Tarih, yazılanlara, dinlenilenlere göre anlaşılmaya çalışılsa da yaşamadan tam olarak algılanamıyor. Bir ülkeyi sarsan olaylar ders kitaplarına girdiği anda, sığlaşıyor, tek boyuta indiriliyor ne yazıktır ki. Peki, bu durumun alternatif bir çözümü var mıdır? Tarihe dokunabilmenin bir yolu var mı günümüzde? Almanlar sorunun cevabına iyi bir örnek oluşturmakta. Çünkü onlar, tarihlerini tüm gerçekçiliği ile muhafaza eden, zalim yanlarından korkan, olumlu taraflarını ise devam ettiren bir millet. Örneğin, bugün Almanya’da Nazi Almanya’sını hatırlamak ve soykırımda ölen Yahudileri anmak için toplama kampından dönüştürülmüş birçok müze bulunmakta. Böylelikle, ,insanlar faşizmi görüyor, unutmuyor ve ondan korkuyorlar. Ülkemizde ise, hatırlanmak isteyen, daha doğrusu “hatırlanılması, bilinmesi istenilen” tarih, müzelere dönüştürülüyor, yaşatılıyor. Osmanlı tarihi ve eserleri bu durumun nadide bir örneğidir. Onlarca saray müze haline getirilmiştir. Saray hanedanının eşyaları, ihtişamı tüm heybetiyle sunulmakta. Kazanılan gazalar, servetler, şan, şöhret… Fakat daha yaşayan neslin hayatta olduğu, tüm yaşanılanların izlerinin kapanmadığı, burnumuzun ucundaki tarihimiz hakkında en ufak bir anı yoktur tarihi müzelerde. Bugünü oluşturan dün hakkında en ufak bir bilgi bulunamaz.
Benim gibi düşünen insanlar olacak ki, İstanbul Caddebostan Kültür Merkezi’nde, “Bir avuçtular, Deniz oldular” isimli bir sergi açıldı, 4 Mayıs Cumartesi günü. 1978-82 yılları arasındaki dönemi, anılarla, mektuplarla, idam edilen fidanların kıyafetleriyle anlatan, “yaşatan” bir sergi açılmış. Deniz Gezmiş’in idama giderken giymiş olduğu ayakkabıları, parkası, mektupları, ders kitapları, üniversite kimliği ve Yusuf Aslan’ın, Hüseyin İnan’ın ve daha nice fidanların eşyalarıyla, anılarıyla, fikirleri ve inançlarıyla açılan bu sergi, masallara aldanmak istemeyip, gerçeklerle yüzleşebilecek cesareti olanlar için bir utanç sergisi aynı zamanda. Sergi için yaklaşık altı ay boyunca canla başla çalışılmış olup, belgesel izlemek yerine belgeseli bizzat yaşamak adına, unutmamak adına mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir sergi. Fakat gidemeyecek olanlar için, aşağıdaki Can Yücel’in şiiri tüm Denizler’e ve hafızalarını bilgi ve gerçeklikle dik tutan insanlara armağan olsun.
Bizim Deniz
En uzun koşuysa elbet
Türkiye’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez luverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun…
[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]
- http://www.odatv.com/mob_n.php?n=bir-avuctular-deniz-oldular-0605131200