9 Nisan 1944’de bir liman şehri Hayfa’da orta-alt sınıf sayılabilecek bir ailenin altıncı çocuğu olarak doğmuştu Halid ve daha fazla çocukluk anısı biriktiremeden ayrılmıştı buradan. Deyr Yasin’de tam da Halid’in dördüncü yaş gününde yaşanan katliam, Halid’in kutlamalı doğum günlerinin sonu olurken; ülkelerini terk edişleri de tüm kardeşlerin “çalgısız- çengisiz” düğünlerinin ve sürgünlüklerinin başlangıcıdır. Bir de küçük Leyla’nın bir tartışmalı kadın oluşunun…
[box_dark]Hayfa Ve Memleket:[/box_dark]
Kültürler mozaiği şehirler, her ne kadar barışa umudu için insanlığın, değerli olsa da Hayfa için sunulan bu portrenin yapaylığı kaynaklar tarafından belirtilmektedir. Sayımlara göre; 1920’lere kadar çoğunluğunu Arapların oluşturduğu şehrin diğer bileşenleri ise küçük Yahudi grupları ve Ortodokslar başta olmak üzere Hristiyanlardır. Ne var ki 1929’da dünya genelindeki zelzelelerin artçılları gözlenen şehir, giderek artan Yahudi göçü ile de karşı karşıyadır. 1936-1939 yıllarında Siyonist göç ve Britanya Mandası’na yükseltilen ilk başkaldırılarda zedelenmeye başlayan Hayfa’nın “mozaiği”; 1938’deki iki Yahudi bomba eylemi ile parçalanmaktadır. Hikayenin devamını bilindiği üzere; Hayfa’nın kargaşasının Filistin’in genelindeki olaylara karılması ve Britanya’nın liman bölgesine çekilmesi izler. Bir de Filistin’in yas günlerinin başlaması…
“Dayımın evi portakal ağaçlarıyla dolu büyük bir bahçeyle çevriliydi. Biz evdeki çocuklar aç olduğumuzda portakalları toplardık. Annem elimize vurur ve portakalların bizim olmadığını ve yememize izin verilmedğini söylerdi. O zamandan beri portakal yiyemiyorum. Portakalları görmek ve portakal ağaçlarının Hayfa’da durduğunu, fakat şimdi başkasının olduğunu düşünmek bana büyük üzüntü veriyor.”
Halid’in yüzeyde Hayfa’dan ve portakal ağaçlarından ayrılışını temelde ise bir özgür memleketi rüyalara gömüşünü ve sürgününü ifadeleyen sözleri aynı zamanda ailecek politikleşmelerinin de bir özetidir. Yaşadıkları her mahrumiyeti Filistin’den ayrılıkta açıklayan bu düşünce yapısı; geleceklerinin de Filistin’e dönmeleri üzerinde yoğunlaşır. Böylece çoğu diğer Filistinli ailede olduğu gibi; Halidlerin evinde de bir topyekûn direniş kültürü şekillenir. Abileri ve ablalarının Arap Ulusal Hareketi’ne girişleri ve salonda daima politika tartışır olmaları 8 yaşındaki Leyla için heyecan verici bir hal almıştır mesela. “Nakba’yı yaşayan her Filistinli bir şey yapması gerektiğine inanır.” diyerek 15 mayıs, 22 kasım ve 29 Kasımda muhakkak gösterilere katılmaktadır ya da.
Nihayetinde on dört yaşına geldiğinde on kiloluk un ile bir alayı doyuracak ekmeği tek başına pişiren ve büyük bir cesaretle akmakta olan muharebeyi başının üzerindeki tepsisi ile yaran Halid; Arap Ulusal Hareketi’nin asil üyesi haline gelmiştir. İç savaşın ardında da siyasetle alakası devam eden Halid’in annesi “Sur gibi tutucu bir şehirde…” diye başlayan cümlelerle Halid’e ilk engelleri koymaya başlamıştır. Ne var ki babası böyle düşünmüyordu: “Kendi vatanlarını istiyorlar, bunun için savaşmaları gerek!”
1962’de sonlanan başarılı lise hayatını, tamamlayamadığı Beyrut Amerikan Üniversitesi yılları takip etti Halid’in. Burada esasen aradığı politik ortama kavuşmuş olan Halid’in AUH’si bu yıllarda yükselen sosyalist fikirlerle değişimlere uğramaktaydı. Bu değişime ayrıca Mısır ile Suriye’nin oluşturduğu Birleşik Arap Cumhuriyeti‘nin AUH içindeki pan-arapçılarının konumunu zayıflatan çöküşü de bir neden olarak gösterilmektedir. Bu değişimler Filistin’le ilgili bir seksiyon kurulması ve FHKC için bir adım iken; tek bir örgüt olarak arenada var olmanın da sonuydu Filistin direnişi için. Kendini Filistin’in sesi addeden FKÖ’nün ve AUH’nin giderek özerkleşen bölgesel komutanlıklarının; aslında mülteci kamplarındaki destekçilerinin bir kısmını dışarıda bıraktığını öne süren Habaş, FHKC’nin meşruiyetini de bu nokta üzerinden kurmaktadır keza. Ne var ki, Halid bu yapılanmaya geçmeden Önce FKÖ için çalışmış ve hatta örgütün silahlı kanadı el-Asife’den teklif dahi almıştır. Ancak, sola meyilli biri olarak “Suudi rejimi gibi kaynaklardan para kabul eden veaçık bir politik pozisyonu ve stratejisi olmayan” Fetih’e karşı rahatsızlığı giderek büyümektedir. Halid böylece 1967’de resmen kurulan FHKC içinde bir savaşçı olarak eğitilme kararı verdi.
On ayda partiye yirmi kişi kaydederek ve ailesini karşısına alarak kamplara katılan Halid’in, sansasyonel görevi ise 1970’lerin Batılı basınında Filistin direnişi ile eşleşen uçak kaçırma olacaktı. Ilk kez aslında 1931’de Peru’da kullanılan bu taktik Filistin Hareketi için açılışını 1968’de Vedi Haddad’la yapmış ve Leyla Halid ile ünlenmiştir. Roma-Atina- Tel Aviv güzergahında uçuş yapan TWA Boeing 707; kararlılığı samimiyet kutmak zorunda kaldığı yolcularca çözülmekte olan şık giyimli Halid ve Selim İsavi ikilisince sonunda kaçırıldı ve Şam’a inişe zorlandı.Ne var ki, yolcuların olumlu sayılabilecek açıklamaları dünyanın dikkatini salt Filistin sorunu üzerine yöneltmemişti. İkinci Dalga Feminizmin yükselen yıllarında ve silahlı mücadelenin halkların direnişindeki rolünü tartışmakta olan sol cenahta, Halid vazgeçilmez bir tartışma konusu, duvarlarda AK-47’si ile posterlenen bir idol ve kadın militandı.
Uluslararası sansasyonel eylem bazında da (FHKC-Emine Dahbur) hava korsanlığı bazında da ( 1966 Arjantin- Akbabalar) bir ilk olmasa da Halid; ilk görüntülenen kadın hava korsanı olarak Batı medyası için hikayenin en ilginç yanını oluşturuyordu. Bu durumdan açık bir biçimde rahatsızlığını dile getiren Halid; parti baskısına rağmen açıklama yapmayarak, Suriye’de üç hafta tutukluluğun ardından ortadan kaybolur ve bir dizi estetik operasyonla yeni görevine hazırlanır. 1970’de FHKC’nin senkronize bir atak olarak kurguladığı uçak kaçırma eyleminde merkez görev deneyimli Leyla’ya verilmişse de başarıya ulaşamadı. Öte yandan örgüt için tesadüfi olarak daha büyük başarılar yakalanmıştı : Pan-am uçağının kaçırılması. Halid’e destek olması planlanan iki militan uçağa yetişemeyince fikir değiştirip bir başka uçak kaçırmış ve imha etmişlerdi. Ne var ki uçak dış ve iç cephesi arasında NATO’nun gizli bütçe planlarını taşıdığından örgütün tahmin ettiğinden daha çok ses getirmesine yol açmıştı.
Halid için buradan sonrası ingiltere’de hapis yılları demekti. Bir de dünya medyasına demeçler… Tüm red cevaplarına rağmen yılmayan hapishane müdürü çareyi, onunla sohbet kisvesi altında konuşmakta bulmuş ve böylece Halid’in sürekli kaçtığı medyatikleşme süreci durdurulamaz bir hal almıştı. Bu durum serbest bırakılışının ardından artık sadece bir militan olarak görev yapamayacağı anlamına da geliyordu. İsrail yetkililerince öldürülmesi planlanan ve kendi örgütünce de saklanmakla sınırlandırılan Halid yavaş yavaş çalışma alanını başlarda hiç istemediği bir boyuta eklemlekteydi: Kadın.
“Ben Filistinlileri temsil ediyordum; sadece kadınları değil!”
Kadın olarak yaşadığı baskı ve ikincil plana itilişini kültürel sebeplerle açıklayarak kabul eden Halid; ilk etapta kadınların problemlerini acı sıralamasında üçüncü sıraya yerleştirdiğini ve patriyarka ile mücadeleyi ”Batı burjuvalarına“ yüklediğini kabul ediyor. Ne var ki, FHKC’nin uluslararası sol örgütlerle kurduğu ilişki feminizmi cephe içinde daha da tartışılır bir konu haline dönüştürmüştür. Halid içinse esas sorunlar yumağı evlenip çocuk sahibi olduğunda ayağına dolanmıştır,diğer bir çok kadın militanda olduğu gibi
Halid üzerinden vücut bulan Feminizm tartışmaları temelde iki sorunun altını çizmekteydi : Kadının militarizmi ve Politikleşmesi. [pullquote_right]Zira Halid ve Filistin Kadın Hareketi bir çok temel teoriyi ve fikri alt üst etmekteydi.[/pullquote_right] Örneğin, politik olanın kamu alanına ve eve ait çatallanmanın ise özel alana atfedildiği basit önkabul; sürgün edildikleri andan başlayan ve esas manasına birinci İntifada ulaşan direnme şekilleriyle Filistinli kadınların evlerinde bozulur. Onlar hem evdedirler hem de politiktirler. Politik tavırları işgalin bir getirisi olarak hayatlarının her alanına nüfuz etmiştir. Aslında zaten varlıkları Filistinli olmaları sebebiyle de yeterince politiktir. Yaşamanın direnmek olduğu bu kadınlar için bir başka nokta ise kendi içlerindeki, yani dışarıdaki, tavırlarıdır. Bu tavır da temelde resmi olmayan toplu bir politik örgütlenmeyi resmetmektedir. Mülteci kamplarında düzenli birlikler gibi davranarak kampların yaşanabilirliliğini sürdüren bu daha az politik görünümlü kadınlar esasen herhangi bir yerde bulunamayacak çapta büyük bir örgütlülük bilincini de sunmaktadır bu tartışmalara.
Bir başka nokta ise bu kadınların militarizmin gölgesinde siyasal ve sosyal eşitliğine ilişkin. Militarizmin erkeklik ve şiddet ilişkisi ışığında, eril şiddet olarak adlandırıldığı düşünülürse; Halid gibi pek çok kadının bu militarist yöntemi, erkeklerden devralınmış bir şiddet olarak eleştirilmektedir. Bu cinsiyet temelli ayrıcalık erkeklere tanınmıştır ve bu yöntemi cinsiyetsiz algılamak siyasi sosyal eşitliği sağlamaktan son derece uzaktır. O kadar ki aslında “asker eşi, asker annesi ve savaşçı kadın” figürleri derinde bu eril algının sunduğu yapay kavramlardır, ki bunlar da yine militarizmin, kadının sosyal-siyasal düzlemde eşitlik arayışına araç olamayacağına referanstır.
Ne var ki, Filistinli Kadınların savaşmak için ellerine silah almak zorunda dahi kalmadığı bu politik atmosferde “Ramallahlı Anneler” ve ya “militan eşi” konumlarını değiştirecek olan şey savaşçı kadınlar olarak kalaşnikoflarıyla sahneye çıkışlarıydı. Halid’e belli bir süre sonra alışarak emirlerine koşulsuz uyan birliği gibi ya da oğullarının annelerinin sürekli seyahati ve ölüm tehdidine rağmen hiç mızırdanmayışı gibi… Siyasal alandaki eşitiliğin militarizm üzerinden gerçekleştiğine dair inancı tam olan Halid yine de sosyal eşitliğin bu noktadan sağlanamayacağının farkında. Daha yavaş ve köklü bir değişimle sağlanabilecek sosyal eşitlik için gençlik yıllarında, bugüne oranla, kayıtsız kaldığı söylenebilecek bu kadının araç olarak şiddete bakış açısı ise yine işgal gerçekliği ile ilişkili ve kadınlar nezdinde de meşrudur.Bu noktada, Filistin siyasetinin belli bir süre sonra militarizm gölgesinde ilerlemesi ve siyasi partilerinin Batı spotlarıyla terör örgütleri olarak algılanışını vurgulayan Halid yıllardır sorduğu “Neye göre terör? Kime göre terör?” sorularına bir de sosyal eşitlik arayışının ve patriyarkaya savaş başlatmanın şimdilik yersizliğini ekleyiveriyor: “Biz Filistinli olduğumuz için ölüyoruz öncelikle!”
2 uçak kaçırmış, Suriye’de ve Britanya’da tutuklanmış, 6 kere estetik operasyonla yüzünü değiştirmeye çabalamış ve dünyaca ünlü bir kadın terörist olarak anılır olmuş bu militanın; sosyal eşitlik ve eril algıyla mücadeleyi üçüncü sıraya atması bir yerde anlaşılır da bir hal alıyor esasen. Öyle ya, Ortadoğu’da kanamadıkça bir sorun, sorun sayılmaz!
KAYNAKÇA
Filistin Kurtuluşunun Simges: Leyla Halid, Irving, S. İntifada Yayınları
Vicdani Red Ve Eril Şiddet, Sancar,S.
http://972mag.com/interview-with-leila-khaled-bds-is-effective-but-it-doesnt-liberate-land/91000/
http://www.youtube.com/watch?v=iWg6-oQTSvw
http://arizona.openrepository.com/arizona/bitstream/10150/201492/1/azu_etd_11629_sip1_m.pdf