8 Eylül 2014 tarihli yazımda Napoleon Bonaparte’ın Rusya Seferi’ni ve sefer sonucunda tattığı ağır yenilgiyi anlatmıştım. O yenilginin sebeplerinin bir tanesinden sadece birkaç cümleyle söz edebilmiştim. O sebep, İspanyolların İngilizler ve Portekizlilerle beraber Napoleon’un ordularına karşı gösterdiği inanılmaz direnişti. Bu yazımda dünya tarihinde savaş şartlarının seyrini değiştiren ve literatüre “gerilla” kavramının yerleşmesine sebep olan ünlü İspanyol direnişinden, Yarımada Savaşı’ndan bahsedeceğim.
Takvimler 1807 yılını gösterdiğinde Fransa İmparatoru Napoleon Bonaparte Kıta Avrupası’nın büyük çoğunluğunu ele geçirmiş veya kontrol altına almış bulunuyordu. Zamanın diğer güçlü devletleri Avusturya, Prusya ve Rusya’nın Napoleon karşısında durmaya takâti kalmamış, hepsi İmparator tarafından sindirilmişti. Kıta Avrupası’nda durum böyleyken, Napoleon’un türlü uğraşlarına rağmen, Britanya tek başına Fransa’nın karşısında durmaya devam ediyordu. Bunun nedeni İngiliz amiral Horatio Nelson’un, 1805’te Trafalgar’da Fransız ve İspanyol donanmalarına karşı kazandığı zaferin akabinde denizlerde kurulan İngiliz hakimiyetiydi.
Napoleon Kıta Avrupası’na hakimdi ancak birkaç pürüz dikkat çekiyordu. İsveç ve Portekiz, Napoleon’un baskısına rağmen Britanya’yla ticaretini kesmekte direniyordu. Rusya’yla Fransa arasında daha önce yapılan Tilsit Anlaşması’na göre İsveç’i hizaya getirme görevi Rusya’nındı. Portekiz ise Napoleon’un sıradaki hedefiydi. Napoleon Portekiz’e limanlarını İngilizlere kapatmasını ve Britanya’ya savaş ilan etmesini telkin etti. Portekiz bu telkini uygulamak konusunda yavaş davranınca Napoleon, 30,000 kişilik bir orduyla 1796’dan itibaren müttefiki olan İspanya üzerinden Portekiz’e girdi. 1807 yılının Ekim ve Kasım aylarında gerçekleşen bu işgal sonucunda Napoleon sadece Portekiz’i ele geçirmedi, İspanya’nın kuzeyindeki bazı topraklarda da hak iddia etti.
Fransız ordusu 30 Kasım 1807’de Lizbon’u ele geçirdiğinde, Portekiz kraliyet ailesi o dönemde Portekiz sömürgesi olan Brezilya’ya kaçmıştı. İspanya’nın “Barış Prensi” olarak anılan başbakanı Manuel de Godoy, Napoleon’un İspanya’nın tamamını işgale niyetlendiğini anladığında, İspanya Kralı 4. Carlos’a (Charles) Portekiz kraliyet ailesinin yaptığını yapmasını, Güney Amerika’ya kaçmasını önerdi. Fransa’nın da baskısıyla kral bu öneriyi kabul etti ancak Madrid’den yola çıktığında kendilerine “Fernandista” adını veren, başarısız olarak niteledikleri 4. Carlos’un yerine oğlu 7. Fernando’nun (Ferdinand) geçmesini isteyen İspanyol halkının direnişiyle karşılaştı.
Fırsatçılığıyla çoktan nam salmış olan Napoleon’un ekmeğine yağ sürülmüştü. İspanya’daki bu karışıklık esnasında Napoleon, en çok güvendiği generallerinden ve aynı zamanda kız kardeşiyle evli olan Joachim Murat’ı Madrid’i almakla görevlendirdi. İspanya Napoleon’un kontrolü altına girdi ve esir alınan İspanya tahtının iki sahibi, Carlos ve Ferdinand, tahtın kaderini tayin etmek için Fransa’nın Bayonne kentine götürüldü. 5 Mayıs 1808’de Napoleon baba oğulu İspanya tahtından feragat ettirerek ağabeyi Joseph Bonaparte’ı İspanya Kralı ilan etti.
İspanyol direnişinin fitili işte bu taht oyunundan hemen üç gün önce, 2 Mayıs 1808’de ateşlendi. Halk, ülkesine ihanet eden Napoleon’un Fransa’sı tarafından yönetilmek istemiyordu. Nitekim, o dönemde Napoleon’un kontrolünde olan Memlûk (Mısırlı köleler) askerlerinin, 4. Carlos’un genç yaştaki çocuklarını Fransa’ya kaçırmaları esnasında büyük bir halk isyanı başladı. Büyük bir trajediye sahne olan ve İspanyol ressam Francisco de Goya’nın El dos de mayo de 1808 en Madrid (2 Mayıs 1808, Madrid’de) isimli tablosuna da ilham veren isyan Napoleon’un ordusu tarafından güçlükle bastırıldı.
Madrid’deki isyan bastırılmıştı ancak İspanya’nın diğer şehirlerinde de halk Napoleon’un tiranlığına karşı çıkmakta kararlıydı. İspanya’nın dört bir yanında direnen ve yağmalama, vur-kaç, baskın gibi hamleleri başarıyla uygulayan düzensiz İspanyol milisleri, günümüzde “gerilla” adı verilen savaş taktiğinin mimarı oldu.
İspanyol milisler kısa sürede başarıya ulaştı ve ağustos ayında Madrid’i geri alarak Joseph Bonaparte’ı tahttan uzaklaştırdı. Ancak Fransızlar henüz pes etmiş değildi. Aralık’ta karşı saldırıya geçen Fransız ordusu Madrid’i tekrar ele geçirdi. İspanyol milislerin kurduğu “junta” adı verilen yönetim önce Sevilla’ya püskürtüldü, ardından Sevilla’nın da Fransızların eline geçmesiyle Cadiz’e kaçmak zorunda kaldı.
O sırada, Portekiz’de savaşın kaderini değiştiren bir gelişme yaşanıyordu. İspanyol direnişini takip eden Britanya fırsattan istifade ederek Portekiz’e general Arthur Wellesley komutasında bir ordu göndermişti. Bu ordu kısa sürede önemli muharebeler kazanarak Lizbon’u Fransızlardan geri aldı. Fransızların karşı saldırılarına rağmen Lizbon bir İngiliz üssü haline geldi ve Fransızların İber Yarımadası’nın tamamında kesin hakimiyet sağlamasını engelledi. İngilizler ve Portekizliler, Fransızlara karşı İspanyol milislerinin tarafında bir savaş veriyordu.
Sürekli çatışmaların yaşandığı 1810 ve 1811 yıllarında iki taraf da önemli kayıplar verdi ancak hem insan gücü hem de kaynak sıkıntısını en fazla yaşayan şüphesiz Fransızlardı. Neredeyse tüm ordusunu ve kaynaklarını o sırada gerçekleştirdiği Rusya Seferi için doğuya yönlendiren Napoleon’un İspanya’daki gücü zayıflıyordu. İngiliz general Arthur Wellesley ise güç kazanarak Madrid’e doğru ilerliyordu.
Yarımada Savaşı’nın sonucunu belli eden çarpışma, Vitoria’da 21 Haziran 1813’te gerçekleşti. Arthur Wellesley’nin kesin zaferi İspanya’yı Fransız kontrolünden çıkarıyor ve direnişin İngiliz desteğiyle başarıya ulaştığı anlamına geliyordu. Napoleon’un ağabeyi, İspanyol tahtındaki Fransız Joseph Bonaparte Madrid’i terk etti. Arthur Wellesley Madrid’de durmayıp Pireneler’i aşarak Ağustos 1813’te Fransa’ya girdi.
1813 yılının Ekim ayında Avusturya, Prusya, Rusya ve İsveç Napoleon’a karşı birleşmiş vaziyetteydi. Fransa İmparatoru Napoleon Bonaparte, ülser olarak tanımladığı İspanyolların destansı direnişi sebebiyle, hayallerindeki mükemmel Avrupa hakimiyetine veda etti. Bu koalisyon Leipzig’de Fransız ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattığında Napoleon, İspanya’yı tekrar kontrol altına alamayacağının farkına vardı. Tahtın varisi 7. Fernando’yu serbest bıraktı ve Kral Mart 1814’te tahtı devralarak halkına İspanyol direnişinin, Yarımada Savaşı’nın sona erişini müjdeledi.
Yarımada Savaşı, “gerilla” kavramının savaş literatürüne girişinin yanı sıra, “Cadiz Cortes” adını alan ve Fransız işgali sırasında sürgünde kurulan ilk İspanyol halk meclisinin 19 Mart 1812’de ilk İspanyol anayasasını oluşturmasına şahit oldu. Bu anayasa, Avrupa’da daha sonra yayılan Liberalizm’in temel taşlarından biri kabul edilir. Ayrıca, İber Yarımadası’nda savaş sonrası devam eden kaos ortamı, Güney Amerika’daki İspanyol ve Portekiz sömürgelerinin bağımsız hareketlerine zemin hazırlamıştır.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
http://global.britannica.com/EBchecked/topic/449923/Peninsular-War
http://www.peninsularwar.org/penwar_e.htm
https://www.museodelprado.es/en/the-collection/online-gallery/on-line-gallery/obra/the-2nd-of-may-1808-in-madrid-the-charge-of-the-mamelukes/