uzun bir süre boyunca İtalya Milli Takımı’nın ilk 11’ini oluşturmuştu, milli takım denilince akla Torino geliyordu. Yavaş yavaş İtalyan futbolunda güçlü bir hegamonya kurmaya başlıyorlardı ve önlerine çıkabilecek tek bir takım yoktu, sadece İtalya değil dünya futbolunun da en iyilerinden olarak gösteriyorlardı.
Fakat soğuk bir Mayıs günü, İtalyan ve hatta dünya futbolunun kaderinin değiştiği gün oldu. Torino, 1949 Mayıs’ının başında dönemin dünyaca ünlü Portekizli futbolcusu Xico Ferreira’nın jübile maçı için Benfica tarafından Portekiz’e davet edilmişti. 3 Mayıs günü oynanan jübile maçında Benfica Torino’yu 4-3 mağlup etmişti. 4 Mayıs 1949 günü ise Torino takımı uçakla Portekiz’den İtalya’ya dönüyordu. Torino yakınlarındaki hava, fırtınalı ve yoğun bulutluydu, uçağın inişi zora girmişti çünkü kuleyle uçağın pilotu arasındaki bağlantı zayıftı ve uçuş raporlarındaki hava durumu mevcut hava durumuyla uyuşmuyordu. Uçak tam inişe geçtiği sırada olumsuz hava şartlarından dolayı iniş bölgesine doğru hareketlenemeyip Torino şehrinin yakınlarındaki Superga Tepesine çarpıp düşmüştü. 18 Torinolu futbolcu, 2 antrenör, 8 kulüp yöneticisi ve 3 gazetecinin olduğu uçaktan sağ çıkan yoktu.
Torino, İtalya ve hatta bütün dünya sessizliğe gömülmüştü. Torino takımının ve ölen diğerlerinin cenazesi ise İtalya’nın o dönemki en kalabalık cenazesi olmuştu. Torino sokaklarında 500 bin kişi ölenlere saygılarını sunmak adına hazır bulunmuştu. Bu acı kazadan önce ise Torino şampiyonluğa çok yakındı, bitime dört hafta kala en yakın rakiplerine beş puan fark atmışlardı ve üst üste beşinci şampiyonluklarını kazanmalarına kesin gözüyle bakılıyordu. Kazadan sonra federasyon bir toplantı yapıp şampiyonluk kupasını ölenlerin anısına Torino’ya hediye etmeyi kararlaştırdı fakat Torino camiası bu isteği reddetti. Bunun yerine kalan dört maça genç takımlarıyla çıkmaya karar verdiler. Son dört maçlarındaki rakipleri de kısa zaman önce büyük bir trajedi yaşayan Torino’ya saygı olarak genç takımlarıyla maçlara çıktılar. Torino, genç takımıyla kalan dört maçını da kazanıp üst üste beşinci kez şampiyonluk kupasını kaldırdı ama şehirdeki hüzün devam ediyordu. Hiçbir kutlama ve sevinç gösterisi olmamıştı. Bu trajik kazadan sonra gelen şampiyonluktan sonra ise Torino hiçbir zaman eski günlerine dönemedi. Ekonomik krizlerle de boğuşan kulüp son kez 1976’da kazanılan şampiyonluktan sonra İtalya futbolunun derinliklerine gömüldü.
Çoğu insan futbol ve uçak kazası terimlerini yan yana koyunca akıllarına Manchester United’ın 8 futbolcusunu kaybettiği trajik Münih kazası gelir belki ama United bu kazanın izlerini çabuk bir şekilde üzerinden atıp, başarılarla dolu tarihini sürdürdü. Torino ise bu kazadan sonra bir daha toparlanamadı. Belki de dünya futbolunu değiştirebilecek bir takım, bir gecede tamamen yok oldu. Bu trajik hikaye belki de dünya futbolunun dönüm noktalarından biri olarak gösterilebilir. Vahim kazadan sonra Il Grande Torino, tarihin derinliklerine gömüldü ve Torino şehri hiçbir zaman bu olayın etkisinden çıkamadı. Belki de 1950 Dünya Kupasını İtalya kazanacak ve Torinolu futbolcuların namı bütün dünyaya yayılacaktı ve şu an Juventus’un olduğu konumda Torino olacaktı. Kazadan geriye; sakatlığından dolayı takımla beraber Portekiz’e gitmediği için kendini suçlayıp ölen arkadaşlarının aileleriyle uzun bir süre görüşemeyen dönemin Torino futbolcusu Sauro Toma, milli takımdan tanıdığı futbolcularının yanmış bedenlerini göz yaşları içinde teşhis eden dönemin milli takım teknik direktörü İtalyan efsane Vittorio Pozzo, yaşanamamış başarılar, yarım kalan hayaller, kırılamayan rekorlar ve acılı bir şehir kalmıştı. Ölenlerin anısına dikilen anıt bugün hala Superga’yı şereflendiriyor. Torino, bugün hala savaşıyor. Torinolular geçmişlerini unutmuyor ve tek bir şey söylüyorlar kendi aralarında: “Torinolular Torino’yu tutar!“