Takvimler 16 Temmuz 1979’u gösterdiğinde kimse bunun Irak için bir dönüm noktası olacağının farkında değildi. Annesinin doğurmak dahi istemediği, üvey babası ile şiddetle tanışmış, aşırı milliyetçi biri olan Saddam Hüseyin kısa zamanda politik kariyerinde zirveye ulaşmıştı. Bu tarihten itibaren Irak üzerinde tek başına hakimiyet kurmaya başlayan Saddam Hüseyin asker kökenli dayısının etkisiyle, toplum üzerinde korku yaratan aşırı milliyetçi düşünce yapısıyla Irak’ı yönetmeye başladı. Bunda da başarılı olduğu söylenebilir, hatta kimi çevreler Saddam Hüseyin’i Hitler’den sonra gelen en kanlı diktatör olarak tanımlamaktadır. Buna rağmen ilk yıllarında toplumun Saddam Hüseyin’e büyük sempati duyduğu da söylenebilir.

Korkulan adam: Saddam Hüseyin

Korkulan adam: Saddam Hüseyin

Bunun neden ise Baas rejiminin etkisi ile birlikte ülkedeki tüm enerji sektörlerinin millileştirilmesi ve ekonomik ve sosyal anlamda bazı atılımlara imza atmasıdır. Her ne kadar sempati duyulan birisi olsa da, Saddam Hüseyin Ortadadoğu’da tek hakim güç olma gibi bir hevesi bulunan ve bu hevesi baskı, şiddet ve kanla olsa dahi gerçekleştirmeyi amaçlayan birisiydi. Bunu da ilk olarak 22 Eylül 1980’de başlattığı Irak-İran savaşında kanıtlamıştır. Devrim’in yarattığı karışıklıklardan yararlanmak, İran rejimini sindirerek bölgede hakim bir güç olmak ve diğer bir çok ekonomik, politik ve jeopolitik nedenler ile İran’a saldırı başlatmıştır. Irak birliklerinin sınırı geçmesiyle başlayan savaş, Saddam Hüseyin’in tahmin ettiği gibi kısa bir sürede zaferle sonuçlanmamış; sekiz yıl sürecek ve sonucunda iki tarafında kaybedeceği bir savaşın sonucu bir milyon kişinin ölümüne, Irak ekonomisinin ciddi anlamda bozulmasına ve uluslararası ilişkilerde Irak’ın yalnızlığa sürüklenmesine yol açmıştır. Askerlik ile ilgili hiçbir tecrübesi bulunmayan biri olan Saddam Hüseyin’in başlattığı bu savaş, Irak’ta huzurun, barışın ve düzenin bozulmasına yol açtı. Devrim sonrası İran’da yeni kurulan rejimden hiç hazzetmeyen ABD, savaş boyunca Irak’ı destekleyen bir politika izledi. Çeşitli kanallardan Irak’a silah yardımı yapan ve nakit akışı için borç sağlayan ABD bununla yetinmeyip, Irak’ın biyolojik ve kimyasal silahlar üretmesine yardımcı oldu. Bu dönemde  ABD ticaret kurulu, Amerikan şirketlerine Irak’a şarbon ve böcek ilacı satma izni verdi. Şarbon ilaçları biyolojik silahlar yapımında, böcek ilaçları ise kimyasal silah yapımında kullanıldı ve bu silahların İran üzerinde denenmesi yüzlerce sivil ve askerin ölümüne yol açarak, Saddam’ın korkulan lider imajını perçinleyedi.  Ayrıca tıpkı Amerika gibi savaş boyunca İngiltere ve Fransa,  benzeri silahları Irak’a satacak daha sonraları bu silahların varlığından ötürü Irak’ı işgal etme pişkinliğini göstereceklerdi.

Halepçe Katliamı

Halepçe Katliamı

[box_dark]Halepçe Katliamı[/box_dark]

60’lardan bu yana isyan halinde olan Kürtlerin İran- Irak savaşında İran’dan taraf olması, gücünü korku ve baskıdan alan Saddam Hüseyin için affedilmezdi. Bu nedenle Saddam Hüseyin’in emriyle 16 Mart 1988’de ABD, İngiltere ve Fransa’nın üretilmesinde yardımcı olduğu kimyasal gaz bombaları nedeniyle Halepçe’de çoğu kadın ve çocuk olmak üzere Halepçe sakinleri, İran kuvvetleri ve bölgesel yönetimin ordusu Peşmerge kuvvetleri ile birlikte 5.000’den fazla insan yaşamını yitirdiği, 7.000’den fazla insanın da ağır yaralandığı tahmin ediliyor. Hiroşima ve Nagazaki’de olanlar 43 sene sonra Irak’ta vukû bulmuş ve Halepçe Katliamı insanlığın yüz karası olarak tarihe geçmiştir. 1 Mart 2010 tarihinde Irak Yüksek Ceza Mahkemesi Halepçe Katliamı’nı soykırım olarak tanımladı ve bu katliam ile birlikte Irak’ta etnisitiye dayalı ayrışma hız kazandı. 2004’te CIA’de araştırmacı olarak görev yapmış olan Prof. Stephen Pelletier tarafından hazırlanan rapora göre; zehirli gazların İran’a ait olduğu açıklandı. Bu raporun aksine İran-Irak savaşı boyunca tüm ajanslar kimyasal silah kullanan tarafın Irak olduğunu, İran’ın hiç kimyasal silah kullanmadığını teyit etmişlerdir. Gerçekte silahları kimin kullandığının önemi olmamakla birlikte, silahı tutan değil silahı veren el ve bu katliama göz yuman çevrelerdir suçlu olan.

[box_dark]Körfez Savaşı[/box_dark]

Irak'ta silah denetçileri

Irak’ta silah denetçileri

1988’de biten yıkıcı bir savaştan sonra Irak, ekonomisindeki gedikleri Kuveyt’in zengin petrol yatakları aracılığıyla gidermek için 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti. 10 senelik iktidarında ikinci savaşına giren Saddam Hüseyin idaresindeki Irak’ın başlattığı bu savaş, borcu borç ile kapatmak olarak tanımlanabilecek bir hareket. İran-Irak savaşının aksine dünyadan büyük tepki alan Irak’a, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi işgali kınama yayınlamış ve çekilmesi için ültimatom vermiştir. Müteakibindeyse, 6 Ağustos 1990’da aldığı karar ile birlikte Irak’a ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlamıştır. Buna karşılık Saddam Hüseyin, Kuveyt’in Irak’ın doğal bir ili olduğunu söyleyerek Kuveyt’in ilhak edildiğini açıkladı. Buna cevap olarak ise Güvenlik Konseyi Irak’ın Kuveyt’den çekilmesini sağlamak amacıyla gereken tüm yöntemlerin, askeri müdahale dahil, kullanılmasına dair yetki verdi. Bunun üzerinde başını ABD’nin çektiği Birleşmiş Milletler koalisyonu 17 Ocak 1991’de Irak’ı havadan bombalamaya başladı. Bunu 24 Şubat kara harekâtı izledi ve nihayetinde 27 Şubat 1991’de Irak çekilmeye başladı.  3 Mart 1991’de ise Irak ateşkes koşullarını kabul etti ve barış görüşmeleri başladı. [pullquote_right]Şunu belirtmekte fayda var; kriz boyunca Irak tarafından gelen tüm barış tekliflerine karşılık ABD yönetimi, Irak ile müzakere yapmama politikasını değiştirmedi.[/pullquote_right] Kuveyt Krizi ve Körfez Savaşı, Irak ve Saddam Hüseyin için bir milat olduğu söylenebilir. Bu kriz ile birlikte başta ABD olmak üzere batılı devletlerin sırtını çevirdiği Irak’ta, toplum baskıcı bir düzen ve bozulan ekonomik nedenler dolayısıyla patlama noktasına gelinmiş, Irak siyasal arenada yalnızlığa itilmiştir. Ancak beklenenin aksine, tıpkı İran- Irak savaşında olduğu gibi, Körfez Savaşında da düşmesi beklenen Saddam Hüseyin iktidarını korumayı başarmış, halk üzerindeki egemenliğini korumuştur.  Ancak tıpkı çekirge örneğinde olduğu gibi İran ve Körfez savaşlarından iki kez zıplamayı başaran Saddam, üçüncüde  batılı devletlerin avucuna düşecektir. Körfez Savaşı’nın bir diğer önemi ise 60’lardan beri isyan halinde olan ve Halepçe ile katledilen Kürtler’in batılı devletler tarafından güvenlik altına alınmasıdır. ABD ve İngiltere’nin girişimiyle isyan halinde olan Kürtleri korumak amacıyla 36.Paralelin kuzeyinde, Şiileri korumak için ise 32. Paralelin güneyinde Irak uçaklarına yasak bir bölge oluşturuldu. Genel olarak bakıldığında Saddam’ın laik Arap milliyetçiliğine dönüşen katı rejiminin laik yönü, ülkede çoğunlukta olan Şiileri, Arap milliyetçisi yönü ise kuzeydeki Kürtleri rejime karşı hasmane bir tutum sergilemeye yöneltmiştir. Irak fiziki anlamda parçalanmaya başlamıştı artık.

Ortadoğu'da ABD etkisi

Ortadoğu’da ABD etkisi

[box_dark]2003 ABD İşgali[/box_dark]

Tarihler 11 Eylül 2001’i gösterdiğinde kimse -hatta bu tarih ile birlikte anılan Usame Bin Ladin ve El Kaide bile- bu tarihten itibaren dünyanın bir daha eskisi gibi olmayacağını tahmin edememişti. Sorumluluğunu El Kaide örgütünün lideri olan Bin Ladin’in üstlendiği 11 Eylül saldırıları sonucunda terörle mücadele konusunda yeni bir politika izlemeye başlayan ABD, bu anlamda ilk adımını Afganistan’ı işgal ederek attı. Türkiye’nin de dahil olduğu Nato koalisyonu El Kaide’yi yok etmek amacıyla giriştiği bu harekâta halâ devam ediyor. 13 Eylül 2002’de ise ABD başkanı Bush dünya liderlerini Irak’ın yarattığı ağır ve yok edici tehdit konusunda uyardı ve bu konuda harekete geçilmesi çağrısında bulundu.  ABD’nin Afganistan’dan sonra Irak’ı da tehdit olarak algılamasının altında yatan sebep ise, 11 Eylül’den sonra yeniden şekillendirdiği terör ile mücadele politikasıdır. Bu politika gereği El Kaide’yi düşman olarak tanımlayan ABD, biyolojik ve kimyasal silahların varlığı, bu silahların terör örgütlerinin eline geçme ihtimali ve ABD’ye karşı kullanılması riski, ayrıca Saddam Hüseyin’in El Kaide’ye destek verdiği gibi iddialarla Irak konusunda harekete geçti. Şubat 2003’te Bush “Irak’ta bir diktatör  Orta Doğu’ya hakim olmasını ve medeni dünyayı sindirmesini sağlayacak silahları üretip gizliyor ve biz buna izin vermeyeceğiz” dedi.  90’lar da Irak ile ilgili bilgi toplamakla yükümlü olan Robert Baer, ABD’nin iddia ettiği gibi Irak’ın terör örgütlerini ABD’ye karşı desteklemesini ve biyolojik-kimyasal silahlara sahip olması konusunda şöyle bir açıklama yaptı:

“Elimizde ne var ne yok söyleyeyim, elimizde bilgi filan yoktu”.

Ayrıca CIA’de çalışmış olan Mel Goodman ABD’nin iddiaları şu sözleri söyleyerek çürütüyor:

“Elimizdeki sağlam istihbarata dayanarak söylüyorum ki, Irak biz işgal etmeden önce terörizm haritasının bir parçası değildi. Bin Ladin ile Saddam Hüseyin düşmandı . Bin Ladin Saddam Hüseyin’i bir kafir ve sosyalist olduğunu söyledi. Bu ikisi iktidar için çarpışan bir bireydi ve Saddam Hüseyin, El Kaide’nin Irak’ta istediği gibi at koşturmasını engellemek için gerekli adımları atmıştı”.

ABD’nin Irak’ın işgalini yasal bir zemine dayandırmak için hazırladığı istihbarat raporları ise 3-4 hafta gibi kısa bir sürede hazırlanmış ve Bush yönetimi bu rapor üzerinde çeşitli oynamalar yaparak, başta dünya kamuoyu olmak üzere, Amerikan kamuoyu ve senatosunu manipüle etmiştir. Bu bağlamda işgal başlamadan önce ABD’nin dünya kamuoyununa açıkladığı ithamlar, iddialar ve suçlamaların asılsız olduğu bir gerçek. Bu durum aklı şu soruya yöneltiyor; işgalin altında yatan temel sebep neydi ?. Bu sorunun net bir cevabı olmamakla birlikte, kimi çevreler cevap olarak Büyük Ortadoğu Projesini işaret ediyor. Bu konuda çeşitli tartışmalar süredursun, bu sorunun cevabını sorunu yaratanlarda gizli olduğu yadsınımaz bir gerçek. ABD’nin baskısı sonucu Birleşmiş Milletler ile Irak arasında  Kuveyt Krizi döneminde başlayan 12 yıllık görüşmeler  17 Mart 2003’de İngiliz temsilcisinin diplomatik sürecin son bulduğun açıklamasıyla sona erdi. Bir çekirge misali Saddam’ın avuçlarına düşmesi yakındı. Artık Irak’ta hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, eskisi gibi yaşanmayacaktı.

Not: Irak ile ilgili serinin son yazısında Irak’ta işgalin ve sonrası ve şimdiki durum ele alınacaktır.

Not 2: Irak savaşının iç yüzünün incelendiği ve yazımda da kullandığım İfşa: Irak Savaşı Belgeseli linki : 

http://www.youtube.com/watch?v=ZqOOTess1DI

Leave a Reply