“Babanızın öz adıyla hitap ederek Halide Mişon mu desem? Müslüman adıyla yad ederek Halide Edip mi desem?… Meşrutiyet’te sizi sahneye çıkartanlar birer birer mezara girdiler… ama sizi evinizden içeri sokmak bile mümkün olmadı… Ah hele sizi cephedaşınız kaytan bıyıklı Mehmetçiklerden dinlemeli… Mebusluk mu istiyordunuz, vekillik mi? Yoksa mazaallah daha büyük bir şey mi? Hacm-i istiabından fazla yolcu almaktan tevessua uğrayan gönlünüzde kim bilir ne aslanlar yatıyordu!”

Yusuf Ziya’nın İkdam gazetesine Halide Edip ile ilgili yazdıkları, Milli Mücadele’ye katılan kadınların devlet yönetimine alınmaması altındaki nedenleri gözler önüne sermektedir. Kadınların siyasal haklarını kullanmaları için henüz hazır olmadıkları iddiasıyla, kadınlara ulus için asker ve vatandaş yetiştirme görevleri yüklenmiştir. Türk modernleşmesinde cinsiyet rejiminin kadınlık-erkeklik değerleri üzerinden inşasını incelemeye devam edeceğimiz bu yazıda, önemli bir figürle tanışacağız: Halide Edip Adıvar. Yıllarca Amerikan mandasını savunduğu gerekçesiyle siyasetten uzaklaş(tırıldığını) ve Türkiye’den uzaklaştığını okuduğumuz, düşündüğümüz, dinlediğimiz Milli Mücadele döneminden sonra gözden düşen bir kadının yaşadıklarını Türk modernitesinin kadına bakışı çerçevesinde değerlendireceğiz.

[box_dark]Kadın Hakları Savunusu[/box_dark]

Hülya Adak, Halide Edip romanlarında kadınların erkeklerle eşdeğer olabilmesi için aristokrat ve iyi eğitimli olmasını şartının koşulduğuna dikkat çekmiştir. Kadın kahramanlar; akıllı, bilgili, milli ahlaka bağlı, namus ve iffetine, ailesine düşkündür. Romanların çoğunda görülen erkek anlatıcı empati sahibidir ve kadınların dramını büyük anlayışla anlatmaktadır. Ama bu empati metni feminist kılmaz. Erkek figür ideal kadın dışında diğer kadınlara acımaz. Ateşten Gömlek romanı kadınsılıktan uzaklaşan, erkekler dünyasına kabul edilen kadını olumlamaktadır.

Hülya Adak, Halide Edip romanlarında kadınların erkeklerle eşdeğer olabilmesi için aristokrat ve iyi eğitimli olmasını şartının koşulduğuna dikkat çekmiştir. Kadın kahramanlar; akıllı, bilgili, milli ahlaka bağlı, namus ve iffetine, ailesine düşkündür. Romanların çoğunda görülen erkek anlatıcı empati sahibidir ve kadınların dramını büyük anlayışla anlatmaktadır. Ama bu empati metni feminist kılmaz. Erkek figür ideal kadın dışında diğer kadınlara acımaz. Ateşten Gömlek romanı kadınsılıktan uzaklaşan, erkekler dünyasına kabul edilen kadını olumlamaktadır.

Halide Edip kadın örgütlerinde aktif olarak yer almamış, Türk Ocağı gibi dönemin milliyetçi ve elitlerin siyasal örgütlerine katılmıştır. İpek Çalışlar, Halide Edip’in kadın hakları savunularında bulunduğunu ifade etmektedir. Kadın hakları tartışmaları içinde İstanbul kadınlarının yeterince mücadele etmediği ve Cumhuriyet’in bağımsızlık mücadelesini desteklemedikleri iddiasına karşı çıkan bir kadındır Halide Edip. 1924’teki aile hukuku ve medeni yasa tasarısına görüş oluşturmak için Nezihe Muhittin’in Türk Ocaklarında yaptığı, sadece kadınların alındığı toplantının “İstanbullu moda düşkünü kadınların gürültülü, intizamsız toplantısı” başlığıyla gazetelerde aşağılanmasına karşın, toplantıyı Halide Edip savunmuştur. Kadınların politik kararlara katılması adına yine kadınlarca düzenlenen bir organizasyona medyanın bakışını yansıtan bu manşet, kadınları oy vermek için yetersiz bulan bir zihnin ürünüdür. Halide Edip, “Çaylara gitmek, modaya meraklı olmak, hatta dans etmek bir kadının memleketine ait meselelerde ciddi düşünmeyeceğini ifade etmez. Memleketin bütün yükünü aziz omuzlarında taşıyan taşra kadınının çoğunluğunun menfaat ve hakkını da şehirlerdeki kadınlar inceleyecek ve savunacaklardır diyerek intizamsız görülen kadınların siyaset konuştuğu bu toplantıyı savunmuştur. Bu toplantıda oluşturulan komisyon aile hukukuyla ilgili araştırmaları sonucunda İsveç Medeni Kanunu uygun bulmuş, kanunu çevirisiyle birlikte Meclise sunmuş ancak bir yanıt alamamıştır. Serpil Sancar esas alınan İsviçre Medeni Kanununun “muhafazakar ve erkek aile reisi odaklı” olduğunu belirtmektedir.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşundan sonra verdiği bir beyanatta Halide Edip; “Kadınlara intihab hakkın vermeyen partilerin hiçbirine taraftar olmadığını” açıklamış, bu açıklama siyasetten uzaklaş(tırıl)masına neden olmuştur.

Halide Edip’in hastabakıcılık, onbaşılık yaparak Milli Mücadele’ye katılması, onun iktidar mücadelelerinde cinsel malzeme olmasını engellememiştir. 1925’te Takrir-i Sükun Kanunu’nu diktatörlük olarak tanımlaması, siyasi görüşlerinin benimsenen politikaya ters düşmesi Halide Edip’in gazeteciler tarafından aşağılanmasına neden olmuştur. Mahmut Esat Bozkurt’un “Bayan Halide Edip, Atatürk’e yol gösteriyor, elinin hamuruyla erkek işine karışacağına, edebiyatıyla ve o güzelim romanlarıyla meşgul olsaydı herhalde daha iyi yapar, memleket ve millete daha faydalı olurdu.” ifadesi, kamusal hayatı yalnızca erkeklere atfeden bir cinsiyet rejiminin, ulus-devlet yapılanmasıyla harmanlandığını göstermektedir. Milli Mücadele’nin önde gelen figürlerinden birinin kadın olması, birlikte mücadele ettiği erkek yoldaşlarınca kabul edilmemiş ve Halide Edip hakaretlere maruz kalmıştır. Yabancı ırktan olduğu vurgulanmış, Yahudi kökeni masaya yatırılmıştır. Halide Edip’e yönelik eleştiriler siyasal düzeyde değildir, cinsel kimliğine yöneliktir. Orhan Seyfi Milliyet gazetesinde, “Halide Edip Hanım gibi hem erkek hem dişi bir mahluk bu kadar alakasızlığa tahammül edebilir mi? Ne yalnız kadınlık ne de erkeklik işlerinin tatminiyle kanaat edemeyen bu erkek-kadını kayıtsızlık çıldırttı.” diyerek eleştirilerin niteliğini ortaya koymuştur.

Halide Edip'in, ulus-devletin kurucusu sayılan askerlerden biri olması onun erkek vatandaşlarla eşit görülmesine yetmemiştir.

Halide Edip’in, ulus-devletin kurucusu sayılan askerlerden biri olması onun erkek vatandaşlarla eşit görülmesine yetmemiştir.

Halide Edip bu eleştirilerin ve hükumette tek bir kadına bile yer verilmemesinin yarattığı hayâl kırıklığına rağmen “Geleceğin Türkiyesi kadınlara oy hakkının gerçekleştiği bir ülke olacak” demiş ve kadınlara oy hakkı tanıma yetkisinin ilerici erkeklerin elinde olduğunu vurgulamıştır. Ancak bu yetkinin erkeklerin elinde olmasına dair doğrudan bir şikayette bulunmamıştır. Kadınların özgürlük hareketinin feminist hareketin bir parçası olarak gelişmediğini, Türkiye’nin özgürleşmesinin bi parçası olduğunu ifade etmiştir. Halide Edip, feminizmi savunmamış, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olmasını Türkiye’nin değişiminin bir parçası olarak görmüştür. Diğer bir öncü kadın olan Nezihe Muhittin’le kadın hakları konusunda ortak ilişkiler kurmamıştır. Halide Edip, kadın hakları savunucusu olan Nezihe Meriç’le görüşmemiş ve ortak siyasal hedefler belirlemeye yanaşmamıştır. Bizce, bu durum Halide Edip’in erkek müttefiklerince birlikte kalabilmek ve onlar tarafından onaylanabilmek için kadın hakları savunucuları ile ilişkilerden uzak durarak konumunu koruduğu anlamına gelmektedir.

 Halide Edip çok partili hayata geçişle birlikte Demokrat Parti kadrolarından aday gösterilmiş ve İzmir’den bağımsız milletvekili seçilmiştir. Geçe gelen bu milletvekilliğini Serpil Sancar “sembolik” saymış ve bu milletvekilliğiyle Cumhuriyet’in kadın devrimin bir gelişme sağlamadığını, tersine öncü kadınları siyasal çatışmalarda ilk harcanan kesim olduğunu gösterdiğini belirtmiştir. Halide Edip’in yaşamı, Türk modernleşmesinin cinsiyetçi boyutunu kanıtlamaktadır.

NOT:Yazıda adı geçen, güçlü bir kadın hakları savunucusu olan Nezihe Muhittin’in yaşamı ise Kültür-Sanat Birimi yazarı Setenay Kaya tarafından incelenecektir.

Leave a Reply