Kamboçya’nın Ölüm Tarlaları: Khmer Rouge

Dünyayı “Ölüm Tarlaları” deyimiyle tanıştıran ve 20. yüzyılın en büyük katliamlarından birisinin sorumlusu olan Khmer Rouge ya da diğer bir deyişle “Kızıl Kmerler”, 1975-1979 yılları arasında küçük ve fakir bir Asya ülkesi olan Kamboçya’da yaklaşık 2 milyon insanın ölümüne sebep oldu. Yakın zamanda gidenlerin genelde kalabalık, samimi ve renkli bir ülke olarak tanımladığı Kamboçya’da, madalyonun öteki yüzü çok ama çok karanlık. Oranın insanlarını birbirine bağlayan, onları ayakta tutan geçmişleri acıyla hatırladıkları hikâyelerle dolu. Ölüm tarlalarıyla ve mayınlı topraklarıyla hafızalarda yer eden ülke için karanlık günler neredeyse 1800’lerde başladı denilebilir.

Kamboçya 1863-1953 tarihleri arasında Fransız sömürgesi oldu. Çok uzun sayılabilecek bu süreden sonra 1953 yılında bağımsızlığını ilan etti ve Kral Norodom Sihanouk yönetiminde 15 yılını sakin geçirdi ancak, ABD’nin Vietnam’ı işgal etmesiyle bu huzurlu günler geride kaldı. İki ülke arasındaki gerilim ve şiddet tırmandıkça, Vietnam’a sınır komşusu olan Kamboçya da bu durumdan etkilenmeye başladı. Nitekim ABD bombalarının Kamboçya’yı da vurması uzun sürmedi. 1970 yılında ülkede Amerikan destekli darbe oldu ve kral Pekin’e kaçtı. Bu iç karışıklık ve iktidar boşluğu Kızıl Kmerler’e ülkeyi kan kırmızısına boyamaları için eşsiz bir şans verecekti.

Kaynak: mtholyoke.edu

Kaynak: mtholyoke.edu

Aslında, bu hareketin alt yapısını oluşturan fikirler ve kişiler ülke için yeni sayılmazdı. Kızıl Kmerler’i destekleyenlerin çoğu, 1960’ların başında Fransa’da eğitim görüp krala karşı ayaklanmaya katılan komünistlerdi. 10 yıl sonra yapılan darbe ile gelen karmaşıklık, Khmer Rouge için eşi benzeri olmayan bir ortam oluşturdu. Ülkenin durumu ne kadar karmaşık olsa da ne ABD’nin desteklediği orduları ne de merkezi yönetimleri devleti Kmerler’e bırakmaya niyetli değillerdi. Bu süreçten sonra ülkeyi kanlı bir iç savaşa sürükleyecek rejim yanlıları, aslında komünist partinin silahlı kanadı olarak öne çıkmıştı ve ABD yönetimini de ordularını da tanımıyorlardı. Ülke böylece iki taraf arasında sürecek 5 yıllık bir iç savaşa sürüklenmiş oldu. Kızıl Kmerler’in başına Fransa’da eğitim görüp Kamboçya’ya dönen, asıl adı Saloth Sar olmasına rağmen tüm dünyanın onu Pol Pot olarak tanıyacağı kanlı lider geçti. Hızlıca yükselerek örgüt başına geldikten sonra iç savaşta orduya karşı, sürgündeki kralın da desteğini alarak iç savaşı kazandı ve ülkenin başbakanı oldu.

Kazanılan bu zaferden sonra tanklarla girilen şehirlerde halk onları alkışlarla karşılamıştı, herkesin yüzü gülüyordu çünkü savaş artık bitmişti ve bekledikleri o huzur dolu(!) hayat çok yakınlardaydı. Ne yazık ki, onları sevinçle karşılayan halk, Pol Pot’un şeytani planlarından haberdar değildi. Çiftçi bir ailenin oğlu olan Pol Pot Fransa‘daki eğitimi sırasında komünizme ilgi duymaya başlamış fakat, araştırmaları sonunda bu ideolojiyi çok radikal ve hastalıklı bir biçimde yorumlamıştı. Onun fikirlerini daha sonradan birçok tarihçi Taş Devri Komünizmi olarak yorumlayacaklardı.

Pol Pot’a ve onun birçok yoldaşına göre aslında insanlar doğuştan eşit ve iyilerdi, onları kötü yönde etkileyen ise yozlaşmış bir toplumda yaşamaktı. Toplumun düzenini bozan, toplumu yozlaştıran unsurlar ise basitçe; para, din, teknoloji, piyasa ekonomisi ve iş bölümü idi. Yani kısaca bugün devletlere hizmet eden, toplumu düzenlemeye yarayan her unsur bu rejim için birer tehditti. Ancak ve ancak bu unsurların ortadan kaldırılmasıyla kapitalizmden arındırılmış, ideal bir toplum oluşturulabilirdi. Bu zincirde “modern toplumun yozlaşmış insanları” olarak tanımlanan kimseler ise çiftçi olmayan herkesti. Yeni rejim insanları din, dil, ırk olarak ayırmıyor fakat ülkedeki meslek sahiplerini, eğitimli kişileri ve teknik elemanları kapitalizme hizmet etmekle suçluyor tehlikeli görüyordu. Pol Pot ve destekçileri tanklarla şehirlere girdiklerinde yüzü gülen, güvenli bir gelecek hayal eden halk bir gün sonra yapılan anonslarla bu rejimin ilk sinyallerini almaya başlamıştı. Duyurularda, halka yanlarına eşya almadan evlerini hemen terk etmeleri ve şehir dışındaki tarlalara yerleşmeleri söyleniyordu. Bu anonsların altını doldurmak içinse, şehirlere yapılabilecek olası bir Amerikan saldırısı öne sürüldü. Olası saldırılara tedbir almak amacıyla şehirdeki herkesi bu yalanlarla kırsal kesimlere süren Kızıl Khemerler amaçlarına giderek yaklaşıyorlardı. İşte büyük Kamboçya katliamı bu şekilde başlamış oldu.

Kaynak: cultural.bzi.ro

Kaynak: cultural.bzi.ro

Aç, sefil ve eşyasız halde bir aya varan uzun yürüyüşlerle, pirinç tarlalarına gitmeye zorlanan pek çok çocuk ve yaşlı daha tarlalara varamadan yollarda hayatını kaybetti. Şehirlere yapılması beklenen Amerikan saldırıları ise hiçbir zaman gerçekleşmedi. Halk tarlalara varmak üzereyken Pol Pot’un hastalıklı düşünceleri ve takıntıları zirveye ulaştı. Paranın, dinin, eğitimin kısacası modernize olmuş her şeyin zararlı olduğuna inanan diktatör, çiftçilik dışındaki tüm meslekleri ortadan kaldırarak, Kamboçya’yı sıfır yılına geri döndürmeye karar verdi. Yoldaşlarıyla birlikte boşaltılan şehirlerdeki hastaneleri, okulları ve tapınakları yerle bir etti. Doktor, öğretmen, sanatçı gibi eğitimli kesimleri hedef alan rejim, bu kişileri casusluk suçlamasıyla tutukladı ve işkencelerle öldürdü. Dönemin tanıkları olayları anlatırken yalnızca yabancı dil bildiği için suçlanıp baltayla öldürülen vatandaşlardan bahsediyorlar. Bu gibi çok basit sebeplerle rejim karşıtı ilan edilenler S-21 adındaki hapishanede toplandı ve açlık, tecavüz, şiddet, işkence gibi birçok vahşiliğe maruz kaldı. Bu yıllarda ölümler yalnızca siyasi sebeplerle gerçekleşmedi. Vatandaşlar karanlık ve kanlı 5 yıl boyunca giderek çöken ekonomik sistem yüzünden açlıkla ve salgın hastalıklarla da yüzleşmek zorunda kaldı.

Kaynak: talkvietnam.com

Kaynak: talkvietnam.com

Dış dünya ile tüm bağlantıları kopan ülke, sınırlarını da kapattı ve böylece “ölüm tarlalarına” yapılacak dış müdahaleler engellenmiş oldu. Tarlalarda işçi olarak çalıştırılan vatandaşların etrafı mayınlarla çevrilerek kaçmaları da engellenmişti, yani kızıl rejim ülkeyi tam bir kapalı cezaevine çevirmişti. Eğitimli saydıkları insanları sistematik olarak öldürmeleri Ocak 1979’da Vietnamlıların ülkeyi işgal etmesine kadar sürdü. 1979’dan sonra ölüm tarlaları işkence odaları ve toplu mezarlardan geriye kalanlar bulundu. S-21 isimli işkence hapishanesi ve orada yaşananlar adeta bütün ülkenin aklına kazındı, sonradan burası “Soykırım Müzesi”’ne çevrildi. Ülkenin yaralarını sarması, binalarını, şehirlerini onarması yıllar aldı. Fakat üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin halkın yaşadığı travmayı atlatması mümkün olmadı.

Ne yazık ki, onları birbirine bağlayan tarihleri tarifi mümkün olmayan acılarla dolu. Etrafı mayınlarla çevrili ölüm tarlaları bugün bile onların peşini bırakmıyor. Günümüzde hala ülke sınırları içine gömülü toplam 4-6 milyon mayın olduğu tahmin ediliyor.

Kızıl Khmerlerin kanlı diktatörü Pol Pot ise ölümünden birkaç ay önce kendisiyle yapılan son röportajda milyonlarca insanın ölümü ile sonuçlanan yönetimi hakkında “Bunları ben tek başıma yapmadım, vicdanım rahat.” İfadelerini kullandı.

Kaynakça

PBS Frontline/World: Pol Pot’s Shadow

Documentation Center of Cambodia

Ölüm Tarlaları (1984)

http://www.cybercambodia.com/dachs/

Leave a Reply

1 comment

  1. Asif

    Bence Pol Potun yarım kalmış işi tamamlansaydı kim bilir farklı,güzel,yeni bir düzen olurdu.Şahsi fikrim tabii.

    -1