• Burak Kazim Yılmaz, Merve Ersavaş, Ahmet Nihat Demir ve Alper Raşit Sarıoba ortak röportajıdır.

IMG_2456

Alper Raşit Sarıoba: Merhabalar, öncelikle bu röportajı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. İlk olarak bize, kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Hakan Arslan: Ben Hakan Arslan 1963 doğumluyum. Suriye’nin Lazkiye şehrinin Bayır- Bucak Türkmenlerindenim. 1983 yılında eğitimim için Türkiye’ye geldim. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümüden mezunum. Bilkent Üniversitesi’nde Halil İnalcık Koleksiyonunda çalışmaya başlamam; 2001 yılında Halil hocamızın Bilkent Üniversitesi’nde bulunan koleksiyonu için Osmanlıca ve Arapça bilen birilerine ihtiyaç olduğuna dair bir duyurusunu, Türk Tarih Kurumu’nda çalışan Eşime o dönemde Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız’ın haber vermesiyle ilana başvurdum. O dönemde ben Türk Tarih Kurumunun Suriye’deki Osmanlı ve Selçuklu yapıtları ile ilgili envanterleme projesinde Arapça-Türkçe çeviriler yapıyordum. İlana başvurduktan sonra, Halil Hoca’nın bizzat yapmış olduğu Osmanlıca sınavına girdim, o sınavdan bir hafta sonra bana geri dönüş yapıldı ve Merkez kütüphanedeki Halil İnalcık Koleksiyonu sorumluluğunun bana verildiği bildirildi. Hocayla geçirmiş olduğum 16 yıllık hizmet serüvenim bu şekilde başladı…

Burak Kazim Yılmaz: Okuyucularımıza kısaca Halil İnalcık’ın Özel Koleksiyonundan bahsedebilir misiniz?

Hakan Arslan: Prof. Dr. Halil İnalcık 1971-1993 yılları arsında yurt dışındaydı, en son Chicago Üniversitesi’nde Osmanlı tarihi bölümünde Hoca olarak çalışıyordu. 1992-1993 eğitim yılında yaz tatili için Türkiye’ye geldiğinde Bilkent Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti başkanı Prof. Dr. Ali Doğramacı tarafından Bilkent Üniversitesi bünyesi içerisinde mastır-doktora düzeyinde tarih bölümü kurulması teklifi Hocamıza götürülüyor. Prof. Dr. Halil İnalcık’ın bu teklife olumlu cevap vermesi sonucu, kendisinin başkanlığında tarih bölümü kurulmuştur. Prof. Dr. Halil İnalcık, Amerika’daki yaklaşık 5.000 kitaptan oluşan özel kütüphanesinin Türkiye’ye getirilmesini yönetimden rica ediyor. Bu kitaplar Amerikadan getirtilerek, Bilkent Üniversitesi Merkez Kütüphanesi içerisinde ayrı bir birim olarak kullanıma açılmıştır.

IMG_2428Koleksiyonumuz, merhum hocamız tarafından bağışlandığında 5.000 kitaptı. Bugün itibarı ile koleksiyonumuz; 13.500 kitap, 5.500 dergi, 2.100 makaleden oluşmaktadır ve bu makalelerden önemli bir kısmı yazarları tarafından imzalanıp hocamıza bizzat hediye edilmiştir. Tabii ki hocamızın Osmanlı tarihçisi olması nedeniyle, buradaki kaynakların çoğu; Osmanlı tarihi, Türk edebiyatı, Türk tarihi ve Dünya tarihi ile ilgili kaynaklardan oluşmaktadır. Buradaki kitapların çoğu da makaleler gibi yazarları tarafından imzalanıp hocamıza hediye edilmiştir. Bunların yanı sıra kitapların büyük bir bölümü, hocamızın müzayedelerden ya da sahaflardan satın alarak elde ettiği kaynaklardır. Ayrıca bizim koleksiyonumuzun belkemiğini oluşturan, merhum Prof. Dr.Halil İnalcık hocamızın yayınlarından oluşturulan bir bölümde vardır.

Koleksiyon; Osmanlıca, Farsça ve Arapçanın yanı sıra batı dillerinde yazılmış Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca ve diğer dillerde yazılmış olan kaynaklardan oluşmaktadır.  Buradaki kaynaklar, özellikle Osmanlı tarihi hakkında araştırma yapmak isteyen Bilkent mastır, doktora öğrencileri ve akademisyenlerinin yanı sıra kütüphane üyelik şartlarını yerine getiren mastır, doktora ve akademisyen olan dış okuyucularımız için bulunmaz bir ihtisas kütüphanesidir. Dış okuyucularımız kütüphanemizin “üyelik şartlarını” yerine getirdikten sonra bu koleksiyondan yararlanabiliyorlar.  Bunun yanında koleksiyonun çok özel ve değerli olması sebebi ile kendi özel kullanım ve koruma şartları vardır.

Merve Ersavaş: Halil İnalcık Özel Koleksiyonu’nu ne gibi kullanım kuralları var ve hangi özel şartlarda korumaktasınız?

Hakan Arslan: Koleksiyonda çok değerli kaynaklar olduğundan dolayı koleksiyon‘’kapalı raf sistemi’’ ile hizmet vermektedir.

-Oda bireysel araştırmacılar için tasarlanmıştır ve grup çalışması yapılamaz.

-Kaynaklar koleksiyon içerisinde kullanılır kesinlikle dışarıya çıkartılamaz ve fotokopisi alınamaz. Biz okuyucularımızı mağdur etmemek adına, teknolojik şartları da göz önünde bulundurarak dijital fotoğraf makineleri veya akıllı cep telefonları ile flaşsız bir biçimde fotoğraf çekimine izin veriyoruz. Tabi ki “copyright kuralları”na riayet ederek.

-Halil İnalcık Salonu’na yiyecek ve su dâhil hiçbir içecek sokulamaz.

-Araştırmacılar yalnızca kurşun kalem kullanabilir, dolma kalem ve tükenmez kalem kullanamaz. Kurşun kalem görevli kütüphaneciden temin edilebilir.

-Halil İnalcık koleksiyonu sesiz çalışma alanıdır. Cep telefonu kullanılamaz. Rahatsız etmemek koşulu ile diz üstü bilgisayar kullanılabilir.

Koleksiyonda bulunan materyaller, kütüphanenin dijitalleştirme projesi dahilinde yer almaktadır. Bu da kaynakları koruma adına önemli bir etken olacaktır.

Koleksiyonumuz;hafta içi:8.30-17.00 saatleri arasında açıktır, hafta sonları hizmet vermemektedir. Özel koruma şartları hakkında konuşacak olursak; özel bir yangın söndürme sistemi, Yaz- kış 15 ila 18 derece temiz ve soğuk hava verilmektedir, nem oranı % 50 olacak şekilde fiziki şartlar yerine getirilerek korunmaktadır. Özellikle materyallerin ve kitapların yapraklarının kurumaması için bu fiziki şartlar çok önemlidir. Son olarak da periyodik olarak her 25 günde bir ilaçlanmaktadır.

Merve: Bu kadar özenle korunan bir koleksiyonun içinde daha önceden hiç zarar gören veya kaybolan bir parça oldu mu?

Hakan Arslan:Koleksiyonumuz kapalı raf sistemi ile hizmet verdiğinden dolayı içeriye yani, kitapların bulunduğu yere kesinlikle okuyucularımız giremiyor. Burada bana faydalanacakları kaynağın tasnif numarasını vererek kitabı istiyorlar. Ben de içeriden gidip kitabı getiriyorum, okuyucularımız mesai saatleri içerisinde kaynaklardan faydalanıyorlar. Kesinlikle ödünç verme veya fotokopiye götürme gibi bir sistemimiz yok, ayrıca alınan kitapların kayıtlarını da yapıyoruz. Kimin aldığı, hangi saatler içerisinde kullandığı ve ne kadar süre kendisinde kaldığı gibi bilgilerin hepsini yazılı bir şekilde kaydediyoruz. Dolayısıyla, biz teslim alırken kaynakları tekrar kontrol ediyoruz, yani burada bir kayıp söz konusu olamaz.

IMG_2453Burak: Koleksiyonda çok özel bazı el yazmaları mevcut, bu eserlerin korunma usulleri farklı mı? Koleksiyonda önemli yazma ve matbu eserlere örnek verebilrimisiniz?

Hakan Arslan:El yazmaları da koleksiyonun yukarıda belirttiğim koruma şartları dahilinde korunmaktadır. El yazmalarımız genellikle Osmanlı tarihi ile ilgili ve bunlar gerçekten çok eski tarihlere dayanıyor. Geneli Osmanlıca yazılmış ama Batı dillerinde de yazılmış kaynaklarımız da var. Koleksiyonumuzdaki en eski matbu kitabımız 1660 yılına aittir. Bu kaynak: Histoire de La Decadence De L’Empire Grec, Et Establissement De Celvy Des Tvrcs. Yazar: CHALCONDYLE. Bu kaynak, bir Yunan Osmanlı tarihçisinin matbu hale getirilmiş kendi orijinal el yazmalarıdır. 1660 yılından kalmasına rağmen bizim elimizdeki dördüncü baskısıdır. Bir başka kaynağımız ise, 1737 yılına ait ve dört ciltten oluşan : Histoire Des Hospitaliers De S. Jean IMG_2466De Jerusalem, Appellez Depuis Chevaliers de Rhodes, Et Aujourd’ Hui Chevaliers De MaltheBu Rodos Şövalyelerini anlatan Fransızca çok kıymetli bir kaynaktır.

– 1670 yılına ait : Sandys Travells, Containing an History Of The Orginal And Prefent State Of The Turkish Empire.

El Yazması olarak örnek vermek gerekir ise: Gazavât-i Sultan Murâd Bin Muhammed Hân. Bu da Varna Gazâsını anlatan ve Osmanlıca yazılmış önemli bir kaynaktır.

Bunun yanı sıra koleksiyonda, 1700-1800’lerden kalma Osmanlı tarihini anlatan; Cevdet tarihi, Raşit Tarihi, Silahtar Tarihi gibi, çok az bilinen ve kıymetli kaynaklarımız da mevcut.

Alper: Bu özel koleksiyonun okuyucu kitlesi çok mu geniş?

Hakan Arslan:Yıllık olarak 400 ile 600 kişi arasında bir okuyucu kitlemiz var. Bunların içinde Bilkent mensuplarının yanı sıra, Ankara dışından da kütüphane üyeliğinin şartlarını yerine getiren okuyucularımız da bizi sık sık ziyaret etmekte ve koleksiyondan faydalanarak araştırmalarını yapmaktadırlar.

Alper: Hocanın kendi kitapları arasında diğerlerine nazaran daha çok önem verdiği bir eseri var mıydı?

Hakan Arslan: Hocamızın bütün kaynakları onun için, bizim için, Türkiye için, dünya için çok önemlidir. Herhangi biri için bu daha önemlidir demem mümkün değil, ancak şöyle bir şey söyleyebilirim; merhum Prof. Dr. Halil İnalcık hocamız Fatih Sultan Mehmet aşığıydı. Dolayısıyla onunla ilgili yazdığı eserler onun için daha kıymetlidir. Örneğin : Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar diyebilirim. Hocamızın Fatih Sultan Mehmet’e olan düşkünlüğü tarih camiası tarafından açıkça biliniyordu. Bundandır ki vefatında Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önerisi ve bakanlar kurulunun onayı ile hocanın cenazesi İstanbul’da Fatih Külliyesi’nde Fatih Camii hazîresine defnedilmiştir. Bu da tabii herkese nasip olmaz.

IMG_2468Alper: Halil Hoca ile 2001 yılında bu göreve başladığınız zaman tanıştığınıza göre, 15 yılı aşkın bir ilişkiniz var Merhum Halil Hoca hakkında neler anlatabilirsiniz bu zaman dilimi için?

Hakan Arslan: Evet,Prof. Dr.Halil İnalcık Hocadan öncesine dair şöyle bir anım var. Ben Ankara Üniversitesi’nde öğrenciyken o zamanlar Bilkent Üniversitesi’nde destek hizmetlerine bağlı olarak yevmiye ile ekibimle hizmet veriyorduk, bu ekibin şefiydim. Bu ekiple beraber gelip burada hocaların ofislerini taşıyorduk, Bilkent’in diğer işlerini yapıyorduk; örneğin şu vadideki ağaçların çoğunun çukurlarını kazıyıp biz diktik. Buralarda çok emeğimiz var. 1993 yılının bir gününde Bilkentte çalışırken, bize mesaiye kalacaksınız denildi. Saat 18.00 civarıydı. Halil Hocamızın Amerika’dan gelen kitaplarını taşıyan tır kütüphanenin önüne yanaştı. Bize de tırın içindeki kitapları boşaltmamızı söylediler. Ben ve ekibim o kitapları kütüphanenin içerisinde bize gösterilen yere bizzat ellerimizle taşıdık. O zaman kütüphaneden ve kitaplardan inanılmaz etkilenmiştim ve hayal etmiştim. Dedim ki: “Allah’ım, ben üniversiteden mezun olduktan sonra böyle bir yerde çalışabilir miyim?”. Ve sene 2001, Prof. Dr.Halil İnalcık Hocanın yapmış olduğu sınavla ben o hayalimi gerçekleştirdim.

Burak: Halil Hoca ile uzun yıllar beraber vakit geçirdiniz ve sizin üzerinizde büyük etkileri olduğu muhakkak. Bu konuda birkaç şey söyleyebilir misiniz?

Hakan Arslan: Özellikle 2001 yılından itibaren, zaman içerisinde merhum İnalcık Hocama olan alışkanlığım arttı ve onun çalışma metotlarını, insanlığını, mütevazılığını zamanla gördükçe dünyaya ve insanlığa bakış açım değişti. Örneğin, röportajın başında da bahsettiğim gibi ben Suriye’nin Bayır- Bucak Türkmenlerindenim. Hocam Türk dünyasına ve Suriye’deki Türkmenlere bakış açımı tamamen değiştirdi. Tarihe olan düşkünlüğüm de hocamızın sayesindedir. Neden hocamız hayattayken onun bilgisinden yararlanıp mastır yapmadığıma halen inanamıyorum ve hayıflanıyorum. İnanın, onunla beraber çalışıp mastır yapmamak ömür boyu duyacağım büyük bir eksiklik olacaktır.

IMG_2469Burak: Ülkemizde genelde insanların değeri vefat ettikten sonra belli oluyor, bizim buraya hocamızın vefatından sonra gelmemiz gibi. Siz, merhum Halil İnalcık’ın hayattayken kıymetinin bilindiğini düşünüyor musunuz?

Hakan Arslan: Hocanın kıymetini bilim dünyası her zaman biliyor ve bilmeye devam edecektir. Merhumun şöyle bir özelliği vardı; kesinlikle görsel basında görünmek istemezdi. Bir seferinde hocamızla konuşurken ona: “Koleksiyona gelen okuyucularımız, araştırmacılarımız, ziyaretçilerimiz geldiklerinde sizin nasıl biri olduğunuzu soruyorlar, sizi merak ediyorlar.” demiş, resmini koleksiyon alanına koymayı teklif etmiştim. Buna karşılık bana:  “Hayır, ben böyle gösterişli şeyleri sevmiyorum.”demişti. Basında ve televizyonda fazla görünmek istemediğinden Türkiye’de görsel medyada fazlaca karşılaşamayız hocamızla. Oysa değeri vefatından önce de sonra da biliniyordu. Sadece Türkiye değil, aynı zamanda dünya tarih camiası da hocamızın değerini biliyordu. Sürekli irtibat halindeydiler ve ondan feyiz alıyorlardı.

Tabii ki vefatından sonra, özellikle görsel ve yazılı medyada vefat haberleri çıktıktan sonra, biraz daha ilgi duyulmaya başlandı. Dünyaya mal olmuş böyle bir değerin kaybedilmesi, onu kaybetmenin eksikliği ve ona duyulan özlemden kaynaklanıyor bu durum. Ancak Hocamız her zaman dünyaca tanınıyor ve değeri biliniyordu.

Alper: Peki bundan sonra Halil hocamız gibi bir değeri topluma, özellikle gençlere anlatmak için neler yapabiliriz?

Hakan Arslan:Basın olarak size büyük bir görev düşer. İnalcık koleksiyonu en iyi şekilde tanıtmamız önem arz ediyor. Sizin yazınızın da buna katkı sağlayacağına inanıyorum. Hocamız, gençliğe değer verirdi ve gençlere karşı inanılmaz bir sevgi beslerdi. Bu sebeple biz de Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi ve Halil İnalcık Koleksiyonu olarak gençlerimize, lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesindeki Bilkentli öğrencilerimize, mensuplarımıza kapımız her zaman açıktır. Hizmetleri için açık olan bu koleksiyona, ziyaretlerini de bekliyoruz. Merak ettikleri ne varsa  kütüphane ve kendi adıma hizmet sunmaya hazırım. Hem Bilkent mensuplarına hem de dışarıdan, kütüphane kullanım üyelik şartlarını yerine getiren tüm araştırmacı ve okuyucularımıza hizmet sunmak için varız. Koleksiyonu merak edenlere tanıtım turları düzenleyerek bu meraklarını giderebiliriz. Eminim ki memnun kalacaklardır çünkü çok zengin bir koleksiyonumuz var. Bilkent mensubu olup da bu koleksiyona gelmeyen kişilerin ilerde neden gitmedim diyerek pişman olacakları kanaatindeyim.

Alper: Halil İnalcık hocamız yaptığı büyük işlerle “Şeyh-ûl Müverrihin (Tarihçilerin Şeyhi)” ve “Tarihçilerin Kutbu” olarak biliniyor. Geçmiş bir röportajında şöyle bir ifade kullandığını gördüm ve çok hoşuma gitmişti: “Hayatımı da ihmal etmedim” demiş. Bu kadar şey yaparken hayatını nasıl ihmal etmedi. Gündelik hayatında nasıldı, bahsedebilir misiniz?

Hakan Arslan:Benim gördüğüm kadarıyla hocamızın düzenli bir yaşam tarzı vardı. Yatış ve kalkış saatleri, yemek saatleri, öğle yemeğinden sonra dinlenme vakitleri… Bunları asla ihmal etmezdi. Düzenli bir beslenme alışkanlığı vardı. Diğer taraftan Türkiye ve Dünya basınını yakından takip ederdi. Özellikle yakın zamanda Arap Baharı ile ilgili haberleri takip ediyordu. Ana dilim Arapça olduğundan hocamız için, Ortadoğu ve özellikle Arap Baharı ile ilgili gelişmeleri takip ederdim. Hafta içerisinde bir gün beni eve çağırırdı ve bu konularda konuşur, sohbet ederdik. Sadece bir Osmanlı tarihçisi değildi, dünyayı takip eden bir aydındı.Hocam ile elbette daha başka birçok şey de paylaştık ve bazıları aramızda sır olarak kalacaktır.

Burak: Bir kitapta veya bir yazıda yanlış bulduğu bir bilgi veya yorum gördüğü zaman nasıl tepki verirdi? Böyle durumlar için birisini yerdiğinde kullandığı özel bir ifadesi var mıydı?

Hakan Arslan: Hocamız basında çıkan ve özellikle tartışmaya açık konulardan tamamen uzak dururdu. Tarihle, özellikle Osmanlı tarihi ile ilgili yanlış yazılan bilgilerle karşılaşmış ise o kitaplara cevap mahiyetinde kendisi makaleler yazar ya da kitaplarında yanlış bahsedilen konuların doğrusuna yer vererek cevaplardı.

Burak: Yakından takip ettiği, değer verdiği, ya da halef gördüğü diyebileceğimiz tarihçiler var mıydı?

IMG_2452Hakan Arslan: Halil Hocamızın mütevazılığı inanılmazdı. Dolayısıyla gerek Türkiye’de gerekse Dünya’da bilime katkısı olan herkesin görüşlerine katılmasa dahi büyük saygı duyardı. Özellikle belirli bir tarihçinin, yazarın veya akademisyenin yazdıklarını incelediğini söyleyemem ama çoğu hakkında fikir sahibiydi.

Ahmet Nihat Demir: Bütün bu bahsettikleriniz Halil hocayla tanışmanız yaklaşık 80’li yaşlarına tekabül ediyor ve aranızda  büyük bir yaş farkı söz konusu.  Ancak o yaşına rağmen ciddi manada katkı vermeyi başarmış. Nasıl bir çalışma aşkı, aranızdaki güven duygusu ve heyecanı vardı?

Hakan Arslan: Merhum İnalcık hocamızın dünyası tarih üzerine, özellikle Osmanlı tarihi üzerine kuruluydu. Tarih onun yemesi, içmesi gibi temel yaşam gereksinimlerinden biriydi. İnanın, yaşlılıktan dolayı hastalanıp hastanede yattığında dahi kütüphaneden kaynak ister, çalışmalarını aksatmadan devam ettirmeye çalışırdı. Çalışmak onun bir yaşam tarzı olmuştu ve neredeyse vefatına kadar çalışmaya ve üretmeye devam etti. Dolayısıyla dediğim gibi çalışmak bir yaşam tarzı olmuştu. Hatta bir seferinde hastanede bir gece yanında refakatçi olarak kaldığımda şöyle demişti: “Allah bana bir on yıl daha verirse Osmanlı tarihi ile ilgili biraz daha yapmam gereken çalışmalar var, onları da tamamlarsam daha mutlu olacağım. ”  Ve hatta derdi ki:”Biliyor musun Hakancığım Allah beni çok seviyor, bu yaşıma (100 yaşındaydı) kadar yaşamama izin verdiği için ona çok teşekkür ediyorum. Beni sevdiği için bu yaşıma kadar izin verdi ve bana hep şunu hissettirdi, ‘’çalış İnalcık çalış İnalcık sana bu ömrü verdim ki Osmanlı tarihine katkıların daha iyi olsun diye.” O, inanılmaz mutlu olurdu, biz de mutlu olurduk. Aramızdaki o yaş farkına rağmen, aramızda tarif edilemeyecek bir ilişki ve güven duygusu vardı. Her zaman şunu derdi “sen benim yardımcımsın, kütüphanemdeki Hafız-ı Kütübümsün” (kitaplarımı koruyan). Hatta bana hediye ettiği imzalı kitaplarından bir tanesinde o şekilde yazmıştı. Bu imzalı kitaplar benim için her zaman inanılmaz gurur kaynağı. Prof. Dr. Halil İnalcık tarafından böyle bir iltifata mazhar olmak herkese nasip olmaz.

Burak: Onu okulda veya evinde düzenli olarak ziyarete gelen, fikirlerini önemseyen herhangi bir devlet adamı, aydın, akademisyen, yazar var mıydı?

Hakan Arslan:Bildiğim kadarıyla devlet kademelerinden birçok isim ve özellikle de eski Milli Savunma Bakanımız Sayın Vecdi Gönül, hastanede kaldığı zamanlarda eski Türkiye Büyük Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek, Akademisyenlerden: Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, basın dünyasında da bir çok isim ziyaret etmişti. Aslında en çok Hocayı ziyaret edenler akademisyenlerdi diyebilirim.

Alper: Konuşmanın başından beri birçok anı geçti ama farklı olarak hiç aklınızdan çıkmayan anılar var mı?

Hakan Arslan:Dediğim gibi aramızda sır kalacak bazı anılarımız var ama zaman zaman paylaştığım bir anı var. Şöyle ki, Halil Hoca’nın bu 16 sene içerisinde kütüphanedeki eli ayağı idim ve kütüphaneden kaynaklar istediğinde o kaynakları alır evine giderdim her gittiğimde de bir şey dikkatini çekmiş benimle ilgili ve bunu aylarca gözlemledikten sonra bana aktardı. Dedi ki bir gün:

– Hakancım bir şey dikkatimi çekti, sorabilir miyim?

– Tabi ki Hocam buyurun dedim.

– Siz, her evime geldiğinizde mutlaka yere dizlerinizin üstüne oturursunuz. Neden ?

– Hocam biz Bayır-Bucak Türkmenleri olarak büyüklerimizin huzuruna geldiğimiz zaman, koltukta veya sandalyede oturuyorlarsa mutlaka onların seviyesinde değil onların altında yani yerde otururuz dedim. Bu bizim onlara verdiğimiz değer, saygı ve sevgiden kaynaklanan bir davranış biçimidir. Başını salladı merhum ve sonra ufka dalar gibi bakarak “Biz millet olarak devlet olarak bu değerlere sahip çıktığımız sürece bu devlet ve bu millet ilelebet payidar kalacaktır.” dedi.

Burak: Büyük aydınların vefatından sonra genelde anılarını yaşatmak için ya anıları bir eserde toplanır ya da bir kaldığı yer müzeye çevrilir. Böyle bir durum söz konusu mu?

Hakan Arslan:Prof: Dr. Halil İnalcık, Kullanmış olduğu kendi özel eşyaları, almış olduğu ödüler, cübbeler, madalyalar ve kullanmış olduğu eşyaların yer alacağı Bilkent Üniversitesi lojmanlarında kaldığı ev müze haline getiriliyor. Bunun yanı sıra Hocamızın adına değişik kurum ve kuruluşlarda adını yaşatmak için sempozyumlar ya da konferanslar düzenlenmektedir.Mesela Türk Tarih Kurumu10-13 Nisan tarihinde,tüm dünyadan bir çok akademisyenin davet edileceği uluslararası bir sempozyum düzenleyecektir. “Uluslararası Prof. Dr. Halil İnalcık Tarih ve Tarihçilik Sempozyumu”. Bu röportaj yayınlandığında sempozyum yapılmış olacaktır. Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü de yine Hocanın anısı için çalışmalar yapar diye düşünüyorum. Muhakkak Türkiye’nin birçok yerinde Hocanın adını yaşatmak için değişik akademik toplantılar, sempozyumlar düzenlenecektir. Çünkü vefatından önce de düzenleniyordu. Örnek vermek gerekirse: 2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği “İlim ve Fikir Hayatının 70. Yaşında Prof. Dr. Halil İnalcık” açık oturumu.

Merve: Bilkent kampüsü sınırları içerisinde de bir müzesi olacak, bu da çok gurur verici bir olay bizim için. Şimdi koleksiyonu da gezmemiz mümkün mü acaba?

Hakan Arslan: Tabi ki… Orada da devam edebiliriz söyleşiye.

-Koleksiyona geçince Hakan Bey ilk önce el yazması eserleri tanıtıyor.

Hakan Arslan: Bu bizim el yazmalarımızdan bir tanesi. Sultan Murat’ın Varna Gazası ve İstanbul tekfuruyla yapmış olduğu savaşı anlatan bir el yazması.  Günümüz Türkçesine Hocamız tarafından çevrildi. Yine burada Osmanlıca İstiklal Marşımız var. (Bu arada Hakan Bey bazı Osmanlıca yazıları bize okuyor.)

Meve: Ve siz bunların çoğunu okuyabiliyorsunuz.

IMG_2446Hakan Arslan:Benim ana dilim Arapça. Osmanlıcayı da tabii 16 sene Halil Hocamla beraber çalışarak ilerlettim. Şu an Osmanlıcam çok iyi durumda. Dolayısıyla benim Osmanlıcam üzerinde inanılmaz bir emeği var Hocamızın. Hatta bazen de methederdi, iyi bir eleman almışım derdi. Tabi ki bu onun bana teveccühüydü, onun bilge bir insan olmasından kaynaklanıyordu.(Başka bir el yazması esere geçiyoruz) Koleksiyonda yaklaşık yedi civarında el yazmamız var. Bu elimdeki bir ilmihal– İslamiyet Dini ile ilgili soru cevap şeklinde giden bir kaynak. 1800’lerde yazılan bir kaynak.

(Başka bir esere geçiyoruz) Bu bizim koleksiyonumuzun en eski ikinci kaynağı. 1670 yılına ait olan bir kaynak ve İngilizce. İç Anadolu’ya ve Arap ülkelerine dair yazılan bir seyahatname. Koleksiyonun en eski kaynağına geçiyoruz. 1660 yılına ait olan, Hocamızın müzayededen edindiği bir kaynak. Osmanlı tarihini anlatan Yunan bir yazarın el yazmalarının matbu hale getirilmiş hali.

Alper:Sizin Arapça ve Osmanlıca dil bildiğinizden dolayı buraya gelen araştırmacılara yardım ediyormusunuz?

Hakan Arslan:Tabi ki buraya gelen araştırmacılara Osmanlıca veya Arapça yardım istediklerinde seve seve elimden gelen her türlü yardımı yapıyorum.

Şurada görmüş olduğunuz şu üç raf, Prof. Dr. Halil İnalcık Hocamızın kendi yazmış olduğu kitaplar. Özellikle bu 5 ciltten oluşan Devlet-i Aliyye (4. cildi çıktı, 5. cildi basılmak üzere), Osmanlı tarihinin kuruluşuna ve Osmanlı tarihine damga vuran bir çalışmadır. Bu kaynakların çoğu yabancı dile, Arapça, İngilizce, Fransızca ve diğer dillere tercümesi yapılmıştır. Hocamız, kitaplarını Çinceye çevirmek için Çin’den gelen bir basım eviyle anlaşma yapmıştı. Merhum Hocamızın en önemli kitaplarından birisi, tabi tüm kitapları önemlidir ama dünyada ses getiren “Ottoman Empire: Classical Age 1300-1600” adlı kitabıdır. Bu dünyanın birçok üniversitesinde ders kitabı olarak okutulmaktadır. Dolayısıyla bu kaynak dünyada birçok dile tercüme edilmiştir. Bu görmüş olduğunuz Osmanlıca Salnameler yani Yıllıklar da önemli kaynaklardan. Osmanlı İmparatorluğu arşivi dünyanın en zengin arşividir. Her vilayetin mutlaka ama mutlaka bir salnamesi yani yıllığı vardır. O yıl içerisinde olan biten her şey ama her şey o yıllıklara yazılırdı.

Alper: Bu gördüklerimiz orijinal yıllıklar mı?

IMG_2463Hakan Arslan:Evet, evet. Önemli görülen olaylar ve her şey yıllıklara döküldüğü için dünyanın en zengin arşivi Osmanlı arşivi olmuştur. Buna bir örnek vermek gerekirse: Kadı Sicilleri. Bu sicillerin günümüz Türkçesi’ne çevrilmiş halini görüyorsunuz. Bunlar orijinal değil, tıpkıbasımları. Biliyorsunuz o zamanlarda köleler söz konusuydu. (Yazılanı okuyor.) Kölelerden bir tanesi kaybolmuştur, bulunmuştur, gözleri siyahtır, saçları kahverengidir… Evlenme, ölüm, devlet kademelerindeki önemli atamalar, öğretmenler, hocalar, imamlar, tayinler, her şey, yazışmalar bu sicillerde. Devlet arşivlerinde, saraylardaki siciller tabi ki farklı ama kadı sicilleri de önemli kaynaklar içerisinde yer almaktadır. Az önce size bahsettiğim 2100 civarında olan makaleler. Bu makalelerin çoğu Hocamıza hediye edilen makaleler. (Bir makaleyi gösteriyor) Bu Hocamızın el yazısı. Üzerine not düşmüş. Mesela şurada demiş ki: Erhan, buraya bibliyografya yap demiş. Erhan da öğrencilerinden biri herhalde. Önemli kaynaklardan bazıları işte Arapça kaynaklar. Şurada onlar var. Osmanlıca kaynaklar. Naima IMG_2464Tarihi. Az önce size bahsettiğim 4 ciltlik kaynak. Bu çok çok önemli. Hatta Rahmetli Hoca bir iki sefer bana söyledi. Aman “Şu Rodos Şövalyeleri’yle ilgili 4 ciltlik kaynağa iyi sahip çık, dikkat et ona” demişti. Fransızca Paris’te 1737 yılında yayınlanan ve dünyada kolay kolay bulunamayacak bir kaynak.

Merve: Prof. Dr. İlber Ortaylı Hocanın da kitaplarını görüyorum.

Hakan Arslan: Evet, Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın da Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun da Prof. Dr. Özer Ergenç ve diğer hocalarımızın da kaynakları var.Raşid Tarihi, Asım Tarihi, Silahtar Tarihi bunlarda önemli Osmanlıca kaynaklardandır. Koleksiyondaki kaynakların bazıları dikkatinizi çekmiştir sanırım, 2000’li yıllarda yayımlanan yeni kaynaklar da mevcut. Tarih ile ilgili yazılan bu kaynaklar, bir nüshası onun görüş ve önerilerini almak üzere Halil Hocaya gönderilen kaynaklardır. Hocamız bunların çoğunu okumuş ve üzerilerine kendi el yazısı ile notlar almıştır. Kitapların sahipleri ziyarete geldiklerinde veya telefonla görüştüklerinde de görüşlerini aktarmaktaydı.

Burak: Hocamız buradaki bütün kitapları okumuştur diyebilir miyiz?

Hakan Arslan: Hiç şüphesiz büyük bir kısmını okumuştur diyebiliriz. Okumadığı çok az sayıda eser vardır. Üzerinde çalıştığı konu ile ilgili bir kaynak varsa onları mutlaka okumuştur.

Şurada görmüş olduğunuz kaynaklarda önemlidir. Burada 550 dergi, sayıları ile beraber 5500- 6000 adet süreli yayın bulunmakta. Bu dergiler Bilkent  Tarih Bölümü mastır,doktora öğrencilerinin hizmetine sunulmaktadır.

Ara bilgi

Buradaki (Halil İnalcık Koleksiyonu) kaynakların tamamı Bilkent Kütüphanesi’nin katalog sisteminde mevcut. Mekân adı ile beraber sistemimizden ihtiyacınız olan kaynakları tarayabilirsiniz. Kitapların sırtlarındaki tasnif numarası ile bana başvurduğunuzda eseri temin ediyor ve koleksiyonun okuma salonunda okuyabiliyorsunuz.

Mesela Harp Tarihi Vesikaları Dergisi var burada ve önemli dergilerden bir tanesidir. Dergideki belgelerin hepsi Osmanlıca tıpkıbasım olarak günümüz Türkçe karşılıklarıyla beraber mevcut. Mesela: (Dergide yer alan Osmanlıca bir belgeyi okuyor bize) “Erkan-ı Harbiye Umumiye nezaretinden…. Yıldırım Orduları Grubu kumandanı Mirliva Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Kıt’a Müfettişliği’ne tayini hususunda bil’istinat” …..

Merve: Suriye’nin Bayır- Bucak Türkmenlerinden olduğunuzu söylemiştiniz, Türkçeyi çok iyi bir şekilde konuşuyorsunuz. Türkçenizi Nasıl geliştirdiniz?

Hakan Arslan: Ankara Üniversitesi’ne bağlı TÖMER’de bir dönem Türkçe eğitimi almıştım. Ama en önemli Türkçe öğretmenim kızım, ayrıca burada çalışanların da çok faydası oldu özellikle Hocayla çalışmak, her şeyde olduğu gibi beni bu konuda da geliştirdi. Şu an çok daha iyi konuşuyorum, bir tek ‘’C’’ harfini söylerken biraz zorlanıyorum. “J” Japon “J” siyle söylüyormuşum.

Merve: Koleksiyonda bazı dergilerin ve kitapların arasında kâğıtlar görünüyor. Bunlar nedir acaba?

IMG_2458Hakan Arslan:  Buradaki çoğu kaynağın üzerinde Hocamız, kendi el yazısıyla çalışmış ve üzerilerine Osmanlıca notlar almıştır. Bunları biz almıyoruz, hatıra olarak kalsın istiyoruz. Okuyucularımız da bunları gördükçe mutlu oluyorlar. Bir nevi anılar canlı kalmış oluyor.

Alper: Halil İnalcık Hocayı bugün bile anlatırken, sanki hala buradaymış aramızdaymış gibi bahsediyorsunuz. İkili ilişkilerde nasıl biriydi ve aranızda nasıl bir bağ vardı biraz bundan söz edebilir misiniz?

Hakan Arslan: Kendi adıma aramızdaki ilişkiyi anlatmak istersem, bu kesinlikle tarif edilemez bir şeydi. Bazen insanlar “Anlatılmaz, yaşanır” diye tanımlar bu hisleri, gerçekten de öyle. Yaşamadan bilinmeyecek kadar özel bir bağ idi. Sanki hayatına dokunduğu herkesin hayatını, bulunduğu noktadan daha güzel bir noktaya taşıyordu o. Bazen benden akrabam diye bahsederdi ve bu gerçekten çok gurur vericiydi. Ben hala onun vefatına alışabilmiş değilim. Her sabah bu koleksiyona girerken “Günaydın Hocam’’işten çıkarken “İyi akşamlar Hocam”derim. Sorduğunuz o bağ var ya işte o bu. Her gün beni bir şekilde arardı ve hangi kaynaklara ihtiyacı olduğunu söylerdi. Ben de onları buradan toplar onun evine götürürdüm, Ben, onu kaybettiğimiz ilk günden beri sürekli telefonum çalacakmış gibi hissediyorum ve bu beklentiden kendimi alamıyorum. O benden bir şey isteyecek ben de koşa koşa, seve seve ona götürecekmişim gibi. Gerçekten tanıdığım en mükemmel insan, ona olan 16 senelik hizmetim helal olsun. Bir gün bile onun ağzından kötü bir kelime duymadım. Eminim onunla çalışan, onunla muhatap olan hiç kimse duymamıştır. Birisine Kızdığı zaman kullandığı en kötü kelime “yaramaz”dı.

Her zaman ben ve ona çalışmalarında yardım eden sekreteri Birsen Çınar, HİCOS (Osmanlı Araştırmaları Merkezi) sorumlusu Ali Işık ve Mastır öğrencisi Tayfun Ulaş’a “Sizin yardımlarınızı asla unutamam, eksik olmayın” diyerek takdir ederdi.

Toprağın bol, mekânın cennet,ruhun şad olsun. İşte ben Siz olmadan eksik ve yalınız kaldım HOCAM.

 

  • Serinin diğer röportajlarında görüşmek dileği ile…

Leave a Reply