Cumhuriyet dönemi Kürt ayaklanmalarının başında yer alan Şeyh Said isyanı, egemen ideolojinin ulus devlet projesine bir tepki olarak doğmuştur. Bu projenin amacı tüm diğer halkların kimlik ve kültürlerini egemen ulusun kimliği içerisinde eritmektir. 1925’teki bu Kürt isyanı, modern Türk ulus devletinin çok önemli bir dönemine denk gelir. Son yıllarda büyük başarılar elde edilmiş ve büyük tehlikeler atlatılmıştı. Bütün bu gelişmelere rağmen cumhuriyeti bekleyen tehlikeler bitmiş değildi. Yeni Türkiye’nin liderlerinin endişeleri, korkuları ve kaygıları geçmiş değildi. Geçiş sancıları, belirsizlik ve huzursuzluklarla dolu bir dönemdi. Bu dönem içinde Türk-Kürt ilişkileri kötüye gitmiştir. Savaş sonrası Türkiye’de, Türk milletine mensup olmayan en büyük kalabalık topluluğu oluşturan, yani yeni Türk devleti için en büyük tehdidi arz eden Kürtlerin her hareketi yakından izleniyordu. Türkler ayrı bir Kürt devleti oluşturmak isteyen güçlü bir Kürt kamuoyunun oluştuğunun farkındaydı. 1925te çıkabilecek bir ulusal Kürt hareketinin önüne geçebilmek için; Kürt aşiret reisleri, aydınları ve diğer Kürt milliyetçilerinin hatırı sayılır bir miktarı batıya sürülmüş ve Kürtçe yasaklanmıştır. Aynı zamanda isyan Musul sorununun hayati önem taşıyan bir safhasında gerçekleşti. Bu yüzden Türk sınırları içerisinde başarısız sayılsa da Irak Kürdistanı’ndaki Türk hâkimiyetine son vermesi açısından başarıya ulaşmıştır.
Şeyh Said İsyanı toplumda her ne kadar dini karakterli bir ayaklanma olarak bilinse de, aynı zamanda ulusal bir yapıya da sahiptir. Dönemin Kürt entelektüellerinin ve askeri kökenli aydınlarının önderlik ettiği isyan, genellikle Kürdistan’da Zazaların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yayılmıştır. İsyanın temellerini ise, bilinenin aksine, Şeyh Said değil Azadi örgütünün lideri Xalit Bege Cibri(Cibranlı Halit Bey) atmıştır. 1921 de Xalit Bege, içlerinde askerlerin, gazetecilerin ve doktorların bulunduğu Azadi örgütünü kurmuştur. Resmi tarihin hep atladığı Azadi örgütü, 1925 Kürt ulusal direnme hareketinin de merkezinde yer alır. Azadi örgütü diğer örgütlerden farklı bir yapıya sahipti. Kürdistan’ın ulusal bağımsızlığını amaçlayan örgütlü bir hareketti. Kadrosu dönemin soylularından değil deneyimli askerlerden oluşmaktaydı. Aynı zaman da merkezi Ankara ya da İstanbul yerine 8. Kolordunun bulunduğu Erzurum’da bulunuyordu. Örgütün lideri Xalit Bey ise 2. Abdülhamit’in kurduğu Hamidiye alaylarında yer almış ve düzenli orduda albay rütbesine sahipti. Gördüğü eğitimle alâkalı olmalı ki, Xalit bey örgütteki diğer isimlere göre daha ulusalcı bir ideolojiye sahipti. Örgütün bir diğer önemli ismi ise Ziya Bey dir. Ziya Bey Bitlis millet vekilliği yaptığı sürede örgüte dahil olduğu için, şüphe çekmeden gezip örgütün iletişimini de sağlıyordu. İsyan milliyetçi Kürt cemiyetlerini, aşiret reislerini ve şeyhlerin işbirliğiyle mümkün olmuştur. Kürdistan’da bunlar yaşanırken Mustafa Kemal, Xalit beyi fikirlerinden vazgeçirmek için Muş mebusu İlyas Sami’yi bölgeye gönderir. Bunun üzerine Xalit bey “Kürtlerin haklı mücadelesinin süreceğini” belirtir. Daha sonra örgütün çalışmaları hızlanmış ve belirlenen isyan tarihi için hazırlıklar başlamıştır. Bu sırada Ziya Bey’in Arif beye Kürdistan’daki son gelişmeleri bildirmek için gönderdiği telgrafın ele geçirilmesiyle, Xalit bey ve örgütün diğer önemli isimleri yakalanır. Askeri mahkemede yargılanan Xalit bey genç yaşta (43) kurşuna dizilerek öldürülür. Xalit bey’in son sözleri bu gün halen devam etmekte olan ulusal Kürt mücadelesinin de temellerini anlatır niteliktedir.
“Karşınızda yalnız değilim, arkamda, Mezopotamya da muazzam bir Kürt ulusu bulunmaktadır. Bugün beni asıyorsunuz fakat hiç şüphemiz yoktur ki yarın torunlarımızda sizleri yok edecektir.”
1925 ulusal Kürt hareketi ve Azadi Örgütünün öndersiz kalması ise sorunlara yol açıyordu. Xalit Bey’in idamından sonra Azadi örgütü Şeyh Said’i kendilerine yeni önder olarak seçti ve hazırlıklarına hızlanarak devam etti.
İsyanın planlanan tarihinden 14 gün önce patlak vermesiyle, isyanın askeri stratejisi bozuldu. İsyan merkezleri arasındaki iletişimsizlik, birlikte harekete geçememe ve aynı zamanda isyana katılan subayların birliklerine zamanında ulaşamaması isyanın zayıflamasına sebep oldu. İsyanın kısa sürede yayılmasıyla birkaç kasaba işgal edilse de, Amed, Ergani, Malatya ve diğer önemli merkezlerde başarı sağlanamamıştır. Daha sonra Şeyh Said ve 34 destekçinin yakalanması ve geri kalan isyancıların silah bırakmasıyla isyan kanlı bir şekilde bastırıldı. Bozgunun hemen akabinde mahkemeler, göçler ve ağır cezalar vardı. Bütün bu önlemlerin asıl sebebi ise Kürtlerin direnişçi ruhunun kırılmak istenmesi olduğu söylenilebilir. İsyanın bastırılmasından hemen sonra kurulan İstiklâl mahkemelerinde yargılanan Şeyh Said ve diğer liderler, mahkeme başkanı tarafından yapılan ilginç açıklamalara da maruz kaldı. Mahkeme başkanı davayı sonuca bağlarken şöyle hitap etmiştir : “Hepsinin temel amacı bağımsız bir Kürdistan kurmaktır.” Davanın sonuçlanmasıyla infazları gerçekleşen örgüt liderleri arasında Şeyh Said’in yanı sıra şeyh Ubeydullah ile birlikte 8 Şeyh daha bulunmaktaydı. İnfazların hemen ardından doğu vilayetlerindeki birçok tekke de kapatıldı. Bütün bu olayların ardından Kürdistan’da ufak çaplı ayaklanmalar başlasa da hiçbiri kesin bir başarıya ulaşmamıştır Kürtler yeni Türk ulus devletine karşı başlattıkları mücadelede, Kemalist hareketi uluslararası arenada zor durumda bıraksa da başarılı olamadı. İsyanların hemen ardından hükumet Türkleştirme ve Batılılaştırma politikasını çok daha sert bir şekilde uygulamaya başlamıştır ve halen devam ettirmektedir.
Türkleştirme politikası ve ulus devlet projesinin bir sonucu olan Kürt sorunu, bugün Dünya ve Ortadoğu’nun en can alıcı sorunu olmaya devam etmektedir. Kürtler bugün yaşadıkları ülkelerde ulus devletlere karşı demokratik ve kimlik mücadelelerini yürütüyorlar. Her gün yeni katliam ve kırımlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Rojava devrimine karşı İŞİD çetelerinin taşeronluğunda yapılan katliamları emperyalizm ve onun bölgesel işbirlikçilerinden bağımsız düşünmemek gerekir. Ortadoğu sorunun Kürtlerin ulusal sorunu çözülmeden çözülemeyeceği de bir gerçekliktir. Kürt sorunun çözümü, Kürtlerin toplumsal haklarının kazanılmasıyla mümkündür. Çözüm devletlerin demokratikleşerek, tüm etnik ve dinsel kimliklerin kendilerini özgürce ifade edebildikleri, örgütleyebildikleri ve kendilerine ilişkin karar süreçlerinde yer alabildikleri bir siyasal sistemi oluşturmasıdır. Kısacası halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olmasından geçer.
KAYNAKÇA
Cengiz, Güneş. Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi-Dipnot yayınları
Jwaiden, Wadie, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi- İletişim Yayınları
Şeyh Said Ingiliz ajanı mıydı? Musul’u niçin kaybettik? Şeyh Said Isyanı Gerçeği
http://www.kurdistan-post.eu/tr/tarih/kurd-ulusal-mucadelesinde-susar-toplantisi-yusuf-ziya-doger