Sıradan Ürdünlü bir ailenin çocuğu olan Ahmed Fadıl el- Khalayleh’in, gün gelip de tüm dünyanın korkulu rüyası
olacak bir terör örgütünü kuracağı kimin aklına gelebilirdi ki!
Ekim 1966’da Ürdün’ün Zarqa kentinde doğan ve Haziran 2006’da Irak’ın başkenti Bağdat’ta öldürülen, bilinen adıyla Ebu Musab el- Zerkavi‘nin hayatı çocukluğundan itibaren sorunlu geçmişti, suç kariyeri henüz 12 yaşında bir komşu çocuğunu yaralayarak başlamıştı ve vandalizmden uyuşturucu satıcılığına kadar geniş yelpazeye sahip bir sicili vardı. Hatta gençlik dönemlerinde, dini görüşleri henüz gelişmemişken vücuduna dövme yaptırdı. Bu dövme daha sonraları, İslam ile yakından ilgilenmeye başladığında utanç kaynağı olmuştu ve en sonunda jiletle derisini keserek bu dövmeden kurtulmuştu. Yazının burasına kadar tasvir etmeye çalıştığım gibi Zerkavi, gençliğinde sıradan bir sokak serserisiydi ve yaşıtlarından farklı olarak hiçbir özelliği bulunmuyordu. Dünyanın en acımasız terör örgütü, yüz binlerin katili IŞİD’i kurmaya giden yola ise annesinin zorlamasıyla girmişti.
Annesi onun İslam ile daha fazla ilgilenmesini istiyordu ve bunun için oğlunu El- Hüseyin Bin Ali Camisi‘ndeki din derslerine kayıt ettirdi. Bu belki de tüm dünyanın kaderini değiştirecek bir dönüm noktasıydı, her ne kadar onlar bunun farkında olmasalar bile… Burada gösterdiği ilerleme oldukça ilginçti, içkiyi bırakmış ve cuma günleri Kur’an üzerine yapılan tartışmalara katılmaya başlamıştı. Afganistan, Bosna Hersek ve Çeçenya ile ilgili savaş kasetlerini, adeta ezberleyerek izliyordu ve artık bir zamanlar suç işlemek için kullandığı hırsını, İslam için kullanmaya başlamıştı. Bir gün yine camideyken imamın Afganistan’daki Müslümanların yanında, komünistlere karşı savaşacak gönüllü arandığını söylemesi üzerine elini kaldırması bütün hayatını değiştirecekti.
1989 ilkbaharında katıldığı savaşta ilk ciddi çatışmaya, 1991 yılında hükumet elinde olan iki kasabaya saldırmalarıyla katılmıştı. İslamcı gruplar Moskova yanlısı Afgan hükumetine saldırılar gerçekleştiriyorlardı. Bu çatışmalarda cesurluğu ve korkusuzluğuyla ün yaptı, bu iki özellik hayatının geri kalanında peşinden binlerce insanı sürüklemesini sağlayacaktı. Onu tanıyanlara göre adeta ölmek için savaşıyordu, daha sonraları neden böyle davrandığı sorulunca verdiği cevap “Geçmişte öyle şeyler yaptım ki şehit olmaz isem Allah beni affetmeyecek.” olacaktı.
1993 yılında Afganistan’dan ayrıldığında mücahit unvanıyla evine dönüyordu, artık bir savaş gazisiydi. Afgan dağlarında yaşadığı dönüşüm Ürdün’de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Artık yıllar önce kendisinin de işlettiği içki mağazalarından, kafelerden ve kızlı erkekleri oturan insanlardan yakınıyordu. Kendi ailesi bile onu hayal kırıklığına uğratmıştı; annesi ve kız kardeşleri Afgan kadınlarının giydiği burkayı giymeyi reddetmişlerdi.
Daha sonraları hapiste beraber yıllarını geçireceği, Ebu Muhammed el-Makdisi‘yle de bu dönemlerde irtibata geçti. Makdisi görüşleriyle birçok insanı etkisi altına alabilecek bir din adamıydı. Yazdığı bazı eserler Müslümanlar içinde büyük tartışmalara sebep oluyor ama yine de taraftarlarını gün geçtikçe artırıyordu. Fakat, Zerkavi’nin tam aksine, savaşçı biri değildi ve bu, onun adamlarının gözünde zayıf yönüydü. Bu yüzden hapisteyken grubunun liderliğini Zerkavi’ye bırakacaktı.
İkili ilerde yapacakları işler için küçük hücreler oluşturmaya başladılar. 1994 yılında, oluşan gruba İmama Sadakat Yemini ismini verdiler. Grubun ilk saldırı planı sınır boyundaki bir İsrail karakoluna yönelikti ancak Zerkavi ve on iki adamı bu plan gerçekleşmeden Ürdün istihbaratı tarafından yakalandılar. Bu olay ikilinin önce sıradan bir hapishaneye, ardından ise Ürdün’deki en kötü üne sahip hapishane el- Jafr’a girmelerine sebep olacaktı. El-Jafr’da da birlikte kaldıkları mahkumlarla birlikte Makdisi’nin etkileyici vaizliği ve Zerkavi’nin sert yapısı, koşulsuz liderliğiyle emir komuta zincirine bağlı, disiplinli bir grup oluşturdular.
Zerkavi girdiği ilk hapishanede gardiyanlara ve mahkumlara karşı olan agresif tavırları sebebiyle kavgacı biri olarak tanınmıştı ancak el- Jafr’a geçtiğinde Makdisi’nin yardımlarıyla bu saldırgan tavırlarını sona erdirmişti. Fakat bu vahşi enerjinin, sayısız insanın ölümüne yol açacak bir öfkeye dönüşeceğini kim bilebilirdi ki. Artık şiddetle ve saplantıyla Allah’ın düşmanlarına öfkeleniyordu. Bu öfkeden hapishanedeki mahkumlar bile nasibini alıyordu, çok sayıda kişiyi ve kurumu kafir olarak ilan etmişti.
El-Jafr’dan çıkışları ise hiç beklemedikleri kadar erken oldu. 1999’da Kral Hüseyin’in vefatıyla tahta geçen II. Abdullah’ın çıkardığı genel afla serbest kaldılar. Bu af Ürdün’ün kuruluşundan kalma bir gelenekti ve yeni krallardan ülke çapında genel af ilan etmesi beklenirdi. Çiçeği burnunda kral çok değil, birkaç yıl içinde kafa kesme videolarının baş rolü olacak Zerkavi’yi serbest bırakmıştı.
29 Mart 1999’da dışarı çıkmışlardı. Beş yıl sonra özgürdüler ve bu beş yılda çok fazla değişmişlerdi. Zerkavi yakınlarına dışarıdaki hayatın çok endişe verici ve karmaşık olduğunu söylüyordu hatta ilk aylarda hapishaneyi özlemişti çünkü el-Jafr hapishanesi ona bir kimlik ve bir topluluk vermişti. Bu düşünceler içerisinde serbest kaldıktan altı ay sonra kendisini Pakistan uçağında buldu. Buradan Afganistan’a geçecekti.
*Zerkavi’nin hayatının geri kalanı, Afganistan’dan Irak’a geçişi ve Irak El- Kaide’sinden Işid’e uzanan yolu bir sonraki yazıda.
Kaynakça:
Joby Warrick. Siyah Bayraklar
http://www.aljazeera.com.tr/konular/isid
http://www.hurriyet.com.tr/el-zerkavi-olduruldu-4546500
Resim Kaynakçası:
http://www.terororgutleri.com/ebu-musab-ez-zerkavi-ile-baslan-ilk-donem/
http://www.dw.com/tr/zerkavi-öldürüldü/a-25213
https://tr.wikipedia.org