“ Sosyal sınıflar toplumun objektif varlığı içindedir. Sınıf ayırımları herhangi bir grup insan, bir örgüt, bir sosyal hareket tarafından yaratılamaz. Toplum yapısı oluşturur çeşitli sınıfları. Onun için sınıfları ve sınıf mücadelelerini reddediyoruz demekle ne sosyal sınıflar, ne de aralarındaki mücadele ortadan kalkar. Toplumda bu ayırımlar ve bu ayırımlara paralel olarak toprak dağılımında, gelir bölüşümünde, vergi yükümünde büyük adaletsizlikler varken ve bir sınıfın –burjuvazinin- ve bir sistemin –kapitalizmin- ideolojisinin savunulmasına sonsuz özgürlük tanınıp, işçi ve müttefiki emekçi sınıfların ideolojisine –sosyalizme- baskı ve şiddet yöntemleri uygulanırken, birlik, huzur ve özgürlüğün objektif gerçek şartları oluşturulmadan politik demagoji ve baskı ve şiddet yöntemleriyle bir sonuç alınamaz. Biz sosyalistler bu objektif şartların oluşturulmasından yanayız, onun için de gerçek birlik, huzur ve özgürlüğün savunucusu biziz.”
Behice Boran
13 Şubat 1961’de başladı umut dolu yolculuk. 12 sendikacının bir araya gelerek kurmuş olduğu parti, Türkiye solunun mecliste temsil edilmesi anlamında bir ilk olmayı başarmıştı. Sosyalistler açısından önemli bir çıkış yakalanmıştı fakat yeterli değildi, tam anlamıyla sosyalist parti kimliğine kavuşması için biraz daha zaman gerekecekti. Parti, örgütleriyle çıktığı yola Mehmet Ali Aybar’ı genel başkan olarak bünyesine alınca asıl yolcuğuna çıkmış sayılacaktı. Aybar’ın başkan seçilmesiyle işçi sınıfı öncülüğünden bahsedilmeye başlanmış, gerçek bir sosyalist parti olma yoluna girilmiştir. TİP önemli amaçlarını başlıca; üretim araçlarını devletleştirmek, sanayi kollarını devlet eliyle, devlet malı olarak kurmak, işletmek ve topraksız köylüleri ileri teknikle donatarak toprak sahibi olmasını sağlamak, kafa işçiliği ve kol işçiliği arasındaki ayrımları kaldırmak (halkı kültürel anlamda bilinçlendirmek), işsizliğe son vermek, emeğe göre gelir ilkesini hakim kılmak ve bağımsız bir politika izlemek olarak görmüştür. Ortaya koyduğu güçlü sınıf siyasetinin yanına, Kürt Sorununa dair önemli tespitlerini ve çözüm önerilerini de ekleyebilmiştir. Hakim sınıfların Kürt halkı üzerinde uyguladığı asimilasyon politikasını dile getiren TİP, Doğu’nun öteki bölgelere göre geri kalmışlığını, hükümetlerin bilinçli olarak güttükleri ekonomik ve sosyal bir politika sonucu olarak değerlendirmiş, Doğu Sorunu’nu bölgesel bir kalkınma planı olarak ele almanın hakim sınıf iktidarların elini kuvvetlendirmekten başka bir şey işe yaramayacağını görmüş, Kürt ve Türk sosyalistlerinin parti içinde faşizme ve burjuva ideolojilere karşı omuz omuza çalışması gerektiğini vurgulamıştı.
Partinin sınıf siyaseti ve Kürt sorununa dair yaklaşımı ilgiyle karşılanmış, hızlı bir örgütlenme sürecine girilmiş ve yazarlar, akademisyenler, sanatçılar partili olmuşlardı. Örgütlenme süreci devam ederken, yaklaşan seçim için çalışmalar da yapılıyordu. 1965 seçimlerinde 52 ilde, 276 000 oy alan TİP, meclise 15 milletvekiliyle girmeye hak kazanmıştı. Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan, Tarık Ziya Ekinci, Behice Boran 15 milletvekilinin içindeki isimlerdi.
TİP’in yasa teklifleri ve 1967 bütçesini eleştiren konuşması Türkiye toplumunun sağlıklı bir analizi ve 1971 Darbesi’nin habercisi olması açısından önemliydi. Özellikle İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın mecliste konuşulması sırasında TİP’in önerileri gerçek bir çözüm içeriyordu fakat dört yıl boyunca mecliste siyaset yapan TİP’in çabaları, gerici AP iktidarı tarafından baltalanacaktı. TİP’in parlamentodaki çabalarının işlevsizleştirilmeye çalışılması solda ikilem yaratacak, Türkiye’nin gelişmesi ve ilerlemesi parlamentarizmle mi yoksa reformları gerçekleştirebilecek gerçek bir devrimci yapı ile sonuçlanacak sorularını gündeme getirmişti. TİP’in önündeki engeller, mücadele alanını parlamentarizmden, parlamento dışı muhalefet alanına taşımaya başlamıştı. Devrimi yapacak kesimin zinde güçler olarak nitelenen askerler, aydınlar, işçiler, topraksız köylüler olması gerektiğine işaret ediliyordu. Türkiye’de sol farklı yorumlara açılırken, TİP’teki ayrımlar da belirginleşmeye başlıyordu.
Doğan Avcıoğlu ve Yön Dergisi açıktan TİP’e karşı tavır alıyor, Mihri Belli Türkiye’de sosyalist iktidardan ziyade önce demokratik devrim olmalı diyor, işçi sınıfının tarihsel varlığını reddediyordu. Mihri Belli ve çevresi TİP tarafından başlatılan “NATO’YA HAYIR” kampanyasına bile karşı çıkıyordu. TİP içindeki sesler hızla ayrışırken, Çekoslovakya’da iktidara gelen Dubçek rejimine karşı Sovyetler ülkeyi işgal ettiğinde, Mihri Belli’nin işgali savunması ise ilginç bir tezat oluşturmuştu. Behice Boran ve Mehmet Ali Aybar ise işgale sonuna kadar karşı çıkmıştı.
1969 seçimlerine gelindiğinde ise TİP’in oyları düşmüş, seçim sisteminin değişmesiyle meclise ancak iki milletvekili girebilmişti. Bu durum Mehmet Ali Aybar’da hayal kırıklığı yaratmış ve başkanlıktan istifa etmiştir. 1970’de yapılan 4. Büyük Kongre’de Behice Boran genel başkan olmuş, kongreden hemen sonra “Faşizme Hayır” kampanyasını başlatmıştır. Basın bildirisinde, faşizmin parlamenter kılığa büründürülmesi veya üniforma giydirilmiş şekilde emekçi halkın varlığını tehdit ettiğini ortaya koymuş ve ne yazık ki tespitlerinde yanılmamıştır; çünkü 12 Mart kapıyı çalmış, ülkeden elini eteğini asla çekmemiş ve 12 Eylül’ü getirmiştir kuşaklara.
12 Mart faşizminden TİP’e düşen pay, partinin kapatılması ve üyelerinin tutuklanması oldu. Bir devri kapattığını sananların unuttuğu önemli bir gerçek vardı ki, ülkenin nesnel koşulları sol birikime açıktı. Türkiye baskıcı bir dönemden geçtiği kadar, 78 dönemine giriyor, toprak işgalleri, boykotlar, grevlerle sarsılıyordu. ’80 darbesi bir kuşağı yok etmiş gibi görünse de, devrim yürüyüşü asla bitmeyecek bir gerçeklik olarak sürüyor…
[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]
- “Türkiye’nin Demokrasi Tarihi” Tevfik Çavdar (İmge Kitabevi)