Arka arkaya aldığı yenilgilerle, umudu ve özgüveni sıfırlanan Fransa’da ateşkes yanlılarının başa geçmesi ile Almanya ile makul şartlar üzerinde anlaşıp ülkeyi iyi kötü ayakta tutma fikri ağır basmıştır. Devletin devamı için Almanya’ya tavizler vererek bir ateşkes yapılmasının bir ihanet veya acziyet olup olmadığı gerçek tarihçilerin yorumuna kalmakla beraber, I. Dünya Savaşı’nın milli kahramanı Mareşal Pétain‘in sürecin sonunda bütün saygınlığını yitirdiği açık bir şekilde görülmektedir.
Ateşkes sonucu ikiye bölünen Fransa’nın Paris dahil olmak üzere kuzey kısmı Alman işgaline uğrar, güney kısmında ise ilerleyen zamanlarda Vichy hükümeti olarak adlandıracağımız Pétain liderliğinde bir hükümet kurulur. Böylece Fransa’da III. Cumhuriyet dönemi son bulmuş, IV. Cumhuriyet öncesi lider eksenli bir yönetim ortaya çıkmıştır.
Vichy hükümeti incelendiğinde, eski dönem Fransız siyasilerinin tasfiye edildiği görülmekle beraber cumhurbaşkanı ve başbakanın yetkilerini elinde toplayan Pétain, meclisi feshederek yasama gücünü de elinde toplamış, böylece aykırı seslerin kesildiği bir tek adam rejimi karşımıza çıkmıştır. Vichy hükümetinin meşruiyeti ise büyük kamuoyu desteği ve ateşkes öncesi Fransa parlamentosunun büyük bir kısmının katıldığı oylamadan %85’lik bir destek alması sonucu üst düzey olarak tanımlanabilir. Ancak günümüz Fransız tarihçiliğinde dönemin büyük kamuoyu ve siyaset desteğine karşın Vichy hükümetinin uygulamaları Fransız tarihi açısından talihsiz, hatırlanmak istemeyen yıllar olarak kabul edilir.
Vichy hükümeti kurulup gitgide meşruiyet kazanmasına karşın, başından beri Pétain‘e karşı çıkan General De Gaulle ateşkes öncesi ülkeden ayrılarak kendi liderliğinde bir özgürlük hareketi başlatmak üzere İngiltere’ye geçer. 18 Haziran 1940 tarihinde BBC radyosundan yaptığı konuşmada Fransa için savaşın bitmediğini belirterek mevcut hükümetin boyun eğen teslimiyetçi tavırlarının kabul edilemez olduğunu ve mücadelenin devam etmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Vichy hükümetinin otoriter tutumunun bir tür milliyetçilik olarak algılanması sonucu generaller dahil olmak üzere toplumun her kademesinden büyük bir kesim Vichy hükümetini desteklemiş, az sayıda kişi özgür bir Fransa için De Gaulle ile beraber mücadele etmeyi kabul etmiştir: Birkaç general, yaklaşık 7000 kişilik bir askeri birlik ve milisler…
Ancak De Gaulle’ün tek destekçisi İngiltere’nin Cezayir’de bulunan Fransız donanmasını Almanların eline geçmemesi için bombalaması ve büyük bir kısmını imha etmesi, De Gaulle’ü Fransız toplumu nazarında zor durumda bırakmıştır. De Gaulle ise İngiltere’nin samimiyetine hiçbir zaman güvenmemiş, bu zor zamanda aralarındaki pragmatist ve seviyeli ilişkiyi koruyarak ülkesi adına mücadele etmeye çalışmıştır.
1940 yılının sonuna gelindiğinde De Gaulle Londra’da Fransız Ulusal Komitesi’ni kurar ve direnişi başlatır. Artık Fransa’nın dışında onun bağımsızlığı için mücadele eden alternatif bir irade meydana gelmiştir. Başlangıçtaki bu cılız hareket amatör ruh ile yeraltında örgütlenmeye başlar. Hareket ağırlıklı olarak Vichy hükümeti kontrolünde olan güney taraflarda taraftar toplamış, çeşitli fraksiyonlardan gelen katılımlarla kolektif bir direnişe doğru evrilmeye başlamıştır. Fransa sınırları içerisindeki direnişin en önemli ismi ise Jean Moulin‘dir. De Gaulle’den aldığı talimatlar doğrultusunda faaliyet yürüten Maulin Kasım 1942’de içerideki direnişçi grupları tek bir çatı altında toplamayı başarmış ve olası bir iç çatışma ihtimalini engellemiştir.
Bu sırada Vichy mahkemelerinde hakkında vatana ihanet suçundan idam kararı verilen Charles De Gaulle, Cezayir başta olmak üzere Fransa’nın denizaşırı topraklardaki birlikleri içerisinde örgütlenmek için çalışmalara başlar. Sömürgelerdeki Vichy hakimiyetini kırmak üzere Eylül 1940’da Batı Afrika üzerinden düzenlenen çıkarma Vichy birlikleri tarafından geri püskürtülür. De Gaullle’ün bu başarısız girişimi İngiltere ve ABD nezdindeki itibarını sarsmış, De Gaulle için alternatif arayışları başlamıştır.
Kuzey Afrika’da bulunan 120.000 kişilik Vichy komutasındaki Fransız birlikleri bu bölgeye müdahaleyi zorlaştırmakta idi. Bu problemin çözümü için akla gelen ilk isim savaş sırasında Almanlara esir düşen ve Mayıs 1942’de kaçmayı başarıp Vichy hükümetine sığınan General Henri Giraud’dur. Giraud ile yapılan gizli görüşmeler sonucu Kuzey Afrika’daki birliklerin komutanlığını üstlenmesi ve olası bir müttefik devletler müdahalesinde birliklerini pasif bırakması talep edilir. Uzun süren görüşmeler sonucu Amiral Darlan ve General Giraud Kuzey Afrika’daki Vichy birliklerinin başına geçer. Taraf değiştirmeleriyle de beraber bu bölgede Müttefik Devletler kolayca hakimiyet sağlamıştır. Haliyle bu durum Hitler’i fazlaca sinirlendirmiş, faturayı Vichy’ye yani Pétain’e kesmiştir. Sonuç olarak Vichy hükümeti ile yapılan ateşkesi iptal eden Almanya, tüm Fransa’yı işgal eder ve Vichy’ye bağlı Fransız askeri birlikleri lağvedilir. Artık Vichy hükümeti fiilen ortadan kalkmış, (İşgale rağmen Alman güdümlü bir hükümetinin varlığı devam etse de hiçbir etkisi kalmamıştır.) Fransızların tek umudu birkaç yıl önce ihanetle suçlanan De Gaulle haline gelmiştir. Bu zaman zarfında da Fransa topraklarında serbest kalan askeri gruplar direnişe katılmış ve hareket ilerleme katetmiştir.
Ancak iş bu raddeye geldiğinde denizaşırı Fransa sömürgelerindeki hareketler kilit öneme sahiptir. ABD ve İngiltere De Gaulle’e güvensizlikleri sebebiyle alternatif bir lider arayışına girmiş ve General Dalan’da karar kılmışlardır. Ancak De Gaulle’e göre liderliği alma hususunda daha avantajlı olan Dalan 24 Kasım 1942’de esrarengiz bir suikaste kurban gitmiş ve De Gaulle herkes tarafından alternatifi olmayan bir lider haline gelmiştir. Hatta bu suikastın De Gaulle tarafından planlandığına dair ciddi bir iddia da mevcut. Bir bilgi olarak burada bulunsun.
Müttefiklerin Kuzey Afrika’ya yerleşmesi ile beraber De Gaulle’ün yıllardır savunduğu Kuzey Afrika’dan savaşa devam etme fikri yeniden canlanmıştır. De Gaulle’ü kontrol altında tutmak isteyen ABD, Giroud ve yardımcısı Jean Monnet üzerinden bir denge kurmayı amaçlasa da süreci başarılı bir şekilde yöneten De Gaulle, Giraud ile anlaşarak Haziran 1943’te ikisinin eş başkanlığında “Fransız Ulusal Kurtuluş Komitesi” isimli bir yönetim kurulmasını sağlamış, 3 Ekim 1943’te ise bu hareketin tek lideri haline gelmiştir.
Artık planlarını savaş sonrası Fransa için yapan De Gaulle, Normandiya Çıkarması’nın yapılacağını haber alır almaz 3 Haziran 1944’te Cezayir’de Fransa Cumhuriyeti Geçici Hükümeti’ni kurar. Bu hamlenin stratejik amacı kurtulacak olan Fransa topraklarındaki egemenliğin müttefik devletlere bırakılmayarak sahiplenilmesi ve Fransa’nın tek meşru temsilcisinin kendileri olduğunu ifade etmektir. 1944 sonbaharına gelindiğinde dünün asi çocuğu De Gaulle, dostları ABD ve İngiltere’ye rağmen Fransa’nın kurtarıcı lideri olarak karşımıza çıkar. Ağustos 1944’te ekibiyle beraber Paris’e gelen De Gaulle büyük bir coşku ile karşılanmıştır.
IV. Cumhuriyet öncesi De Gaulle’ün başkanlık ettiği geçici bir hükümet kurulur. Psikolojik ve fiziksel olarak yıpranan Fransa, kaotik bir dönem olan III. Cumhuriyet dönemine dönmeyecek, yeni bir sistem inşa edecektir. Yapılan oylama sonucu yeni bir anayasa yapmak üzere direnişi örgütleyen çevrelerin çoğunlukta olduğu bir kurucu meclis ortaya çıkar. Bu mecliste yasama organına çok büyük yetkiler tanıyan ve zayıf bir yürütme öngören bir sistem fikri ağır basmaktadır. Ancak De Gaulle sistemin çok fazla açığı olduğunu düşünür ve ciddi itirazlarda bulunur. Söylemlerine karşılık bulamayınca da yapılanları onaylamadığı için istifasını sunar ve inzivaya çekilir.
Ancak zaman De Gaulle’ü haklı çıkaracaktır. Aşırı yetkilerle donatılmış meclise karşı hiçbir hükümet ayakta kalamamış, küçük partiler meclisin işleyişini felç etmiş; bu durumun doğal bir sonucu olarak sürekli kabine değişiklikleri görülmüştür. Aralık 1946 ile Mayıs 1958 arasında 24 hükümet görev yapmıştır. Yani bir hükümetin ortalama ömrü 6 aydır. İçerideki bu istikrarsızlık dış siyasette de Fransa’nın iyi politikalar geliştirememesine sebep olmuş, Fransa yine eski kaotik günlerine dönmüştür.
Böyle bir durumda çaresiz kalan Fransa, yapabileceği en iyi şeyi yaparak De Gaulle’ü göreve çağırır ve her şeyi kurtarıcı misyonuna inandıkları bu adama teslim ederler. On iki yıl boyunca küçük bir kasabada anılarını yazmakla ve tekrar Fransa’yı yönetmeye çağrılacağı anı beklemekle meşgul olan De Gaulle ise çağrıyı alır almaz derhal işbaşı yapar. Hazırlanan yeni anayasa için yapılan referandumda büyük halk desteği ile V. Cumhuriyet dönemi başlar ve günümüz Fransası’nın temelleri atılır.
1969 yılına kadar görevde kalan De Gaulle, senatoya ait bazı yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesine ilişkin referandumu kaybetmesi üzerine istifasını sunar ve tekrar küçük kasabasına geri döner. 1970 yılında küçük kasabasındaki şirin evinde, günümüz politikacılarının aksine yoksul sayılabilecek bir durumda hayata gözlerini yumar, fakat adı Fransızlar için hala yaşamaktadır.
KAYNAKÇA
ÇELEBİ, Fatih. “Fransa Millet Meclisi Üzerine”, Yasama Dergisi, Sayı:21, 51-84, 2012.
EKİNCİ, Emre. “Devrimden Günümüze Fransız Siyasal Sisteminin Evrimi”, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 6.1, 2016.
ÖZEN, Ç., AKDEVELİOĞLU, A., ”İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’da Liderlik Mücadelesi: III. Cumhuriyet’ten Vichy Fransası’na Fransız Siyaseti’nde Yapısal Salınım“, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt:15, No:1, 2016.
şahin karataş
Merhaba yazınızı ilgiyle okudum emeginiz için teşekkür ederim.ama 3 haziran 1944 ile 1944 sonbaharı arasında kopukluk var almanlar normandiya çıkarması yapınca de gaulle burda ne yaptı