Handala, tıbbi amaçlı kullanılan acı bir çöl meyvesi… Türkçenin azizliği onu Hanzalalaştırsa da Arapçadan doğup Filistin’e, Ortadoğu’ya ve nihayet tüm dünyaya uzanan serüveninde birçok dilde değişime uğramıştır adı ve anlattığı.

lens18012526_1307182650handalaİlk kez 1969’da belirmişti Naji- Al Ali’nin çizgilerinde ve 1973’te dönmüştü sırtını. Ellerini arkadan bağlaması ise tamamen Amerikan usulü barıştan uzak çözümleri reddettiğine işaretti. 10 yaşında doğmuştu tam, Naji-Al Ali’nin memleketini terk etmeye mecbur kaldığı yaşta. Naji- Al Ali ülkesini bir daha görene kadar bu yaşa terk etmişti Handala’yı. Büyümek diye bir şeyin doğasında olmaması kuşkusuz akla uymayanı hızla reddeden Batı rasyonalitesine bir tepki. Öyle ya akla hatta hayale sığmayan bir şiddetin sessiz seyircisi şimdi akil ve ihtiyar Avrupa!

Burada parantezi genişletmek gerek, zira devlet kurmak adına toprak satın alarak çıktığı yolda belli bir ideolojinin veya politikanın sebebi olarak; İsrail’in gün geçtikçe şiddetlendirdiği savaş algısı bölgedeki insanların huzur içinde yaşama ihtiyaçlarından öte salt yaşama haklarına bir saldırı halini almıştır. Birleşmiş Milletlerce ikiye bölünerek  %52’lik kısım -ki verimli arazi bakımından da üstün kısım- İsrail’e verilmiş ama bu yine de İsrail’i Filistin halkını ilkin iki dar alanda ablukaya almaktan, akabinde de onlar için tasarlanmış yerleşkeler açmaktan alıkoymamıştır. Bu hapishane benzeri yapılar ile insanların ulaşım ve benzeri temel haklarını gasp eden İsrail aslında insanları dolaylı yoldan tehcire mahkum etmekte, etnik temizlik yapmakta. Bunu İsrail’in her talebini kusursuzca yerine getiren Amerika açısından ele alıp sorma gereği duymuyorum, mesele tarafsız ve objektif ihtiyar amcada saklı. Acaba bu amcanın deneyimleri Orta Çağ’dan beri süren ve Nazi Almanyası ile şaha kalkmış Anti-semitisminin bir özrü mü? Yani acaba bu amca ”Ne yapıyorsun senin bu yaptığın resmen soykırım!” diye elini kaldırsa İsrail Devlet yetkililerinin cevabının okkalı bir “heil” olmasından mı korkmaktadır?  Sebebi her ne olursa olsun şiddet kadar şiddeti görmemek de tehlikelidir hatta bu ahlaki körlük çok daha affedilemez bir hal taşımaktadır.  Zira Batı ülkeleri Araplarla İsrailoğulları her daim savaştaydı diyerek olayı tarihi bir yanılsamaya mahkum etmektedir. Savaşı  Ortadoğu’nun varoluşuna dair bir parçaymış gibi göstermek konuyu tamamen çözümsüzlüğe itmektedir.  Oysa yüzünü bir tepki olarak çeviren Handala’nın bize yeniden bakabilmesi, bu savaşın bitmesine bağlıdır. Handala’nın kaderi barışa bağlıdır, Filistin’in kaderi gibi.

Tabii bir de ölenin yaşını korumasına ilişkin bir romantik yaklaşımı var bu yaş meselesinin. Değişmez bir kuraldır: Her çocuk öldüğü yaştadır. Yaşları kaç olursa olsun, Filistin, çocuklarının hep aynı yaşta kalmaya tutukluluğunu izlemektedir nicedir. Bir de her çocuğun adeta ölmeye doğuşunu.  Küçük Naji’nin de hayatta kalması için Nakba (İsrail işgali ile) ülkeyi terk etmesi; bir yerde çocukluğunun “tellere takılması” ölmesi demektir. Yani Handala burada Filistinli çocuklar kadar küçük Naji’dir de.

indir

 

                                           

              “-Bir yazar ülkesini terk ettiğinde nereye gider?

                                                                                           -Vicdanına…”

Esasen iç savaş esnasında ülkesini terk etmeye mecbur kalan Lübnanlı yazar Amin Maalouf için sorulmuş bir sorudur bu ama cevabı meselenin evrensel boyutunu değiştirmediği için aynını Naji’nin Handalayı yaratması ile ilişkilendirmekte bir sakınca görmüyorum. Naji de aidiyetinin en mühim iki kardeş kalesini -ülkesini ve çocukluğunu- geride bıraktığına göre gideceği yer vicdanı olacak ve vicdanından ona gelen ses tabi ki 10 yaşlarında kırık Arapçası ile Filistinli Handala’ya ait olacaktır. Çizerin Handala’nın kendisini kötüden koruduğuna inanması da yine vicdan- yazar ilişkine işarettir. Tabi bunun rasyonel akla psikanalitik bir açıklama olarak sunulması, Ortadoğu’nun kendine has kadim inançlarına gölge düşürmemektedir, düşüremez de!

Yine de sıradan bir Arap çocuğudur aslında Handala. Çizerinin hep belirttiği üzere; Arap ve aç… Üstünün başının haraplığı, toza toprağa bulanmışlığı, Filistinli olmasının bir tezahürüdür. Bu toz toprak salt Filistinin derbederliğinin değil bütüncül bir coğrafyanın sosyolojik arka planı ile de ilişkilidir. Avrupa’nın düzenli, temiz, tenha ve geniş sokaklarında var olamaz Handala. Toprağa ihtiyacı vardır kuma, çamura, harabeye bir de.  Dikenini silah olarak kullanan kirpilerinki gibi saçları vardır bir de. Kendini korumanın içsel bir savunma mekanizmasından sıyrılarak Filistinli çocukların gündelik hayatlarının bir parçası oluşuna ilişkindir. Ne doğanın zarif seleksiyonuna ne de sembolik başka bir toplumsal kuruma hizmet etmektedir bu içgüdü.

images (1)

Handala güzel bir çocuk değildir evet, tombiş değildir, mesela mutlu değildir. Kirlidir de. Ama Neji’ye göre içi amber kokuludur. Şüphesiz esmerliğini anlayamayan ya dışlayan ya yok sayan ya da oryantalist bir tavırla tepeden bakanlara bir cevap bu da. Ne insanının ne de ülkesinin kokusuna nail olabilir, onu anlamlandırabilirler.  Bir başka nokta ise adının anlamıdır. Arapça anlamsız hareket sahası yaratmaz. Etimolojisinde yahut sözcük kökünde mitolojisini ve tarihini gururla taşıyan bir dilde Handala’nın adının; vicdanını yurt bellemiş bir adamı ve bütün bir insanlığı tedavi etmesi gerekmektedir. Çöle aittir, acıdır, yoğundur daha doğrusu ama bir devadır da.

Handala Filistin kamplarındaki her çocuk gibi yalın ayaktır ayrıca. Gerçi yalın ayaklık uzun süredir ayakkabısızlık olarak değil de başkaldırı olarak anılmakta. Sebebi belki de kırık gülüşlerine bombalar yağan çocukların yitirmeye yüz tuttukları umutlarına son bir kez sarılarak attıkları taş da, Handala gibi arkadan bağladıkları ellerinde,  uçurdukları uçurtmanın ipinde…

55_1

Handala’nın babası da yoktur bu arada. Annesi  Nakba’dır çünkü. Neji’nin ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı işgal, felaket günü. O gün coğrafyadaki çocukları babasızlığa mahkum edecek savaşı,yıkımı ve acıyı doğurmuştur Nakba. Ama Pandora’nın kutusundaki gibi umut tüm kötülüğün dibinden bir boşluk bulur çıkar. Handala da umudun timsali olarak fırlamıştır annesi Nakba’nın karnından elinde Filistin bayrağı… Burada dikkat çekici bir başka nokta ise Nakba ile dünya gündemine düşen Filistin halkının savaşla nasıl yazgı değiştirdiği ve varlığının giderek nasıl direnmekle eşdeğer tutulur hale geldiğidir. [pullquote_right]Bazı halklar bir sorunla öyle uzun süre yaşarlar ki bu sorun birliklerinin ve varlıklarının temel sebebi olur. Filistin halkının bu yurtsuzluğu bu direnişi Filistin kelimesinin anlamını değiştirmektedir.[/pullquote_right]

Her bir parçası ile Filistin’e ait olan Handala, kabataslak öylece işlenmemiş bir çocuk ama bütün sadeliğine rağmen kayıtsız kalamıyorsunuz ona. Sadeliği -belki bir yerde de kıraçlığı- onu Filistin’e dair bir parçadan fazlası kılıyor aslında, Filistinleştiriyor. Ve sizin kayıtsız kalamamanız da ister çocuk masumiyetiyle ister Naji gibi amber kokuyor oluşuyla açıklansın, Handala’yı – ya da Filistin’i-evrenselleştiriyor. Aslında bu Handala’nın İran sokaklarında Yeşil Devrim’de duvar kenarında duruşunun, Lübnan İç savaşında delikli duvarlarından Şatilla’ya ağlayışının ya da Afrika’ya açlığa işaret eden parmağının genel bir açıklamasıdır. Tabi bir de Filistin’in direnişinin dünyadaki tüm direnişlere ışık, düşenlere el olduğunun  da Handala’nın kara kuru çizimindeki teşekkülüdür.

“Filistin yalnızca belli bir coğrafyaya sıkışmış değildir” diyor Naci el Ali: “Filistin, insani boyutuyla, haklı davaların simgesidir; bu davalar için ister Mısır’da, ister Vietnam’da, ister Güney Afrika’da mücadele edilsin.”

Handala elleri arkasında dünyanın dört bir yanına umut taşıyor, bir de Filistin’i.

banksy-palestine-wall-balloons

KAYNAKÇA

 http://www.handala.org/cartoons/index.html

Leave a Reply