Bundan sadece 3 sene önce Trabzonspor’u düşünün. Şaibeli sezonu atlatamamış, kadrosunun değerli taşlarını 3 büyüklere kaptırmış, geri kalan oyuncularını göndermişti. Sonrasında akıl almaz paralarla transfer yapmış, sürekli teknik direktör değişmiş ve Uefa tarafından ceza alacak kadar borca batmış haldeydi. Aynı zamanda taraftarını da bir o kadar kendinden soğutmuş ve parçalamıştı. Taraftar da gerekli gereksiz karşılık vermişti takımının bu kötü haline. Peki ne değişti bu iki senede? Ne değişti de Trabzonspor bir anda taraftarıyla barıştı. Nasıl olabildi bu tekrar rekabete dönüş?
Bunun için birçok sebep var tabii ki. Öncelikle taraftarın benimsediği bir teknik direktör geldi: Ünal Karaman. Daha önce gelip başarısız olsa da o, Trabzon’un Kara Boğa Ünal’ıydı. Dik duruşuyla onun temsil ettiği şey çok daha fazlaydı. Ve bunun üstüne Trabzon’un başarısının sağlam zemine oturmasını sağlayan, rasyonel bir başkan geldi: Ahmet Ağaoğlu. Kulübün içinde olduğu darboğazdan çıkarmaya kararlıydı ve bunu yaparken Trabzon’u zirveden uzaklaştırmadan yapmaya göz dikti. İnce düşünülmüş sözleşmeler ve menajerlere dayanmayan transferler ile mezara doğru giden kulübü düzlüğe çıkarmaya, en azından doğru yola sokmaya başladı. Ve en önemlisi taraftarı ile barışık bir kulüp politikası izledi. Ama şüphesiz yeterli değildi bunlar. Trabzonspor, Trabzon’a dönmeliydi yüzünü ve geç de olsa döndü. Gençlerine döndü, ortaya çıkamayan cevherlerine döndü. Trabzonspor’da oynamak, takımı için ter dökmek isteyen, iştahlı yeteneklere döndü. Ne oldu tabii, karşılığını almaya başladı.
Bu ülkenin insanına yüzünü dönersin, Trabzon’un insanına yüzünü dönersin de yüzün gülmez mi? Fidanı dikti Trabzon ve meyveler gelmeye başladı.
Parça Parça
Her şey bir anda olmadı haliyle. İlk başta Yusuf ve Okay yerleşti takıma. Takımda forma şansı bulmaya başladıklarında da ilk 11’in vazgeçilmezi oldular. Yusuf Yazıcı 1461, Okay 2326 dakika forma buldu. Takımın temel taşları olmaya başladılar. Gönüllere kurulmaya da…
Arkasından Türk Messi forma şansı bulmaya başladı. 2017-2018 sezonunda Yusuf ile Abdulkadir, süper ligde en fazla forma şansı bulan 20 yaş altı futbolcular oldular. Yusuf ve Abdulkadir beraber yaptıkları 13 gol 11 asistle takımın skor yükünü de üstlenmeye başladılar. Bu arada Uğurcan da abisi Onur’dan eldiveni kapmaya çalışıyordu.
Ve son sezonda adeta gençler hücum etti takıma, özellikle ikinci yarıda. Ünal Hoca’nın açtığı yolda Yusuf ve Abdulkadir’i görünce gaza geldiler herhalde. Önce Uğurcan kaleyi devraldı. Defans hattına ise 20 yaşındaki Hüseyin ve 21 yaşındaki Hosseini kuruldu. Orta saha ise yıllarca boşa transfer edilen, menajer kazığı topçuların gölgesinde kalan küçük parmak Abdülkadir ile güçlendi. Yusuf ile Ömür ise artık hem genç hem de deneyimli sayılırlardı.
Futboldan Başka
Değişen sadece oyun değildi bu sırada. Bu gençlerin, bu yolun yardımıyla önce kendi içinde birleşti Trabzon. Başkanı, takımı, hocası, taraftarı… Sempati de toplamaya başladı. Birkaç taraftarın lekelediği daha doğrusu lekelemeye çalıştığı takım, ülkenin her yerinden saygı ve sevgi de görüyordu artık. Kendi gençlerine değer vereni ülkemin insanları da seviyordu ya zaten. Ve yavaş yavaş Trabzonspor kendini göstermeye başlıyordu.
Büyük ateş olmak isteyen bir kıvılcıma tutuldu Trabzon. Ve bu ateşle ligde yıllardır beklenen şampiyonluğu gençleriyle kazanıp, Avrupa’da da ses getirmek istiyor.