“Milli haysiyet ve şerefi 3,5 palikaryanın altında çiğnenen bir hükümete hizmet edemem”
İşgal altındaki İstanbul’da o dönem maliye müfettişi olarak çalışan Mehmet Nuri’den sarfedilen bu sözler hem onun hemde ülkenin çehresini değiştirdi. İstanbul’un Kurtuluş semtinde bulunan maliye şubesini teftişe giderken 5, 10 Yunanlı gencin Mehmet Nuri’nin fesini atmak ve parçalamak suretiyle saldırır. Bu saldırıyı gururuna yediremeyek memurluk görevinden istifa eder ve iş hayatına atılır. Bu basit gibi görünen yol ayrımı onu ilklerin adamı halkın gözünde ise muazzam adam haline getirir.
[box_light]İlk Hamle[/box_light]
Memurluktan istifa sonrası sermaye olarak sadece 56 sarı lirası (dönemin altını) olan Mehmet Nuri altınları 252 liralık kağıt paraya çevirir ve sigara kağıdı işine yatırır. O dönemin Türkiye’sinde bu işi sadece Rumlar ve Yahudiler yapıyordu. İşgal altında bulunan bir ülke için çok küçük bir sermaye ile güçlü rakiplerin bulunduğu bir sektöre giren Mehmet Nuri 3 sene içerisinde 84 bin liralık bir gelir elde eder. Adını Türk Zaferi koyduğu ve Kurtuluş Savaşı veren Türk Halkı tarafından büyük ilgi gören ilk Türk Sigara kağıdını üretir. Sigaradan hazzetmeyen birisi olan Mehmet Nuri’nin ilk olarak bu işe yatırım yapmasının sebebi ise milli servetin yabancılara gitmesinden dolayı Milli menfaatlerin zarar gördüğüne inanmasıdır.
[box_light]Demiryolu Serüveni[/box_light]
Kurtuluş Savaşının başarı ile tamamlanmasının ardından yeni kurulan hükümet demiryollarındaki yabancı tekelini ortadan kaldırmak ve sermayenin yurt içinde kalmasını sağlamak amacıyla demiryolları ile ilgili yeni bir politika uygulamaya başlar. Demiryolu yapımı için çok ağır şartlar öne süren İngiliz, Fransız ve Alman firmaları yerine artık demiryolları yapımı için Türk mütahitler teşvik edilir. Tamda bu dönemde Samsun- Sivas demiryollarını yapacak olan Fransız Firmasının ihaleden çekilmesi Mehmet Nuri’yi bu sektöre yatırım yapmasına sevk eder ve onu ilk Türk demiryolu mütahiti yapar. Bu demiryolu hattın 7 km’sini tamamlayan Mehmet Nuri kazandığı tecrübe ile birlikte kardeşi Abdurrahman Naci Bey ile ortak olarak kurduğu mütahitlik şirketi Samsun’dan Erzurum’a, Sivas’dan Diyarbakır’a, Afyon’dan Dinar’a uzanan 1012 kilometrelik bir hattı bir sene gibi kısa bir sürede tamamlar. Bu başarı sayesinde bizzat dönemin Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından, soyadı kanunun kabulü sonrası Demirağ soyadı verilir. Dönemin şartlarına bakıldığında bu çok büyük bir başarıdır, öyleki tünelleri delecek çapta büyük makineler
Türkiye’de olmadığından işçiler tünelleri kazmalarla delmek zorunda kalmışlardır. Abi-Kardeş kurdukları şirket sayesinde yüzlerce tünel, köprü, istasyon devlet için en az zarar olacak bir biçimde yapılmıştır. Hatta öyle ki her tünel ve köprü için Mehmet Nuri özel bir mimari stil kullanmış, taşları özel olarak getirmiştir. Günümüzde yaptığı bu eserler hala kullanılmakta ve birer sanat eseri olarak göze çarpmaktadır.
[box_light]İnşaat Sektöründeki İmzaları[/box_light]
Demiryolunda kazandığı başarılar ve tecrübeler onu inşaat sektöründe de yatarım yapmaya sevk etmiştir. Cumhuriyet döneminde yapılan en önemli yatırımların bazılarında onun imzası görülebilir. Karabük Demir Çelik, İzmir Selülöz, Sivas Çimento, Bursa Merinos fabrikalarının yanı sıra Eceabat Havalimanı’nı ve Haliç kenarındaki İstanbul Hal binası bunlardan bazılarıdır. İlklerin adamı olan Nuri Demirağ 1931 yılında İstanbul boğazına köprü inşaası için çalışmalar başladı. San Francisco’da bulunan ünlü Golden Gate köprüsü ile benzer sisteme sahip bir köprü yapımı için Golden Gate’i yapan firma ile anlaştı. Hazırlık aşaması 1934’de biten köprü projesi Atatürk tarafından beğenilse de dönemin hükümeti tarafından onaylanmadı ve bu proje gerçekleşemedi. Bu karar sonrası büyük hayal kırıklığına uğrayan Nuri Demirağ’ın sonraki atılımı uçak fabrikası oldu. Ne yazıkki önüne koyulan zorlu engeller demiryolu ve inşaat sektöründe elde ettiği başarıları bu sektörde tekrarlamasına olanak vermedi ama bu sektörde yaptığı işler onu demiryolu sektöründe olduğu gibi uçak sektöründe de ilklerin adamı yapmayı sağladı.
[box_light]Uçak Fabrikası ve Gök Okulu[/box_light]
1936 yılına gelindiğinde 13.Yaşına basan Genç Cumhuriyet’in uçak üretecek veya satın alacak maddi olanakları ve tecrübesi yoktu. Ordunun uçak ihtiyacı ise halktan ve dönemin zenginlerinden alınan bağışlarla yamanmaya çalışılıyordu. Kendisinden uçak alımı için bağış istendiğinde Nuri Demirağ’ın şu sözleri Türkiye’de özgün, modern uçaklar yapılabileceğini kanıtlayan bir kıvılcım olmuştur.
“Benden bu millet için bir șey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim”
Sivas’ın Divriği kasabında doğup büyüyen Nuri Demirağ uçak fabrikasını ilk olarak burada kurmayı planlamıştı ama öncelikle bu sektörde tecrübe kazanmak amacıyla İstanbul’da bir deneme atölyesi kurdu. Deneme uçuşları yapılmak amacıyla ise Yeşilköy’de bir arazi (Bugün İstanbul Atatürk Havalimanının bulunduğu arazi) satın aldı ve üzerine büyük bir uçuş arazisi, hangarlar, ve uçak tamir atölyesi yaptırdı. Dönemin zor şartlarından dolayı Türkiye’de yetişmiş pilot eksikliği Nuri Demirağ’ı bu pistde bir havacılık okulu kurmaya itti ve bu okul 1943 yılına kadar 290 pilot yetiştirdi. İkinci bir Gök Okulunu ise ilçesinde ortaokul dahi bulunmayan memleketi Sivas- Divriğ’de kurdu. Bu okulda öğrenim gören öğrencilerin tüm masraflarını karşılayanve onları bu sektörde ehlileştirmek amacıyla yurtdışına ve İstanbul’a gönderen Nuri Demirağ yetişmiş personel eksikliği nedeniyle Almanya’dan bir grup mühendis getirdi. Fabrika ve Gök Okulu kurulalı bir seneyi geçmeden planını ilk uçak mühendislerinden biri olan Selahattin Reşit Alan’ın çizdiği ilk tek motorlu Türk uçağı NU.D-36 üretildi. 1938 yılında ise NU-D-38 adında ilk çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yapıldı. O dönemde toplu iğne fabrikasının bile bulunmadığı, biz kim uçak yapmak kim diyen kaypak zihniyetin baskın olduğu Türkiye’de modern ve özgün tasarımlarla uçak yapılıyordu. Nuri Demirağ havacılık sektöründeki çalışmalarına 1939 yılında Türkiye’nin ilk yerli paraşütünü üreterek devam etti. 1941 yılında ise tamamen Türk yapımı bir uçak İstanbul’dan Divriği’ye uçtu. Nuri Demirağ
eserine o kadar güveniyordu ki uçakta kendisi, küçük yaştaki oğlu vardı ve Gök Okulu’nun mezunlarından olan oğlu Galip Demirağ bu uçuşa pilotluk ediyordu. Ne yazikki kaderin bir cilvesi mi nedir bir kaza tüm bu başarıları gölgede bırakacak ve Nuri Demirağ’ın kariyerini dibe vurdaracak süreci başlatacaktır.
[box_light]Hendek[/box_light]
Türk Hava Kurumu tarafından sipariş edilen 65 planörün teslim edilmesinden sonra fabrika NuD-36 adlı 24 adet eğitim uçağının üretimini gerçekleştirmiş, deneme uçuşlarına başlamıştı. İstanbul’daki tüm deneme uçuşları başarılı geçtikten sonra THK yetkilileri uçuşların bir de Eskişehir’de tekrarlanmasını ister. Bu test uçuşların birinde uçakları dizayn eden mühendis Selahattin Reşit Alan pilotluk deneyimi olmamasına rağmen uçakları kullanmak ister ve piste hayvanların girmesini engellemek amacıyla açılan hendeklere düşer. Reşit Alan’ın öldüğü bu kaza Nuri Demirağ için sonun başlangıcı olur. Bu kazadan sonra dönemin bürokratlarının telkinleriyle THK siparişi iptal eder. Mahkemeye verdiği THK ile yıllar süren bir mahkeme sürecine giren Nuri Demirağ haksız bulunur. Buna ek olarak uçakların yurtdışına satılamaması için de bir kanun çıkartılır. Sipariş alamayan, eldeki siparişleri satamayan fabrika 1944 yılında kapanır. Bin bir emekle yapılan döneminde dünyanın en büyük havalimanı olan Amsterdam Havalimanı büyüklüğündeki arazide kurulu olan tüm tesisler istimlak edildi. Davayı ve fabrikayı kaybeden Nuri Demirağ hükümet üyelerine ve cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye mağduriyetinin giderilmesi amacıyla defalarca mektup yazmasına rağmen olumlu bir sonuç alamadı ve uçak sektöründe ilklere imza atan fabrika tekrar açılamadı.
[box_light]Sonuç mu?[/box_light]
Bugün ki hükümet üyelerinin gururlanarak söylediği tüm işler, 3.köprü, demiryolu hatları, yerli uçaklar vs zamanında Nuri Demirağ tarafından devlete en az zarar gelecek bir maliyette ve tamamen yerli bir biçimde yapıldı. Dönemin bürokratları ve siyasileri Nuri Demirağ’ın önüne taş koymasalardı belki de Boğaziçi Köprüsü açılmak için 42 sene beklemeyecek, uçak ve demiryolu sektöründe dışa bağımlılık bu kadar olmayacaktı. Bu nedenle neyi ördün, hiç bir şey örmüş filan değilsin diyerek Cumhuriyet döneminde yapılanları küçük görmek yerine ne kadara, kime, nerede ördün sorusunu sormaktır akıl karı olan.
[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]
- http://nuridemirag.com/
- http://nuridemirag.com/nuridemiragkimdir.pdf
- http://www.cankaya.edu.tr/duyuru/nuridemirag.php
- http://www.youtube.com/watch?v=rusob_BL3iA
muhammet kapukaya
Sayin özyurt yazilarinizi fevkalade dikkatle takip ediyor ve son derece egitici buluyorum.egitici yazilarinizdan dolayi size tesekkur ediyor ve basarilar diliyorum