Lonzo Ball – Lakers || Doğru Birliktelik Mi?

NBA Draft’ına artık sayılı saatler kaldı. 22 Haziran’da gerçekleşecek draftın geçtiğimiz yıllara oranla daha derin olduğu artık herkes tarafından bilinen bir gerçek. Derinlik kavramı her ne kadar daha alt sıralarda seçilmesi beklenen isimlerin dahi kaliteli olması üzerinden şekillense de asıl hikaye içinde birçok all-star adayı barındıran Top 10 ve hatta süperstar yıldız adayı barındıran Top 5 üzerinden ilerliyor. 2. sıra hakkını bulunduran Los Angeles Lakers bu sürecin doğal olarak büyük aktörlerinden biri ve Celtics-Sixers takası sonrası Markelle Fultz’un ilk sıradan seçileceği kesinleşince ne yapacağı en merakla beklenen takım haline geldiler.

Mock draftlara göz gezdirdiyseniz 2. sıra seçimi için en az 5 farklı isimle karşılaşmış olmanız muhtemel. Buna rağmen Lakers cephesinden gelen haberler opsiyonları iyice sınırladıklarının bir göstergesi. De’Aaaron Fox müthiş bir atlet ve üst düzey bir savunmacı ancak ofansif tavanı oldukça düşük. Jayson Tatum yetenekli bir skorer ancak Luke Walton’ın oluşturmaya çalıştırdığı sistem için doğru bir seçim değil ve üstüne üstlük Lakers tarafından work-out’a dahi çağrılmadı. Jonathan Isaac, Malik Monk ve Lauri Markkanen sahaya farklı özellikler getirebilecek oyuncular ancak 2. sıra seçimine değecek isimler mi, şüpheli. Bütün bu faktörler geriye 2 alternatif bırakmıştı: Lonzo Ball ve Josh Jackson. Ta ki 20 Haziran akşamına kadar. D’Angelo Russell’ı Brooklyn’e gönderen takasa kadar. Bu takasın takım açısından doğru olup olmadığı tartışması bir yana dursun draft seçimindeki ikileme net bir sonuç getirdi. Lakers, artık büyük bir sürpriz olmazsa 22 Haziran’da Lonzo Ball’u draft edecek ve 2 yıl sonra oyun kurucu direksiyonunu yeni bir isme devredecek.

Eğer sezon içinde UCLA maçlarını izlemediyseniz ve Lonzo Ball’un ismini ilk defa babasıyla birlikte yan yana gördüyseniz -benim gibi- ön yargıya kapılmanız oldukça doğal. Evet, BBB markasıyla ve sportif değil ancak magazinsel değer taşıyacak açıklamalarıyla LaVar Ball kendi gündemini yaratmayı başardı ve maalesef Lonzo da bu girdabın içine sürüklendi. Babasının yarattığı antipati daha saha içindeki performansının analizine geçilmeden hanesine bir eksi puan yazdı ancak Youtube’a girip kendisinin birkaç videosunu izlerseniz bütün bu dramayı hızlı bir şekilde unutacağınıza garanti verebilirim. Ball’un saha içi görüşü, pas yeteneği, efektif şutörlüğü ve bencil olmayan oyun tarzı çok ama çok etkileyici. Bu faktörler arasında benim için en değerli olanı sonuncusu çünkü kendisi hakkında oluşturduğum ön yargının kırılmasında en çok yardımcı olan unsur, babasının oluşturduğu imaja tamamen zıt bir şekilde Lonzo’nun takımı birinci sıraya koyan ve bu sayede kendi verimliliğini de üst seviyeye çeken bir profil çizmesi oldu. Hücumları fazlasıyla domine etmeden inanılmaz bir asist yüzdesine sahip olması ve çok top kullanmadan yüksek bir şut yüzdesine sahip olması hem verimlilik açısından eşi benzeri bulunmaz birleşimler hem de Luke Walton’un statik olmayan ve yüksek miktarda top-oyuncu dolaşımını hedefleyen sistemine büyük katkı sağlayabilecek özellikler. Topu fazla işgal etmeden, hücumun akıcılığına set vurmadan nasıl etkili olduğunu birkaç rakam vererek açmaya çalışalım. %18.1 usage rate’e* ve %67.3 true shooting’e** sahip ve bu muazzam rakamlar biraz alışılmıştan uzak bir şut stiline sahip olması nedeniyle göz ardı ediliyor. Üst sıradan seçilmesi muhtemel diğer isimlerle karşılaştırdığımızda ortaya çıkan tablo şu:

Bu noktada şut stilinin yanında istikrar şüpheleri ve pasörlüğünün daha çok ön plana çıkması Ball’un şut konusunda sıkıntı yaşayacağı algısını yaratmış olabilir ancak görüldüğü üzere şutörlüğü üzerinden oldukça fazla övgü alan Fultz’a oranla dahi totalde dahi iyi bir şut yüzdesine sahip. 3 sayılık denemelerinin %74’ünün, pota altındaki denemelerinin ise %52’sinin pas kaynaklı olması da skor üretimini topu fazla elinde tutmadan gerçekleştirdiğinin bir diğer kanıtı.

Bir yıldız adayı olarak sivrilmesinin asıl sebebi oyunun hücum tarafında sahaya getirdikleri ve transition’daki üst düzey kabiliyeti bunun en önemli parçası. Bir oyun kurucuya oranla nispeten uzun olan boyunun da avantajıyla hem ribaund çekebiliyor, hem de sahayı daha iyi görebiliyor. Westbrook vari grab&go’larda pek efektif olmasa da yüksek tempoda doğru karar verme konusunda ve doğru koşuları yapan oyuncuları ödüllendirmede oldukça iyi bir iş çıkarıyor, nitekim asistlerinin %34’ü de transition’lar sırasında geldi. Lakers’ta da hücuma hızla çıkma konusunda sorun yaşamayacak genç bir çekirdek olduğunu düşünürsek Ball’un bu özelliğini kullanabileceği bir ortam olacağını söylemek yanlış olmaz.

Yarı sahada da -geçiş hücumundaki kadar yüksek bir keskinliğe sahip olmasa da- birden fazla silaha sahip. Screen çıkışında şutörleri çok iyi buluyor, drive&kick ile savunmayı üzerine çekerek takımdaki diğer skor opsiyonlarına fırsatlar hazırlayabiliyor, ayrıca kendisi de topsuz alanda doğru anı yakalayarak alley-oop’a veya pota altında kolay bir sayıya dönüşen back-cut’ları sıkça yapıyor. Oyununun ön plana çıkmayan bir tarafı olan ve kimi zaman eleştirilere maruz kaldığı isolation’da ise 1.21 ppp*** gibi bir rakama, dribbling üzeri bitirişlerde ise NCAA’in %98’inden daha iyi bir orana sahip ve pota altındaki pozisyonlardaki %73’lük yüzdesi de hiç fena değil.

Ball’un hücumdaki en ciddi zaafiyeti ise pick&roll’da ve bu noktada eleştirilere karşı argüman üretmek pek kolay değil. Pick&roll’larda %32 gibi yüksek bir top kaybı oranına sahip ve açık sahada zirveye ulaşan saha okuyuşu bu noktada biraz gerileme gösteriyor. Rakip takım p&r’ları switch ettğinde bunu avantaja dönüştürebildiği de pek söylenemez. Bütün bunlara karşın Ball’un o kadar da kötü bir pick&roll karnesine sahip olmadığını savunmak için UCLA’in playbook’unu ortaya kurban olarak atmamız gerekiyor. Yazılanlara göre UCLA pick&roll’leri ball handler’ın**** bitiriciliği yerine diğer oyunculara pozisyon üretme mentalitesi üzerinden işliyordu. UCLA’in şut ve hatta üçlük atabilen uzunlara sahip olduğunu görünce bunu yargılamak da pek mümkün değil. Sonuç olarak p&r’larda 0.86 ppp’ye sahip ve %74’ünü pas ile değerlendiren bir Lonzo Ball var karşımızda ve Lakers’a geldiğinde bu kısmi sorunun kompanse edilebileceğine dair umudum D’Angelo’nun gönderilmesinin ardından oldukça azaldı. Şu an tek çıkış yolu Luke Walton’ın topsuz alandaki aksiyonlara dayalı early offense ile pick&roll arasındaki dengeyi birinci seçenek yönünde kırması olarak duruyor.

Lonzo Ball UCLA’de hücumları nasıl değerlendirdi?

Savunma tarafında ise Lonzo’nun tarzını Brandon Ingram’a benzetmek mümkün. NBA seviyesinde güçsüz sayılabilecek bir fiziğe sahip olduğu için kollarının uzunluğunu ve atletizmini kullanarak rakip takımın pas kanallarına tehdit yaratıyor ve savunmadaki ana etkinliğini yardım savunmaları üzerinden kuruyor. Bire birde ise ciddi bir zaafiyet yaratmasa da elit skorer kısalara karşı yetersiz kalacağını tahmin etmek zor değil.

Lonzo Ball kendisini elit bir oyuncuya dönüştürebilecek özelliklere de sahip, uzun vadede başını ağrıtabilecek eksiklere de. Bu noktada kötü noktalarını tolere edebilecek, iyi noktalarından ise maksimum verimi alabilecek bir yapıda bulunması, gelişiminde kritik bir rol oynayacak. Kendisini draft edecek takımın %99’dan da yüksek bir ihtimalle Lakers olacağını bildiğimize göre asıl soruyu sorma vakti geldi: Lonzo Ball – Lakers birlikteliği uyumlu olacak mı? Bu soruya D’Angelo öncesi ve sonrası olarak iki cevap var. Eğer D’Angelo takımda kalsaydı Lonzo’nun pick&roll sorunları büyük bir mesele olmaktan çıkacaktı çünkü yanında p&r’ı gayet efektif kullanan bir parça olacaktı. Luke Walton geçen sezon lig ortalamasının üzerinde bir miktarda pick&roll seti oynattı ve bu durum Walton’un GSW’deki sistemi Lakers’a kopyalayacağını düşünenler için beklenmeyen bir durumdu. Bunun bilinçli bir tercih mi yoksa elde early offense’i üst düzey verimlilikte oynayabilecek tecrübede bir kadro olmamasından kaynaklı bir zorunluluk mu olduğu meçhul. Gelecek sezon ise pick&roll’den vazgeçmesinin bir zorunluluk olacağı kesin.

D’Angelo artık Brooklyn Nets’in bir parçası ve Lonzo – D’Angelo gibi heyecan verici bir backcourt***** ikilisini izleme hayali daha başlamadan bitti. Magic – Pelinka ikilisinin bu kararı hakkında Luke Walton aynı fikirde miydi, bilemiyoruz. Paul George meselesi de halen çözümlenmemişken kadronun mevcut yapısının statik bir düzlemde kalacağını söylemek güç, dolayısıyla Lonzo’nun nasıl bir oyuncu grubu ile ilk sezonunu oynayacağını henüz ön göremememiz de sağlıklı bir projeksiyon yapma şansını azaltıyor. Net olarak söylenebilecek bir şey var, Lakers kısa rotasyonunda sorumlulukları dağıtmak yerine Lonzo’ya güvendiğini gösterdi ve bütün yükü onun omuzlarına bıraktı. Bu sorumluluğunun altından kalkıp kalkamayacağı gelecek sezon(lar) gösterecek.

*Oyuncunun sahada olduğu süre içerisinde takımın toplarının ne kadarını kullandığını ölçen oran.

**Serbest atış, ikilik ve üçlüklere farklı ağırlıklar vererek oyuncunun şut verimliliğini daha optimal biçimde hesaplamayı amaçlayan bir ölçüm şekli.

***Points per posession. Bir oyuncunun girdiği her pozisyondan ortalama kaç sayı çıkardığını gösterir.

****Pick&roll’da topu elinde bulunduran oyuncu için kullanılan tabir.

*****Genellikle PG ve SG ikilileri için kullanılan tabir.

Leave a Reply