Maradona’yı, Wilt Chamberlin’i ve Muhammed Ali’yi canlı izleyememek benim kalbimde hep yara olarak kalmıştır. Özellikle, Maradona’nın 86 Dünya Kupası’nda İngiltere’ye attığı efsane solo golü canlı izlemek benim için inanılmaz bir anı olurdu. Wilt Chamberlin’in, hala kırılamayan bir rekor olan 100 sayı attığı maç da keşke zaman makinesi olsa dediğim anlardan biridir. Muhammed Ali’nin Frazier ile olan maçları için de aynı şeyleri söyleyebilirim.
Büyük efsanelerle aynı döneme denk gelememe şanssızlığımı biraz da olsa yendiğimi söyleyebilirim. Roger Federer, şanssızlığımı yendiğimi gösteren en büyük efsanelerden biridir. Son yıllarda hem kendimin hem de bütün sporseverlerin en büyük şanslarından birinin Roger Federer olduğunu düşünüyorum. Onu izlemek benim için gerçekten tarifi çok zor olan bir duygu. Onu izlemek, adeta dünyanın en güzel filmini izlemek veya dünyanın en güzel şarkısını dinlemek gibidir. Tenis, onun sayesinde kelimenin tam anlamıyla Rönesans’ını yaşıyor. Rönesans demişken, eğer tenisin bir Da Vinci’si varsa o da Roger Federer’dir. Da Vinci’nin fırçası sanata ne kadar çok şey kattıysa Federer’in raketinin de spora o kadar çok şey kattığını düşünüyorum. Spor ve sanat birbirine normalde çok yakın iki alan değildir. İsviçreli tenisçinin maçlarında ise bu ezber bozulur ve adeta iki yakın alanmış gibi gözükür. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise İsviçreli raketin inanılmaz estetik vuruşlarıdır. Teknik kapasitesi bu kadar yüksek olan oyuncu çok azdır. Normalde tenisçiler belli yönleriyle ön plana çıkar. Örneğin Andy Roddick servisiyle, Stan Wavrinka tek el backhandiyle ve Andy Murray atletizmiyle gibi. Federer ise belli bir yönüyle ön plana çıkmaz çünkü her yönü normal seviyenin çok çok üstündedir. Federer’in maçları bu yüzden izleyenlere büyük keyif verir ve milyonlar ekranlara kilitlenir. Hele ki maçta rakip Nadal ise bırakın ekrana kilitlenmeyi, izleyenler için zaman durur.
İsviçreli tenisçi ayrıca yeteneğinin karşılığını kazandığı başarılarla almıştır. Roger Federer, 19 Grand Slam ile en çok Grand Slam kazanan tenisçi unvanına sahip bir tenisçidir. İsviçreli tenisçi aynı zamanda 302 hafta ile 1 numarada en fazla kalan tenisçidir. Bu iki başarıda tarihe altın harflerle yazılmıştır. İki rekor bir gün kırılır mı bilmem ama kırılırsa gerçekten çok büyük yankılar uyandırır. Federer bu kadar büyük başarılara sahip olmasına rağmen belki de en özel başarılarını bu yıl kazandı. Ocak ayında Avustralya Açık’ta şampiyon olarak 5 yıllık Grand Slam hasretini sonlandırdı. Ardından çok uzun bir süre geçmeden Miami Masters ve Indian Wells Masters’ta şampiyonluk kupasını kaldırdı. Bu şampiyonluklarının hepsi kariyerinin en zor zamanlarında ve Nadal’a karşı geldi. Bu nedenle kendisi için bu şampiyonlukların yerinin çok ayrı olduğunu düşünüyorum. Bu şampiyonlukların ardından Federer toprak sezonundaki bütün turnuvalardan çekildi. Monte Carlo, Barcelona, Madrid, Roma ve en önemlisi takvimdeki 4 Grand Slam’den biri olan Roland Garros’a katılmadı. İsviçreli raket bütün dikkatini temmuz ayındaki Wimbledon’ a çevirmişti. Daha önce Wimbledon çimlerinde 7 kez şampiyonluğa ulaşan Federer gözünü 8. Wimbledon şampiyonluğuna dikmişti. Bu kortlarda Ekselansları lakabıyla anılan İsviçreli raket lakabının hakkını vererek muazzam bir oyunla finalde Cilic’i yenerek şampiyonluğa ulaştı. Hem de Nadal’ın Fransa Açık’ta yaptığı gibi turnuva boyunca bir set bile vermeden kazandı. Normalde Federer’in Wimbledon’ı kazanması gayet normaldir ama kariyerinin sonuna geldiği düşünülen 35 yaşındaki Federer’in kazanması gerçekten büyük olaydır. Birçok tenisçinin emekliliğini yaşadığı yaşlarda takvimin en prestijli turnuvasında şampiyon olmak her baba yiğidin harcı değildir.
İsviçreli tenisçiyi özel yapan bir başka yönü ise başarıları ve tekniği kadar karakteridir. Roger Federer kort içinde olduğu kadar kort dışında da örnek bir insandır. Bu nedenle kazandığı maçlardan çok çok daha fazla gönüller kazanmıştır diyebilirim. Bütün dünyadaki sporseverlerin gönlünde çok ayrı bir yeri vardır. Bugün Federer dünyanın neresine giderse gitsin en az doğduğu yer Basel’deki kadar sevgi ve saygı görür. Özellikle Afrika’daki sosyal sorumluk projelerinde de yer alması onu spor dünyasında çok farklı yere koyar. Bir Federer bir daha dünyaya gelir mi bilmem ama kaderin cilvesi, Federer ben bu yazıyı yazarken dünyaya gelişinin 36.yılını kutluyor. Tenisin Ordinaryüsü, 8 Ağustos 1981’de dünyaya gözlerini açtı. İyi ki doğdun! İyi ki varsın Yaşayan Efsane!
Kaynakça
1-http://www.atpworldtour.com/
Cengiz donmezer
Başarılı bir çalışma olmuş başarılarının devamını diliyorum
Cengiz donmezer
Başarılı bir çalışma olmuş başarılarının devamını diliyorum genç kardeşim
Dr Ayşegül Babalı
Sevgili Ege Katırcıoğlu Federer hakkındaki yazınızı çok beğendimi söylemek isterim .Dünyaca ünlü bu raketi hepimiz tanıyoruz ve takdir ediyoruz ,ancak hiçbirimiz hakkında yazmayı düşünemiyoruz . Yumuşak kaleminizle Federer kalbimizde bir kez daha unutulmaz bir yer almıştır .Ellerinize ruhunuza sağlık …Yazmaya devam ederseniz zevkle sizi takip edeceğiz