Son yazıda da belirttiğim gibi Zerkavi Irak’ta hedeflerine sistematik bir şekilde saldırmaya devam ediyordu. Mart 2004’te işgalin başlamasının birinci yılı dolmak üzereyken Şiilere karşı Aşure Günü’nde yine bir bombalı saldırı gerçekleşti. Hazreti Muhammed’in torunu Hüseyin’in şehit edilmesinin yıl dönümünde yapılan bu saldırıyla Bağdat ve Kerbela’da toplanan binlerce Şii hedef alınmıştı. Toplam on iki patlama en az 181 ölü ve 700 yaralıyla sonuçlandı. Irak ve Amerika yetkilileri saldırıdaki Zerkavi bağlantısını ertesi gün kamuoyuyla paylaştılar.
8 Mayıs’ta askeri devriye bir karayolu üst geçidinde sarkan, başı ve vücudu birbirinden ayrılmış bir ceset buldular. Bu yaklaşık bir ay önce
ortadan kaybolan Amerikalı radyo, telsiz kulesi tamircisi Nicholas Berg’di. İki gün sonra internette Berg’in öldürülme videosu dolaşmaya başladığındaysa, başrolde yine Ebu Musab el- Zerkavi vardı. Yerde oturan Amerikalının arkasında duran kişilerin ortasındaki, elindeki kağıttan metni okuyan ve bu eylemin Ebu Garip’te Müslüman kadın ve erkeklere yapılan işkencelere bir misilleme olarak gerçekleştiğini söyleyen oydu. Sözlerini bitirdikten sonra bıçağıyla Berg’in kafasını boynundan ayırmaya başladı. Görüntüler dünya genelinde büyük bir infial yarattı, Bush “Niyetleri bizim azmimizi zayıflatmak, kendimize güvenimizi sarsmak” diyerek görüşünü belirtiyordu. Amerikan halkı artık Irak’taki
askerlerinin varlığını sorgulamaya başlamış, işgalin ilk günlerindeki Amerikan ordusunun üstünlüğünü vurgulayan haberlerin yerini bayraklara sarılı tabutlar almıştı. Videonun yayımlanmasından üç gün sonra ise bu yazı dizisinin hazırlanmasına ilham olan Siyah Bayraklar kitabının yazarı Joby Warrick’in tarihi bir dönüm noktası olarak nitelediği olay gerçekleşecekti. Cihatçıların Zerkavi liderliğinde “el-Tevhit vel-Cihad”( Birleş ve Cihat et) adlı yeni örgütün şemsiyesi altında birleştiği duyuruldu, o artık uzun sakalıyla masanın arkasında oturup vaaz veren Bin Ladin’in, bir Amerikalıyı elleriyle kesen genç ve acımasız rakibiydi.
Bütün bunlar gerçekleşirken Bush yönetimi Zerkavi’nin yakalanmasına yardım edene verecekleri ödülü on milyon dolardan yirmi beş milyon dolara çıkardığını açıkladı, artık Amerika için Bin Ladin’le aynı değeri taşıyordu. Ürdünlü yaptığı savaşın kurallarını kendisi belirleyerek bir yandan da diğer cihatçıların tepkisini çekiyordu. Bunlardan en dikkat çekeni ise Zerkavi’nin Ürdün’de el-Jafr hapishanesinde akıl hocalığını yapan Ebu Muhammed el-Makdisi’ydi. Eski arkadaşının, suçsuz çocukları, kadınları, erkekleri öldürmesini; Müslümanlara toplu bir şekilde saldırmasını cihadın imajını zedelemek olarak niteliyordu, özellikle intihar bombacılarının bu kadar yaygın olarak kullanılmasını diğer çoğu cihatçı gibi yanlış buluyor, öldürülenler Şii dahi olsa bunlara karşı çıkıyordu.
Birkaç karşıt sese rağmen Zerkavi cihatçılar arasındaki şöhretini giderek artırıyordu ve artık Bin Ladin’in El- Kaide’sine katılmak için yeterli nüfuza sahipti. Zaten maddi olarak da herhangi bir sıkıntı çekmeyen Zerkavi’nin neden böyle bir hamle yaptığı ise açıktı: Irak’taki Sünnilerin çevresinde toplanması için gereken dini otoriteden yoksundu ve Bin Ladin bunu ona kazandırabilirdi. İkili arasındaki işbirliği Aralık 2004’te yayınlanan bir videoyla duyuruldu. Dönemin en azılı teröristinin ağzından şu sözler dökülüyordu:
Mücahit Ebu Musab el-Zerkavi, el-Kaide organizasyonunun Dicle ve Fırat topraklarındaki yeni emiridir ve ülke içindeki kardeşlerimiz ona bağlılık yemini etmelidir.
Ürdün’ün Zarqa kentinde sıradan bir işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Ahmed Fadıl el- Khalayleh artık El-Kaide’nin Irak emiriydi.
Bin-Ladin’in Zerkavi’den ilk isteğini yine bir video kaydıyla duyurdu, Irak’ta yapılacak seçimleri Allah’a karşı bir hareket olarak niteleyen Ladin seçimlerin başarısız olması gerektiğini söylüyordu. Bu aşamada Zerkavi bütün oylamayı durduramayacağı için en azından Sünnileri sandıktan uzak tutmaya çalışıyordu ve bunu yaparken yine en çok kullandığı yönteme, şiddete başvurmaktan çekinmiyordu. Sünni adaylar vuruluyor, havaya uçuruluyor ya da kaçırılıyordu; bazen daha da kötüsü çocukları kaçırılan adaylar mevcuttu. Böyle bir ortamda kimse sorumluluk alarak ön plana çıkamazdı tıpkı Tarık el-Haşimi’nin liderliğini yaptığı Irak İslam Partisi gibi. Onlar da ilk başta kurulacak yeni meclis için adaylarını sundu ancak seçime bir hafta kala güvenlik gerekçesiyle kararlarından döndüler. Ardından seçimler gerçekleşti ancak Zerkavi’nin tehditleri işe yaradı ve ülke çapında Sünni seçmenler evlerinde oturdu, oy kullanmak isteyen en az kırk kişi ise öldürüldü. Daha sonraları, ülke yönetimine katılma kararı veren ve Sünnilerin en yetkili savunucusu olan Haşimi’nin iki kardeşi de Zerkavi’nin adamları tarafından katledilecekti.
Kasım 2005’te Zerkavi bu sefer Ürdün’ün başkenti Amman’da yapılan saldırıyla dünyaya adını hatırlatacaktı. Üç otelde aynı anda üç bomba patlatılmıştı, altmış kişi ölmüş yüzden fazla kişi de yaralanmıştı.
Zerkavi artık kadınları da intihar bombacısı olarak kullanmaya başlamıştı ve evli süsü verdiği bir çifti saldırıyı gerçekleştirmek için gönderdi. Radisson Otel’deki düğünde kocası bombayı patlatan kadının intihar yeleğinde bir arıza çıkmış ve ikinci bombayı patlatamamıştı, ardından da Ürdünlü istihbaratçılar tarafından yakalanmıştı. Kadın Zerkavi tarafından Amerikalılara saldıracağı konusunda kandırılıp sıradan bir Ürdün düğününde masum insanları öldürmek için oraya gönderilmişti. Neden böyle bir saldırıda bulunduğu da aslında basitti: Ürdün’deki monarşinin Batı’ya hizmet ettiğini düşünüyordu ve onları kafir olarak nitelendiriyordu. Onları cezalandırmak için de masum insanları katlederek ülkedeki huzuru bozmaya niyetlenmişti. Şiddetli tepkilere dayanamayan Zerkavi olayı istenmeyen bir kaza olarak niteledi ve asıl hedeflerinin otellerdeki Amerikan ve İsrailli ajanlar olduğunu belirtti. Artık birçok cihatçıya- bazı El-Kaide liderleri de dahil olmak üzere- göre de Zerkavi çizgiyi aşmıştı. İlerleyen günlerde Zerkavi’nin başına konan yirmi beş milyon dolarlık ödül beş milyon dolara indirildi, bu hareket onun azalan popülaritesine bir göndermeydi. Zerkavi için son yaklaşıyordu.
Mayıs ayının sonlarına doğru yakalanan bazı El-Kaide militanlarından alınan ifadeler doğrultusunda Zerkavi’nin düzenli olarak bir din adamıyla görüştüğü belirlendi. Amerikan güçleri yaklaşık on gün boyunca insansız hava araçlarıyla her adımını izledikleri bu adamın 7 Haziran günü rutinini bozup olağanın dışında bir rota izleyerek arabasıyla şehrin dışına çıktığını fark ettiler. Üç senedir bekledikleri an gelmişti. Uzun bir yolculuğun ardından Zerkavi’nin kaldığı palmiye ağaçlarının arasına gizlenmiş iki katlı eve vardığında artık yapılması gereken tek hamle F-16’lara bombalama emri verilmesiydi. Bağdat’taki hava üssünden gelen emirle pilot bombaları bırakırken evden geriye kalan sadece moloz yığınıydı. Yaralı vücudu enkazdan çıkarılan Zerkavi, bir iki dakika içinde son nefesini de verdi. O ölmüştü ama onun yolunda gidecek binlercesi sırada bekliyordu.
Kaynakça:
Warrick, Joby. Siyah Bayraklar: Işid’in Doğuşu ve Yükselişi. A7 Kitap Yayınları. İstanbul: 2016.
http://www.aljazeera.com.tr/portre/portre-tarik-el-hasimi
http://www.nytimes.com/200511/10/world/middleeast/3-hotels-bombed-in-jordan-at-least-57-die.html?
Resim Kaynakçası:
http://www.dailymail.co.uk/news/article-2939353/Sajida-Al-Rishawi-hanged-Jordanian-pilot-Moaz-al-Kasasbeh-burned-alive-ISIS-story-failed-suicide-bomber-sent-death-brother-s-lieutenant.html
http://www.radikal.com.tr/dunya/ebu-garip-canavari-england-pisman-degil-940403/
http://www.cnbc.com/2016/08/11/who-founded-isis-abu-musb-al-zarqawi-started-the-terror-group.html