Bilkent’te havaların ısınıp insanın canının o an derse gitmek dışında her şeyi yapmak istediği bir bahar günüydü. G Binası’nın yanından geçiyordum ve “bu binanın da amma kapısı var!” diye düşünürken Ceren yanıma geldi. Daha adam gibi selamlaşamadan “ GazeteBilkent, Tarih Birimi açacakmış Duygu, sen de gelsene” dedi. Birkaç saniye düşündüm ve “ Tarihte kolay bölüm üzerine yazabilecek çok şey var” dedim. Ardından o zamanlar Tarih Birimi Editörü olacağını sandığım, daha sonraları Politika Editörü olduğunu öğrendiğim, değerli, güzel insan, bizim fahri Tarih birimi editörümüz Yağız ile tanıştım. O da beni Taha’ya yönlendirdi.
Taha ile bir gün tayin edip Gazete’nin ofisinde buluştuk. İlk tanışmamızda açıkçası Taha’ya hiç dikkat etmemiştim. Gazete’nin ofisi çok hoşuma gitmişti ve sürekli etrafa göz gezdiriyordum. Daha sonraları orada yapacağımız birbirinden güzel birim toplantılarımızda kendimi hep o gün olduğu gibi huzurlu hissettim. Aradan bir iki hafta geçti geçmedi, ilk resmi toplantımızı yaptık. Editörümüzle beraber toplamda yedi kişiydik. Masanın köşesinde Alperen oturuyordu. Taha ona gururla baktı, “ Ah bu çocuk nasıl da spor tarihi üzerine güzel yazılar yazacak” dedi. Demediği anlarda da hep o mesajı içeren bakışlar atıyordu Alperen’e. Ve Alperen hiç spor tarihi yazmadı. Fatih girdi ardından içeri, “ Dostum dersim geç bitti pardon” tarzı onlarca cümlesinden ilkini o zaman duydum Fatih’in. Ceren, ilk insanlarla tanıştığında hep yaptığı gibi samimi ama seviyeli tavırlarla birimdeki arkadaşlarımızı süzüyordu. Ben, Enes’e bakıp bu çocuğu acaba hangi dersten tanıyorum diye onu süzerken, “ Biz Athina hocanın dersinden sınıf arkadaşıyız” diyerek resmen aklımı okudu, bir de ona cevap verdi. Enes, daha ilk günden saygı duyduğum, çalışkanlığına ve zekâsına hayran biri haline gelmişti. Enes’in yanı başında Berce oturuyordu, ekibimizin içinde mezun olması nedeniyle maalesef çok kısa bir süre barınan, fakat o süre içinde yazdığı yazılarla herkesin beğenisi kazanan “Müzik Tarihçimiz idi o bizim”. Şimdi onun bıraktığı bayrağı Ayşin taşıyor. Toplantıya en son Kürşad geldi. Taha ona “Hoş geldin Kürşat” dedi. O, “ yalnız Kürşat demezsek, Kürşad çünkü ismim “d” ile yazılıyor” dedi. O an dedim eyvah! Sanki ben bu çocukla pek iyi anlaşamayacağım. Kürşad sonraları hakkında yanıldığım nadir insanlardan biri oldu, şimdi Erasmus’ta olması nedeni ile hafif Konya aksanını duymayı özlüyorum. İlk toplantımızda Taha biraz gergindi, öğrencilerini kaynaştırmaya çalışan öğretmen gibi sürekli bize sorular soruyor, muhabbet açmaya çalışıyordu. Başarılı da olmuştu, o gün hiç birimizin öneminin farkında olmadığı, daha sonra adından çokça bahsettiren Tarih Birimini kurmuş olduk.
O günkü toplantı bizim ilk ekibimizin ilk ve son toplantısıydı. Ardından gelen yaz ayı boyunca Taha, gerçekten çok disiplinli çalışarak bize güzel bir yaz ayı yazı çizelgesi hazırladı. Şu an hala yazarlık yapan yapmayan ilk ekibin güzel gönüllü insanlarının yazı çizgileri, konuları ve hayata karşı bakış açıları tarih biriminin duvarını doldurmaya başladı. “ Yaz döneminde en çok yazı çıkaran birim” unvanını almamızla Tarih Birimi adından söz ettirmeye başlamıştı. Fatih’in ünlü “Tapınak Şövalyeleri” yazı dizisi, Enes’in artık etiketi olmuş 93’ Faili Meçhul cinayetler dizisi ve benim Cinsellik Tarihi yazılarımın temelleri o yaz ayında atıldı.
Eylül 2013’te ikinci nesil kadromuz katıldı bize. Her daim dobra olan duygusal ve dava insanı Hazal, ne zaman kahkaha atacağını kestiremediğimiz, çılgın sıfatının sonuna kadar hakkını veren Gözde, sessiz sakin, her daim yardıma açık İlknur, İçindeki memleket özlemini aldığı her nefeste belli eden, Ankara’yı bir türlü sevdiremeğimiz Beste ve dert anası, ön ismi Cemile isminin sevdalısı Zeynep… Büyüyorduk, birimimiz büyüyordu. O günden sonra hiç hızımızı kesmedik. Okuduk, okudukça yazmaya sevdalandık, yazdıkça, öğrendik, öğrendikçe büyüdük… Ve bu dönem, şu an birimimizin çoğunluğunu oluşturan yeni dostlar kazandık. Her daim pırıl pırıl gözlerle bakan, ölüyü diriltecek enerjiye sahip olan Ayşin, Kayserili olması ile övünen Tarık, henüz ekipte tanışmadığı insanlar olduğunu tahmin ettiğim Doğaç, bana birimimizden ayrılan Alperen’i anımsatan, bir köşeden bizi dinleyen, az ama öz konuşan mert insan Enis, birimimizin ilk yüksek lisans öğrencisi Arda, konuşmalarıyla beni hep kendimle sorgulatan Hayri, güleryüzlü konuşmasıyla mest eden Orhun ve son olarak özü sözü candan Kaan.
Biz artık kocaman bir birim olduk. Çok kısa gibi gelebilecek fakat sadece 1 yıl içinde büyüyen güçlenen ve her zaman gelişmeye devam eden Tarih Birimi’nin bir parçası olduk. Umuyorum hep bu şekilde de devam ederiz. Bu birimi birim yapan, her zaman sabırla ve sevgiyle bize yaklaşan Taha’nın bugünlere gelmemizdeki payı büyük. “Elzem” kelimesinin anlamını bizzat ondan öğrendiğim, birimimizin elzem parçası olan Taha Taşan. Bizi birleştiren, birim içinde en ufak bir olumsuzluğun olmamasında etkin rolü olan editörümüz. Tüm birimimiz adına özellikle ona çok teşekkür ediyorum. O olmasaydı, ne isim ve soyadı “Tarih” sözcüğü ile uyumlu bir editörümüz olurdu ne de öne çıkarılmış görsellerimiz.