Bir Bandierra Rossa’nın Hikayesi: Antonio Gramsci

Francesco, İtalya’nın güney sahilinde bulunan Gaeta’da 1860 yılında bir yerel güvenlik gücü albayının beşinci çocuğu olarak dünyaya gelir, avukatlık eğitimine başlamışsa da babasının ölümüyle yarıda bırakır ve nihayetinde tapu sicil memuru olarak çalışmaya başlar.Görev yeri Ghilarza’da zengin toprak sahibi bir aileye mensup Giuseppina ile tanışır ve tüm itirazlara rağmen evlenirler. Aile üç çocuk sahibi olur ilkin ve Sardinya’nın Ales kasabasına taşınınca da büyük kardeşlerine ve  daha sonra doğacak üç küçük kardeşine adının gölgesinde pek de yer bırakmayan Antonio doğar; tarih 22 Ocak 1889.family_gramsci_1930s

Yarı feodal ekonomik düzenin hakim olduğu ve İtalya’nın birleşme (risorgimento) ve modernleşme sürecinde de hep geriden gelen Güney’in temsili Sardinya adasında, küçük burjuva bir ailede doğan Gramsci’nin çocukluk hatıralarından fazlasını getirmiştir ona, ne var ki bu ada. Kurumsal ve siyasal karmaşıklığı, dil farklılıkları, eğitim düzeyi düşüklüğü ve ekonomik gelişmemişliği ile İtalya’nın toplumsal, kültürel ve ekonomik birliğinin en büyük ayak bağı olan Güney İtalya; sanayileşme sürecinde de daha çok ham madde ve bazı tarım ürünlerinin karşılanması ile anılır olmuş haliyle modern İtalya için oldukça kırsal bir portre çizmiştir. Bu durum hem küçük Gramsci’de gündelikçi işçi ve kiracı köylü mahrumiyetine ve ilk mülkiyet sorgulamalarına ilişkin bilinci oluşturmuş hem de uzun vadede artan sanayileşme ile iş ilişkileri ve iş gücüne ilişkin çözümlemelerinde temel oluşturmuştur. Gramsci’nin “bilinçlenme düzeyi” ne dair çalışmaları için de altyapı oluşturan Sardinya yılları ayrıca kendini ilk çalışmalarında da  “sınıf mücadelesinde güneyli köylü sınıfının kendine özgü yeri” ve “Güney Sorunu”   şeklinde belli edecektir.

gramsci-piccoloGramsci’nin bahsi geçen gölgesi şüphesiz teorik çalışmaları ve İtalyadaki sosyalist mücadeleye kattıkları üzerinden kurulacaktır ilkin. Ne var ki konu altı kardeşi gölgede bırakmak olunca aile yaşamındaki yeri ve iki temel ayrıcalığı öne çıkıyor  küçük Antonio’nun. Bu ayrıcalıklardan ilki yaşamı boyunca en büyük sorunlarının  başı olan kamburluğuna ilişkindir. Merdivenden  düşerek omuriliği zedelenen küçük Antonio bu kaza ile bir kambur edinmekle kalmamıştır. Zedelenme boyunun uzamasına engel olmuş ve Antonio’nun hayatı boyunca süren hastalıklı yaşamının temel sebebi şeklinde kaydedilmiştir.

Hastalıklı ve ayrıksı görünüşü evdeki ayrıcalığını, sokakta dışlanmaya ve dalga geçilmeye bırakıyordu. Davidson’a göre ise babasının beş buçuk yıllık hapishane sürecinde maddi durumu kötüleşen aile için salt sınıf sömürüsü olarak beliren koşullar küçük Antonio’da bir de toplumsal kültürle birleşmekteydi. Böylece Gramsci 1900’lerde akranlarının normal hayatlarından kaçıp, kulesine sığınmış ve bu durum da ona Davidson’un kaydettiği haliyle “adaletsizliği ve acımasızlığı toplumsal olarak çok iyi anlamasını sağlayan düş gücü, hassasiyet ve bolca yalnızlık” getirmişti.

Sardinya bölgesinin diline ek olarak iyi konuştuğu İtalyancası ve başarılı eğitim hayatı ise kardeşlerini gölgelediği bir başka nokta olarak beliriyor. Kendini ailesine külfet olarak gören Gramsci yazlarını tapu dairesinde çalışarak değerlendiriyor ve annesi için daha farklı bir konuma yükseliyordu ve bambaşka bir ayrıcalık sağlıyordu ona.

[box_light]Sosyalist Gramsci[/box_light]

1904 yılında Bugerru’daki maden işçilerinin çalışma saatlerinin değişmesi ile ilgili olarak başlattıkları grev üç madencinin öldürülmesi ile adaya örgütlü işçi mücadelesini taşımakla kalmamış bütün ülkeye yayılan İtalyan işçi sınıfı hareketinin en büyük grevine dönüşmüştür. Bir yıl boyunca bastırılamayan grevler silsilesi ve tetikleyicisi Bugerru Katliamı, on üç yaşındaki Gramsci içinse sosyalizmle tanışmanın ilk ciddi köşetaşlarıdır.  Kendisini okumalara veren Gramsci’nin lise yıllarını ise sosyalist çevrelerle kurduğu diyaloglar doldurmaktadır.  bu yıllarda tanıştığı radikal ulusalcı Raffa Garzia ise onun bu çevrelere ulaşmadaki anahtarı olmakla kalmamış Gramsci’nin ilk makalesini de yayın yönetmenliğini yaptığı L’unione sarda gazetesinde 26 Temmuz 1910 günü yayınlayan kişi olmuştur.

kanlica_12601299521911 yılında Torino’da Modern Felsefe bölümüne kaydolan Gramsci için bu yıl “Kızıl Yıllar”ın da başlangıcı olarak kabul görmekteydi. İlkin hocaları Umberto Cosmo, Arturo Farinelli ve Anniballe Patrore’nin teorik okumalarını gerçekleştiren Gramsci  sonraları sosyalist öğrencilerle yakınlaşmış ve Sosyalist Gençik Örgütü’nün yetkin üyeleri Togliatti,Tasca ve Terracini ile tanışmıştır. Bu ilişkiler üzerinden sol siyaset pratiğine dahil olan Gramsci 1913 yılının sonunda da PSI’ye katılmıştır. Bu gelişmeyle ilk çalışmalarının odağı olan Güney sorunundan ve özellikle Sardizm’den uzaklaşmış ve Torino sosyalizmine geçiş yapmıştır. Yine de Gramsci’nin partiye girdiği yıllarda karşılaştığı tartışmalar, onu bunun ayrımına varmakla meşgul edemeyecek kadar farklı ve sorunluydu; zira Avrupa bir savaşa başlamış ve İtalya’nın tarafsızlık konumu ise giderek yayılan savaş açısından çok da kalıcı bir hal almamaktaydı. PSI her ne kadar mutlak tarafsızlıktan yana tavır almış olsa da bu pasifist tavra eleştiriler büyümeye başlamıştı. Bun eleştirilerin en meşhuru ise kilit isimlerden birinden, Mussolini’den gelmekteydi. Mussolini’nin ilkin etkin tarafsızlık halini alan savunması zaman içinde savaş propagandasına dönmüş ve kısa sürede UIL’nin desteğiyle Fascio grubunu kurmuştur. Bütün  bu gelişmeler ise Gramsci’yi talihsiz bir biçimde etkilemiş ve onu “Savaş ve Sosyalist Görüş” başlıklı makalesi yüzünden savaş yanlısı yaftası ile baş başa bırakmıştır.

İlerleyen yıllarda savaş üzerinden kurulan ayrılıklar keskinleşmişti. Giderek kötüleşen ekonomi ve yaşam- iş koşulları ülke içinde ciddi bir siyasi boşluk yaratmaktaydı, PSI ise kendi tartışmalarından bu boşlukları doldurmaya yönelik herhangi bir adım atmamaktaydı. Bütün bunlara bir de Rusya’da Lenin  ve Bolşeviklerin gerçekleştirdiği devrim partiye yeni bir tartışma alanı ve ayrılıklar silsilesi eklemiştir. Gramsci ise parti içerisinde karşılaştığı yafta sebebi ve artan fiziksel rahatsızlıkları sebebiyle gelişmeleri dışarıdan takip etmeye çalışmış bir yandan da farklı bir alana yönelmeye başlamıştır: Kültür. Gramsci’nin kültüre ilişkin çözümlemeleri ise onu siyasal bilinç ve kültürü aynı eksende incelemeye itmiş ve bu çalışmaların da bir dizi taktiksel getirisi olmuştur. Bu doğrultuda eski kuşak PSI üyelerinin tutucu tavrını eleştiren Gramsci Ordine Grubu ve gene bu bağlamda çalışma yürüten “emek okulu” ile “sosyalist propaganda ve kültür okulu”nu kurmuştur. İlerleyen aylarda Rus devrimini daha detaylı inceleyen Gramsci, Lenin ekseninde bir devrim tahlili ortaya koymuş ve bu yorumlar Torino’lu işçilerce hızla benimsenmiştir. Bu dönem artık Gramsci için kültür eleştirmenliği ve gazetecilik yıllarının yerini devrim pratiğine adanacak yıllara bıraktığına delalettir. Gramsci_con_redazione_ordine_nuovo

Rusya’daki gelişmelerin sonucu olarak doğan Torino ayaklanmasının ise PSI’deki yaptırımı büyüktür. Baskılar ve Yerel kadroların tutuklanmasının ardından zayıflayan PSI’in Torino bölge sekreterliğine  seçilen Gramsci partiye ulusal katılımını da Floransa’da yapılan gizli bir toplantıda şube temsilcisi olarak gerçekleştirmiştir. Ne var ki Gramsci’nin PSI ile ilişkisi –ismi daha fazla anılır olsa da- daha da iyiye gitmemiş. Parti içerisinde yaşanan reformistlerin saf dışı bırakılması ve Komüntern’le ilişkiler noktasında ciddi fikir ayrılıkları Gramsci’yi de vurmuş  ve onu Bordiga ile ayrı bir komünist parti kurma fikrine yakınlaştırmıştır. Terrici’nin kitle partisi eleştirilerine ve “Roma Tezleri”ne destek veren  ve kendini PCI içerisinde bulan Gramsci daha sonraki süreçte Komüntern’in “birleşik cephe” eksenli eleştirileri ile bu tezlerden de uzaklaşmaya başlamıştır. Bu ikilemli süreç onu gene psikolojik bir buhrana sürüklemişken Moskova’ya görevlendirilmiş ve burada Julia Schucht ile tanışmıştır. Julia ile evlenen Gramsci’nin aile hayatına ilerleyen yıllar da iki de çocuk eklenmiştir. Julka_Schucht_Delio_Giuliano_Gramsci

Gramsci’nin hapishane yıllarından önceki sürece ise faşizm tahlilleri ve Bordiga ile kesinleşen fikir ayrılıkları damgasını vurmuştur. Faşizmi kiliseden köylere farklı halk kitlelerinden destek bulan çok boyutlu bir fenomen olarak özetleyen Gramsci için hep ayrıcalıklı konumu olan “taktik” meselesine bir de işte bu ülkede yükselen faşizm karşısında solun kendini savunması ve yeni taktikler geliştirme söylemi eklenmiş ve bu da Bordiga ile aralarını iyice açmıştır.

PCI içerisinde bu tartışmalar dönerken Mussolini parlamentoyu feshetmiş ve Nisan ayında bir genel seçime gitme kararı almıştı bile. Seçim sürecinde PCI terini, PSI ve Birleşik sosyalist parti’ye ittifak için yaklaştıysa da olumlu cevap alamamış ve her parti kendi adaylarını açıklamıştır. Konumunu yasallaştırarak güçlendirme peşindeki Mussolini seçimden 374 milletvekili ile çıkarken muhalefetin sadece 161 sandalye kazanabilmişti mecliste. Bu seçimlerde Veneto’dan aday gösterilen Gramsci  de seçilmiş ve parlamento üyesi olmuştur.

Ülke içinde faşizme rağmen bir araya gelemeyen sosyalistler ‘Aventine Bölünmesi’ olarak bilinen 100 muhalif vekilin oluşturduğu rakip bir parlamento ile bir araya gelse de uzun süren anlaşmazlıklar ortak eylem planı geliştirmelerini engellemekteydi. Bu süreçte sürekli faşizm tahlilleri yapan ve ortak grev çağrısında bulunan Gramsci, kendisine yönelen tehlike sebebiyle ailesi ile birlikte Moskova’ya kaçma kararı almıştı. Yine de Faşist yönetim Gramsci’den hızlı davranabilmiş ve ocak ayındaki ilk tutuklama müzekkeresini Haziran ayındaki müzekkere izlemiştir; Gramsci artık “iç savaşa teşvik, mülkiyete ve savaşa zarar vermekle” suçlanıyordu. Hapishanede giderek bozulan sağlığına aldırış etmeyen Gramsci kendini ‘yazı yazmaya ‘ adamıştır. 1933 yılına gelindiğinde defteri yoğun notlarla ve çevirilerle dolmuştu. İtalyan aydınları, İtalyan dili ve dil-bilim tarih çalışmaları ve halk edebiyatı hakkındaki makalelerinin haricinde Hegemonya kavramına ve işçi sınıfı kültürüne ilişkin sorunlara eğilmiştir. Siyasal önderlik ve örgütün doğası, “Amerikanizm ve fordizm”, “bunların hepsi risergimento”  ise siyasi ve felsefi teorinin içerisinde tartışılan notlarıdır.Ölümünün ardından kardeşinin çabalarıyla çıkarılan ve düzenlenen bu “Hapishane Günlükleri” parti içerisinde düşüncelerinin eleştirilmesine ve uzunca bir süre okunmamasına rağmen kendini gösterebilmiş ve bir çok teorik gelişmenin anahtar ismi olarak parlamasına kapı aralamıştır.

Sağlık durumunun yetkililerce dikkate alınmayışını ailesinden kopmasının getirdiği psikolojik çöküntü ile harmanlayan Gramsci 1933 yılının mart ayında hücresinde yere yığıldı. İki yıl süren tedavilere rağmen durumu toparlayamayan Gramsci 27 Nisan 1937 günü geçirdiği beyin kanaması sebebiyle öldü. Düşünsel ve aktif siyasal hayatındaki verimliliği ile sosyal teoriye ve marksizme kayda değer yaklaşımlar kazandıran Gramsci, Ransome’ın deyimi ile halâ ‘rafa kaldırılmamış’lığını korumaktadır.


KAYNAKÇA

http://www.birikimdergisi.com/guncel/bella-ciao-gramsciden-ne-ogrenebiliriz

Ransome, P. ” Antonio Gramsci: Yeni Bir Giriş”  Dipnot Yayınları: 2010

Leave a Reply