allende

Allende darbe sırasında Başkanlık Ofisinde…

 “Darbeler Kıtası” diyebileceğimiz Güney Amerika’da pek çok solcu lider efsane statüsüne ulaşmıştır. Kimi ülkelerini kapitalist ve sömürgeci düzenden kurtararak, kimi de ülkesinin sosyalist düzeninin şiddetle savunarak bu konuma gelmiştir. Ama bunların pek azı Salvador Allende’nin ülkesi Şili’yi son ana kadar başkanlık makamında elinde silahla savunması kadar etkileyici ve destansıdır.

 İroniktir; Sosyalist Parti’nin lideri olarak iktidara gelen Salvador Allende, Burjuva bir ailenin oğludur. Ernesto “Che” Guevera gibi tıp eğitimi alan Allende, diplomasını aldıktan sonra solcu eğilimleri nedeniyle üniversitesinden uzaklaştırılır.

 Politikaya atılan Allende Sosyalist Parti’yi Komünist Parti’ye alternatif olarak kurar. 1952’ye kadar olan süreçte milletvekilliği, bakanlık ve parti genel sekreterliği görevlerinde bulunarak popülaritesini yükseltir. Bu popülaritesini kullanmak ister ve 52 yılındaki devlet başkanlığı seçimlerine birkaç solcu partinin birleşmesiyle oluşan Halk Cephesi’nin adayı olarak katılır fakat başarısız olur. Bu başarısızlık 58 ve 64 yılındaki seçimlerde de devam eder. Fakat yılmayan Allende vaatleriyle başka partilerin de desteğini alarak 1967 seçimlerinde istediğini elde eder ve Şili’nin yeni lideri olur. Bütün olaylar da buradan sonra başlar.

 Allende’nin hedefi açıktı; Şili’yi işçi sınıfının egemen olduğu sosyalist bir devlet haline dönüştürmek. Sosyalist bir devletin yapması gerekenler Şili’de Allende döneminde yapıldı; eğitim, sağlık vb. hizmetlerin ücretsiz olması ve kamulaştırma. Halka ücretsiz verilen hizmetler dış politika açısından büyük sorunlar teşkil etmeyebilirdi ama kamulaştırma (ABD madenleri) ve bunun üzerine Küba ile yakın ilişkiler kurulması beklenildiği gibi ABD’nin tepkisini çekti.

Nixon başkanlığındaki ABD’nin kendisini doğrudan etkileyen bu kamulaştırmaya cevabı, Şili’nin uluslar arası kredilerini bloke etmek oldu. ABD’nin normalde bu dönemde daha aktif beklenilebilirdi, fakat “Watergate” skandalı, Vietnam Savaşı’nın ülkede yarattığı olumsuz havayı dindirme çabaları hükümetin pasifleşmesine neden oldu. Bu ekonomik yaptırıma rağmen SSCB’nin Şili’ye olan ilgisi Şili ekonomisini ve hükümetini bir nebze olsun rahatlattı.

 Şili’de ise Allende’nin bilhassa işçi sınıfını silahlandırma çabası kendisine devlet başkanlığı seçiminde destek veren önemli partilerden Hristiyan Demokrat Parti’sini ve onun çevresini korkutmuş ve devamında gelecek olan Pinochet darbesini desteklemeye itmiştir. Kamulaştırma politikası bilinçsizce yapıldığından, bu durum enflasyonun %160’lardan %350’lere çıkmasına neden olmuş, tarım ülkesi olarak adlandırılabilecek olan ülkenin tarımda büyük bir geriye gidişi getirmiştir. Öyle ki Şili Fransa’dan tavuk ithal etmek zorunda kalmıştı.

 Bütün bu durumlar Allende’nin korkularından biri olan askeri darbe ortamını gün geçtikçe daha iyi bir şekilde hazırlıyordu. Darbe konusunda hala CIA ve ABD hükümetinin orduya destek olduğu sesli bir şekilde söylense de, yukarıda da bahsettiğim gibi iç sorunlarla uğraşan ABD hükümeti böyle bir destekte bulunmadıklarını belirtmişti. Hatta darbe öncesinde ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger ve CIA arasında yapılan son yazışmaların birinde CIA darbeyi ve askeri hükümeti desteklemeyeceğini belirtmiştir. Buna rağmen bu kadar yaptırım arasında silah konusunda yaptırımın olmaması da Şili ordusu ile olan ilişkileri korumak ve darbeyi desteklemedikleri konusunda şüphe uyandırmaya devam etmektedir.

 11 Eylül 1973’te korkulan olur.; ağustos ayında ordunun başına getirilen General Augusto Pinochet liderliğinde bir darbe girişiminde bulunulur. Başkanlık Sarayı’na sığınan Allende’ye teslim olma çağrısı yapar askerler fakat Allende bunu reddeder. Son bir açıklama yapar radyolardan, istifa etmeyeceğini ve Şili’yi sonuna kadar savunacağını belirtir. Bu son konuşması olur Allende’nin. Salvador Allende ölü olarak ele geçirilir. Daha sonra basına kendisinin Castro tarafından hediye AK-47 tüfeğiyle intihar ettiği söylenir. Fakat yıllar sonra ortaya çıkan gerçek Allende’nin intihar etmediği, öldürüldüğü yönündedir. Yönetimi devralan Pinochet 1974-1990 yılları arasında ülkeyi adeta demir yumrukla yönetmiş ve Şili’yi karanlığa mahkum etmiştir.

 Allende mükemmel bir devlet başkanı değildi belki. Ekonomi de başarılı bir dönem geçirmediği de açıktı. Fakat bir ideali vardı, Şili’yi toplumsal sınıflardan arınmış refah seviyesi yüksek bir ülke yapmak. Bunu yapamadan öldürülen Allende’den geriye bir demokrasi mücadelesi bir de Attila İlhan’ın şu dizeleri kaldı;

“Ne kadar yok etse ölüm vuruşu göklerde yankılanan
Kocaman bir yürek kalır Şili’nin Allende’sinden”

[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]

Leave a Reply