Birçok fertlerin tesadüfen yan yana bulunması keyfiyeti, kendilerine organize olmuş bir kalabalığın karakterini vermez. Belli bir maksatları olmaksızın bir alanda toplanmış binlerce kişi, asla bir psikolojik kitle teşkil etmez. Kitle durumuna gelebilmek için bazı uyarıcı (tembih edici) etkenlerin bulunması lazımdır.
Dünya tarihine baktığımızda kitleleri toplum haline getiren bu uyarıcı etkenlerin çoğunu savaşların oluşturduğunu görebiliriz. Çünkü savaşlar her ne kadar kâğıt üstünde iki devlet arasında olsa da savaşan kitlelerdir ve bu kitlelerin ortak amacı, yani savaşı kazanmak, onları birbirine kenetlemekte, ortak ideallerin ve milli bir ruhun oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Türkiye tarihine baktığımızda bu amaca hizmet eden iki savaş olduğu söylenebilir; Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı. Ancak derinlemesine baktığımızda bugün ki Türk toplumunun oluşmasında Çanakkale Savaşı’ndan çok Kurtuluş Savaşı’nın daha büyük bir etken olduğunu söylemekte fayda var. Kurtuluş Savaşı ile birlikte Türk toplumu ortak ideali olan bağımsızlık hedefi etrafında kenetlenmiş ve emperyalizm bu savaşla birlikte ilk yenilgisini almıştır. Çorabı bile halktan alınıp düzenlenen TBMM ordusu, 30 Ağustos ile son kale olan Anadolu topraklarını kurtarmıştır ve belki tarihimizde ilk defa insanlar bir takım siyasilerin çıkarları için değil kendi gelecekleri, daha doğrusu gelecek neslin gelecekleri için mücadele etmişlerdir. Bu nedenle bu zaferi sadece bir savaşın kazanılması olarak yorumlamak son derece yanlıştır çünkü bu zafer sonrası kurulacak olan devlet, yapılacak olan devrimler ve yeni bir toplum yapısı tam olarak bu zafer üstüne oturtulmuştur. Bu bakımdan incelendiğinde günümüz Türkiye’sinin temelini 30 Ağustos Zaferi teşkil eder. Bu nedenle 30 Ağustos’un önemini gelecek nesle doğru bir şekilde aktarmamak Türkiye’nin temeline dinamit koymakla eşdeğerdir. Bu noktada da eğitim sistemine büyük görev düşmektedir. Tıpkı Mustafa Kemal’in söylediği gibi; “Bu noktaya kolay gelmedik. Öğretmenlerimiz, şairlerimiz, yazarlarımı, uğradığımız felaketin bir daha yaşanmaması için o kara günlerin sebeplerini, nasıl kan ve gözyaşı dökerek kurtulduğumuzu, en doğru, en güzel şekilde anlatacaklardır.” 30 Ağustos’u Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkması, toplumun sinesinden bir ordu yaratması ve meclisi kurması ve böylece savaşı kazanarak düşmanı denize dökmesi olarak yorumlamak basit olmakla kalmayıp gelecek nesillerin bu zaferi basit bir zafer olarak görmesine yol açmaktadır. 30 Ağustos’un layık olduğu vecihle kutlanması gelecek nesillere milli bir ruh aşılmakla kalmayıp, yapılan devrimlerin, milli egemenliğin ve Türk toplumu kavramının var olmasını sağlayacaktır. Belki de bu nedenle son yıllarda türlü bahanelerle milli bayramların kutlanması iptal edilmekte, bu bayramların öneminin gelecek nesle aktarılmasında yanlış eğitim sistemi ile engel olunmaktadır. Bu tip uygulamalarla Türk toplumunun, onu ve devletin yapısını oluşturan devrimlerin temeline dinamit konulmaktadır. Son yıllarda toplumu kutuplaştırıcı politikalara verilecek en güzel cevap etkin bir şekilde başta 30 Ağustos olmak üzere milli bütünlüğümüzü sağlayan ve hatırlatacak olan milli bayramların hak ettiği şekilde kutlanmasıdır.
NOT: Başta Mustafa Kemal olmak üzere, insanın sahip olduğu en önemli varlığı yani hayatlarını daha iyi bir gelecek için feda etmiş ve hala feda etmekte olan aziz şehitlerimize şükranlarımı sunuyor, Allah’tan rahmet diliyorum.