2 Ekim 2014: Irak ve Suriye tezkeresi 98 redde karşılık 298 oyla Meclis’te kabul edildi.

Biraz daha geriye gidelim.

8 Şubat 2007: “1926’da Musul’u verirken tek bir Irak’a verdik. Karşımızda tek bir Irak görmek istiyoruz.” Abdullah Gül (Dönemin Dışişleri Bakanı)

Biraz daha…

[box_dark]İlk Tedbir: Emlâk-ı Şâhâne[/box_dark]

abdulhamid1

II. Abdülhamit Han

Sultan Abdülhamid, “Hazine-i Hassa“ya ait olan Musul ve Kerkük‘ü bu hazineden alarak “Emlâk-ı Şâhâne“ye kaydettirir, yani şahsî mülkü hâline getirir ve tapularını da üzerine yapar. Lakin, 31 Mart Ayaklanması ve ardından Hareket Ordusu‘nun İstanbul’a girişiyle Sultan tahttan indirilir ve yerine kardeşi Mehmet Reşad çıkartılır. Ne hikmetse, ağabeyinin Emlâk-ı Şâhâne’ye kaydettirdiği mülkler Sultan Reşad tarafından yeniden Hazine-i Hassa’ya devredilir. Bu kararla Musul ve Kerkük petrolleri Abdülhamid’in şahsi mülkü olmaktan çıkar. Cumhuriyet’in ilânı ile Hazine-i Hassa da Maliye Bakanlığı’na devredilir ve nihayet Lozan Anlaşması ile Osmanlı’dan ayrılan bölgelerdeki Hazine-i Hassa malları, o topraklarda kurulan yeni devletlere bırakılır. Sonraki yıllarda Abdülhamid’in varisleri pek çok dava açar ama hemen hepsi toprakların Hazine-i Hassa malı olduğu gerekçesiyle aleyhlerinde sonuçlanır.

[box_dark]Musul’u verdiğimiz gün, hudut Erzurum’dur[/box_dark]

“İngilizler her koşulda İngiliz petrol kaynaklarını ve petrol yollarını güven altında tutacaktır.” Winston Churchill

İngiltere sözünü tutar. Kolay kolay Musul’u ve Kerkük’ü bırakmaya niyetli değildir. Lozan Konferansı’nda anlaşma sağlanamayınca görüşmeler Şubat 1923’te kesilir. Mecliste kazanlar kaynamaktadır. Söz alan Bursa Milletvekili Emin Erkul günümüze ışık tutan son derece çarpıcı bir tespitte bulunur: “Musul’u verdiğimiz gün, hudut Erzurum’dur“. Karşılıklı tavizler ve arabulucuların çabasıyla Lozan’da görüşmeler tekrar başlar ve anlaşma imzalanır. Ancak Musul meselesinde bir mutabakata varılamamıştır ve ufukta da anlaşma ihtimali gözükmemektedir; zira mesele Türkiye için bağımsızlık, İngiltere için stratejik güvenlik, petrol şirketleri için ucuz enerjidir.

[box_dark]1924: Musul Harekâtı[/box_dark]

CILT-3

Berlin’de Musul Gösterileri 1924

Musul meselesinde Türkiye ve İngiltere için şavaş çanlarının çalmaya başladığı sırada, öteden beri kendilerini destekleyen İngilizlerden de güç alan Nasturiler ayaklanır. Başta İngiltere lehine görünen ayaklanma, Türkiye tarafından hemen değerlendirilir ve isyanı bastırması için Yedinci Kolordu takviye edilerek bölgeye sevk edilir ve başına da Cafer Tayyar Paşa getirilir. Görünürdeki hedef isyanın bastırılması, asıl hedef ise her yönden takviye edilmiş birliklerin ani bir baskınla Musul’a sarkmasıdır. İsyan bastırılır ve Musul’a doğru ilerleyiş başlar. İngiltere toprakların derhal boşaltılması için bir nota verir. Ankara başta pek oralı değildir lâkin notalar birbirini izlemektedir. Sonunda pes eden Ankara, Cafer Tayyar Paşa’yı geri çağırır. Paşa, çektiği cevap telgrafında İngiltere’nin blöf yaptığını belirtir ve geri çekilmemekte ısrar eder. Bunun üzerine Mustafa Kemal kendisini bizzat Ankara’ya çağırır. Yeni kurulan devletin İngiltere’yle arasının açılmaması ve yeni badirelere sürüklenmemesi için tahliyenin şart olduğunu belirtir. Cafer Tayyar Paşa Nuh der, peygamber demez. Bunun üzerine ancak Paşa görevden alınarak Musul boşaltılır.

[box_dark]1926: Ankara Antlaşması[/box_dark]

İngiltere’nin blöfü tutmuştur. Türkiye toprak talebinden vazgeçmiş, İngiltere’nin de yönlendirmesiyle petrol kuyularında hisse talep etmeye başlamıştır. Sonunda İngiltere hisse vermeye de yanaşmaz, onun yerine sadece kâr payı verebileceğini belirtir. 30 Mayıs’ta İngiliz elçisi Ronald Lindsay’a %10 kâr payına razı olunduğu bildirilir. Bunun üzerine Türkiye’ye 25 yıllığına %10’luk tutarın ödenmesini öngören Ankara Antlaşması, 5 Haziran 1926’da imzalanır ve Musul defteri kapanır (?).

[box_dark]88 sene sonra Türkiye Musul’u alır mı?[/box_dark]

musul-erbil-kerkc3bck

Şimdi Abdullah Gül’ün cümlesini hatırlayalım tekrar: “Tek bir Irak’a verdik…” Uluslararası hukuka vakıf değilim ancak Türkiye’de bazı teorisyenler şimdiden Irak’ın bölünmesi halinde Ankara Antlaşması’nın geçersiz kalacağını ve Türkiye’nin yeniden Musul üzerinde hak iddia edebileceğini dile getirmeye başladılar.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı’nı da 1959’da Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve İngiltere ile imzalanan GARANTİ ANTLAŞMASI’nın 4.maddesine dayanarak yapmıştır. Madde aynen şöyledir:

Üç garantör devletten biri, birlikte veya birbirlerine danışarak (işbirliği halinde) hareket etmek olanağı bulunmadığı taktirde, bu antlaşmanın oluşturduğu durumu (state of affairs) münhasıran yeniden oluşturmak gayesi ile hareket etmek hakkını korumaktadırlar.

Lakin, Birleşmiş Milletler ve  Avrupa Konseyi bu harekâtı işgal olarak değerlendirmektedir ve Türkiye hariç K.K.T.C.’yi resmen tanıyan bir devlet de bulunmamaktadır. Harekatın yoruma açık olmayan, gayet net bir maddeye dayandırılmasına rağmen dünya tarafından kabul görmediği ve sonucunda Türkiye’nin pek çok yaptırımlara maruz kaldığı düşünüldüğünde, Bağdat-Erbil-Şam üçgeninde atılacak adımlar çok dikkatli irdelenmelidir. Zira olası bir yanlış hamlenin bedelleri ağır olabilir.

Leave a Reply