Dini Siyasete Alet Edenlere: Kadızadeliler

Yobazlık mı?

Değil mi?

Dini siyasete alet etmek mi?

Ee her zamanki gibi!

İnsanları din diye uyutup rant sağlamak mı?

Kardeş biz alıştık artık…

Alıştı millet; din deyip uyutulmalara, halka haram olanın birkaç kesime helal olmasına, vurgunların dindarlardan gelmesine, hırsızlığın üzerinin dinle örtülmesine… Zannetmeyin ki anlatacaklarım bu yolsuzluğun, yobazlığın, ihanetin ilk ve tek örneğidir; bu yalnızca devletin başına dahi yolsuzların, yobazların ve hatta hırsızların gelebileceğinin bir göstergesidir: Kadızadeliler.


XVII. yüzyılda, Batı bir hışımla icatlar ve bilimle ilgilenirken; geri kalmışlığın ilk fidanlarını gören Osmanlı toplumu ikiye ayrılmış ve büyük bir dini tartışmaya girmişti. Batı’nın coğrafi keşiflerle bulduğu kıymetli madenleri kendi işlemesi, Ümit Burnu’nun bulunması ile Osmanlı topraklarından geçen İpek Yolu ve Baharat Yolu’nun eski değerinde olmaması, tımar sisteminin bozulmaya başlaması, fetihlerin duraklaması ve fetih gelirleri olmadan her daim hazır tutulan ordunun beslenmesinin güçlüğü gibi birçok neden Osmanlı’yı derin bir buhrana itmişti. Osmanlı milleti de bu buhrandan kurtulmanın yollarını aramak yerine elinde olanları eleştirmeye başlamış; devlet ahlakı, toplum düzeni ve son zamanların kasvetli ortamı sorgulanmaya başlamıştı. Maalesef bu sorgulama, sorunun kaynağının bulunmasından öteye gitmeyen ve ucube fikirlerle savuşturulmaya çalışılmış bir uygulamaydı. Kadızadeliler diye adlandırılan bir grup problemin esas sebebini fark etmişti. Söyleyince hiç şaşırmayacaksanız, geri kalmış bazı İslam toplumlarının ısıtıp ısıtıp halklarının önüne koyduğu gerekçenin Osmanlı’yı buhrana soktuğu savunuluyordu. Peki neydi bu? Cevap, Hazreti Muhammed döneminde bulunmayan birçok uygulamanın dine sokulmasıydı. Kadızadeliler’in bu fikriyatında amaç dini ve sosyal hayatı Hazreti Muhammed dönemine çevirerek Asr-ı Saadet’e erişmekti; tarihte yine bir alim Batı ileriye doğru koşarken, İslam topluluklarına hedef olarak geriyi gösteriyordu. Yüzeysel olarak bakıldığında bu hareketin istedikleri aslında hiç de gerici değildi, dindeki tarikat uygulamasını kaldırarak dini peygamber dönemine çevirmek esas amaçtı. Ancak tabii ki her fikriyatta olduğu gibi Kadızadelilerde de bir kayma yaşandı ki bu kayma icat ve bilim düşmanlığına doğru yol aldı.

kadı1

Kadızadeliler hareketi İmam Birgivi’nin öğretileri altında toplananların Kadızade Mehmed Efendi tarafından birleştirilmesiyle başladı. Birgivi’nin kendi döneminde halk ve devlet tarafından itibar bulmayan öğretileri Kadızadeliler hareketinin başlamasıyla popüler hale geldi ve bunun temelinde iyi bir hatip olan Kadızadeli Mehmed’in halkı ve devlet yetkililerini etkilemesi vardı. Hareketin başlamasının ardından yapılan ilk iş, dönemin önemli tarikatları olan Halveti ve Mevlevilere karşı bir tutum izlemekti ki bunu yaparken iki tarikat “tahta tepenler” ve “düdük çalanlar” diye aşağılandı, hatta daha da ileri gidilerek semanın haram olduğu söylendi. Tarikatlara tepki olarak ortaya çıkan ve toplum düzenini yavaş yavaş yönlendirmeyi hedefleyen Kadızadeliler bu doğrultuda fikriyatı ve bu fikriyatın müritlerini devlet zirvesine taşıyacak çok önemli bir adım atarak IV. Murad’ın muhafazakâr ve aynı zamanda baskıcı kararlarına destek verdi. Toplumun önemli bir bölümünün kahvehaneleri kullanması, tütün veya alkol tüketmesi; bunların yasaklanmasına büyük bir tepki doğacağını gösteriyordu. IV. Murad da bu tepkiden çekindiğinden bu hamlesini demir yumruğunu kuvvetlendirdiğinde veya halk arasından kendisine destek verenlerin sayısı arttığında uygulamak üzere rafa kaldırdı. IV. Murad henüz çocuk yaşlarında tahta geçtiğinde büyük bir isyan görmüş ve sarayın bu isyan karşısında ne kadar da çaresiz kaldığını birincil bakış açısıyla incelemişti. İşte bu eksikliği Kadızadeliler doldurdu ve IV. Murad’ın kararına destek vererek tütünün haram sayılıp yasaklanmasına, kahvehane ve meyhanelerin kapatılmasına yönelik açıklamalar yaptılar. Bunun ardından da IV. Murad’ın büyük desteğini alarak devletin önemli kademelerine kadar ilerleyecek “Kadızadeliler” veya “Fakılar” olarak adlandırılan hareketi ülkeye yaydılar.

Sultan IV. Murad

Sultan IV. Murad

Padişahın desteğini arkasına alan hareketin ilk hedefi, kuruluşundan beri karşı durduğu tarikatların kapatılmasıydı. Anadolu’da önemli sayıda tekke şeyhini idam ettiler ve buna karşı çıkanların da yeri darağacıydı. Mevlevihanelerde sema yasaklandı ve bu tarikatların toplantılarında tedbirler alınarak yayılmaları veya Kadızadeliler’e karşı bir harekete girişilmesi engellendi. Din işlerini tekelinde toplayan bu hareketin sıradaki adımı ise siyasetti, tabii her hareketin yaptığı gibi… Günümüzde, dünümüzde nasılsa bu dönemde de öyleydi; gücü eline geçiren, dini de bir manipülasyon aracı olarak kullananların hedefi doğrudan siyaset oluyordu. Yalnızca dinde sadeleşmeyi hedefleyen bu hareket birden topluma bir nizam getirmeye çalışan ve helal-haram kavramlarını yeniden şekillendiren bir yetkiyi eline almıştı. Bu yetki doğrultusunda başkalarına haram olan her şey Kadızadelilere helaldi ve herhangi bir muhalif, celladın sıradaki kurbanı oluyordu. Helal-haram kavramları o kadar yönlendirilmişti ki, topluma büyük bir haram olarak gösterilen ve içenlerin doğrudan ağır cezalandırılmasını savundukları alkolün en büyük tiryakilerinden biri IV. Murad’dı. Öyle ki padişah geceleri çok fazla içer ve sayısız emir yağdırırdı; bunların içinde birçok kişinin sürgünü, idamı ve hatta savaş kararları yer alırdı. Bundandır, IV. Murad gün yüzüyle vermediği hiçbir emrin uygulanmamasını tembihlemişti. Ancak Kadızadeliler bunun da üstesinden gelmiş ve helali/haramı yeni kalıplara oturtmuştu. Bu hareketi gücün ne kadar değiştirdiğini anlamak için Erhan Afyoncu’nun irdelediği Vakanüvis Naima’nın mealen şu ifadeleri bilinmeli: “Kadızadelilerin başlangıçta dünya malına aldırış etmeden sade bir hayat yaşadıkları, ancak daha sonra siyasi sahneyi ellerine geçirince kendilerini din yolunda gösterip her türlü dalavereyi çevirdikleri, rüşvet aldıkları aşikârdır.” Bunlar yine akla mantığa sığar bir uyanıklık, bir ihanet örneği. Peki Kadızadelilerin önderlerinden Ahmed’in “Hazreti Peygamber döneminde don olmadığı için peştemal kuşanma gereğini” iddia etmesi akla mantığa sığar bir şey midir? Kadızadeliler hareketi işte bu kadar sapmıştır.

Çok normal değil mi? Alışkın olduğumuz, pek de şaşırmadığımız bir olgu bu! Öncelikli amaç her zaman pürüpaktır ve dini temizler, halkı doğru bir imana yönlendirir ve düzeni sağlar. Daha sonra siyasi kuvvet ele geçer; önce kadrolaşma başlar, ardından maddi gelir sağlanmak üzere rüşvet dahil her türlü dalavere çevrilir ve böylece devletin içerisine sinmiş kuvvetli bir yapı ortaya çıkar. Öyle ki bu yapılanma devlet yöneticilerini memnun ettiği sürece en parlak dönemini yaşar, ta ki çıkarlar devletin yöneticileriyle çakışıncaya kadar. Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesi işte bu ayrımın ilk kıvılcımı oldu ve Kadızadeliler halkı da yanına alarak bir isyan tertip etti. Köprülü ise hiç geri adım atmayarak Kadızadelilerin mallarına el koydu, hareket liderlerini sürgüne gönderdi ve yıllarca devlete bir çelme olan, devleti içten içe sömüren Kadızadeliler hareketi sadrazamın bir günlük sert hamleleriyle ortadan kaldırıldı. Dışarıdan oldukça güçlü görünen ama halk tarafından korkunun önüne geçemeyen bir bağlılığı olan Kadızadeliler; dışarıdan güçsüz görünen devletin gerektiğinde yumruğu masaya nasıl vuracağını gösterdi. Devlet büyüktür, yücedir; müdahale edilmesi gereken yerde karşısındakinin dayanağı ne olursa olsun bugün de dün de yarın da çekinmeden gereğini yapar. Devletler, hükûmetler veya bireyler demek değildir. Devlet; yaşanmışlık, ortak kültür ve kenetlenmenin yarattığı yönetim yapılanmasıdır ve bu yapılanma yeri geldiğinde gerekli manevrayı göstererek içerisindeki asalak yapıları ayıklama becerisine sahiptir.

kadı2


[box_light]Kaynakça[/box_light]

Afyoncu, Erhan. Sorularla Osmanlı İmparatorluğu 5.

Güngör, Selahattin. “Yobazlığın En Aşırı Devri”, Resimli Tarih Dergisi s.21, İstanbul, 1951.

http://osmanlilar.gen.tr/Sayfa/21

http://sivrihisar.web.tr/wp-content/uploads/hizir-celebi-800x500_c.jpg

http://www.tdvia.org/dia/ayrmetin.php?idno=240102

Yüksel, Emrullah. ‘Birgivi’ , TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt 6,  İstanbul 2001, s.192

Leave a Reply