Sporun devletle olan tek ve en önemli ilişkisi, ülkede sportif faaliyetlerin devlet politikası ile düzenlenmesidir. Bu ilişkinin sağlıklı işleyebilmesi ve sporun gelişim gösterebilmesi için devlet politikası altında çalışan kurum ve kuruluşların bağımsız olması gerekmektedir. Aksi takdirde bürokrasinin eline teslim edilmiş bu organizasyonlar üretim adına çalışmalar sergilemeyecek ve denetlenme tehlikesi altında olmadıkları için üretim ve gelişme faaliyetlerini gösteremeyeceklerdir. Hâl böyle olunca ülke sporu sorunlarını çözmeye çalışırken sürekli yüzeysel problemler ele alınarak çözüme kavuşturulmaya çalışılacak. Göstermelik verilen puan kesme cezaları, mili takımda oyunculara verilen anlamsız cezalar, basketbolda koç tartışmaları ve ekonomik sorunların sonucu kapatılan amatör branşlar; dünya çapında yapılan müsabakalarda milli takım ve kulüpler düzeyinde başarı elde edemememizin en büyük nedeni bu yüzeysellikler olacaktır. Ülkemizde sporun gelişmesi arzulanıyorsa üretim kültürü asıl amaç olarak devlet politikası haline getirilmeli ve kulüpler artık bürokrasiye bağlı hareketler olmaktan çıkarılıp spora dayalı bağımsız kuruluşlar haline gelmelidirler.
Bu durum ülke futbolunda da etkisini gösterdi ve ilk olarak yayıncı kuruluş taahhüt ettiği paraları ödeyemeyince TMSF’ye devredilerek devlet eline verildi. Sürekli büyüklükleriyle övünen kulüplerimizin ekonomik olarak bahsettikleri kadar cezbedici olmamalarından dolayı Süper Lig sponsorluğu yine bir devlet kuruluşu olan Spor Toto’ya devredildi. Bir ülkenin ana liginin değer görmediği bir ortamda popülarite olarak çok geride olan Türkiye Kupası devletin bankası çatısı altına verildi ve para desteği yine devlet eliyle sağlandı. Tüm bunlar olurken devletin süregelen bir alışkanlığı da borç batağı içinde yüzen kulüplerimizin vergi borçlarını tek kalemde silerek günlük çözümlerin gerçekleşmesine destek olarak onları daha büyük çukurlar içine atmak olmuştur. Yukarıda söylenenlerin varsayımdan ibaret olmadıkları FIFA tarafından kulüplerimize verilen cezalarla çok net olarak açıklanıyor. Ekonomik olarak kol kanat gerilen kulüplerimizin işleri de TFF’nin başına getirilen Yıldırım Demirören tarafından bir düzen içinde yürütülüyor. Yıldırım Demirören’in bahsedilen işlerin yönetiminde ne kadar başarılı olduğu herkes tarafından biliniyor.
Tüm bu yönetimlerin sonucu olarak da bugün ülkemiz ikinci liginde mücadele eden takımlarımızın maçları herhangi bir TV kanalında gösterilmiyor. Türkiye’nin en büyük ikinci ligi henüz kendisine bir yayıncı kuruluş bulabilmiş değil. Bir ülkede futbol neden oynanır sorusuna verilen en büyük cevap olan taraftarlar destekledikleri takımın maçlarını izleyemiyorlar. Bu durum ülke futbolundaki gelişimin en büyük göstergesi olsa kagerek. Hal böyleyken TFF süper lig takımlarını denetleyerek işleyişlerine taş koymamak için denetim mekanizmasının çalıştığını göstermek adına geçen günlerde birinci lig takımlarına puan silme cezaları vererek bu işlerde ne kadar “titiz” davrandıklarını gösterdi. Sürekli transferler yaparak takımlarına “dünya çapında” yıldızlar getiren kulüplerimiz borç batağından kurtulamadıkları için transfer yasağı alarak önlenemez bir düşüşe başlıyorlar. Orduspor denetimsizliğin hangi seviyede olduğunun en büyük göstergesidir. Süper Lig’e çıkarak takımın başına Hector Couper’i getiren bu dev kulübümüzün şimdi hangi ligde mücadele ettiği çoğu Ordulu tarafından da bilinmiyordur.
Üretim kültürümüzün futbolumuzda da kendini göstermemesinden dolayı ürettiklerimizin değerlerini de vermeyi pek başaramıyoruz. Ülke milli takımları o ülkenin en iyi oyuncularından oluşan takımlardır. Ancak biz yetiştirdiğimiz en büyük yıldız olan Arda Turan’ın milli takıma alınmamasını sorgulamıyor ve bunu haklı nedenler bulmaya çalışıyoruz. Bu sezon Barcelona’da yüksek performans gösteren Arda Turan, imparator ilan edilen ve statlara ismi verilen teknik direktörümüz tarafından kadroya alınmayarak cezalandırılıyor.
Yukarıda belirtilen ekonomik problemlerle milli takım seçimlerinin bağlantısı ile aynı problemden kaynaklanmakta. Üretemediğimiz ve tüketimlerin kontrol altında tutulmadığı bir durumda problemleri çözmek adına bakılması gereken yerler sorunların temeli olmalı aksi takdirde tüm sorunların çözümü Arda Turan’ın milli takıma alınamaması üzerinden tartışılacaktır. Tüm bu durumlara ek olarak ülke futbolunun henüz aydınlanmamış bir problemi ise ülkenin yönetimini ele geçirmeye çalışan, halka ateş açan canilerin futbolun içine ne kadar sızdıklarıdır. Birinci lig sponsoru bile olmayı başarabilen bu terör grubunun futbolun içindeki yeri aydınlatılmadan yukarıda söylenenlere sıra gelmesi daha uzun sürecektir.
Turan
Yazılarını büyük bir ilgi ile takip ediyorum. Başarılı bir çalışma olmuş. Dokunduğun konu ise hakkaten bir yara.Başarı istiyoruz ama kapris yapıp oyuncu oynamıyoruz.