31 Mayıs 1992. Bosna Savaşı’yla ilgili pek bir bilginiz yoksa ya da bu savaşla ilgili bildikleriniz sadece Srebrenica’da yaşananlarla sınırlıysa muhtemelen bu tarih sizin için pek bir anlam ifade etmeyecektir. Fakat tam tersine, Bosna Savaşı’yla ilgili az çok bir araştırma yaptıysanız ve Prijedor’da yaşananlarla ilgili bir bilginiz varsa bu tarih büyük ihtimalle size bir soykırımı, bir insanlık dramını hatırlatacaktır. Binlerce Boşnak’ın ve Hırvat’ın sırf etnik kökenlerinden dolayı Bosnalı Sırplar tarafından toplama kamplarında vahşice katledildiği bu elim olay her ne kadar Srebrenica gibi soykırım olarak tanınmış olmasa da katliamın bilançosu Srebrenica’da yaşananlar kadar vahim. Yaklaşık 4.000 Boşnak ve Hırvat, 31 Mayıs 1992’den Ağustos 1992’ye kadar olan süreçte toplama kamplarında işkence edilerek katledildi. Prijedor’da yaşananları sıra dışı kılan bir diğer özellik ise kurbanların toplama kamplarına götürülme biçimi. Bosnalı Sırp güçleri tarafından kollarına ve evlerinin pencerelerine beyaz çarşaf takmaya zorlanılan Sırp olmayan kesim, bu sayede kolay bir şekilde fişlendi ve en sonunda başlatılan nefret operasyonuyla toplama kamplarına hapsedildi. Üzerinden 27 yıl geçmiş olmasına rağmen uluslararası örgütler ve Sırp kesimi Prijedor’da yaşananlarla halen yüzleşebilmiş değil.
Srebrenica Bosna Hersek’te yaşanan vahşetin sadece görünen kısmı.
1991’de başlayan Yugoslavya’nın dağılma süreciyle birlikte Mart 1992’de bağımsızlığını ilan eden Bosna Hersek, içerisindeki kozmopolit nüfusun(%43 Boşnak, %31 Sırp, %17 Hırvat) arasında yaşanan anlaşmazlıklar yüzünden savaşa sürüklendi ve Bosnalı Sırpların 6 Nisan 1992 başkent Saraybosna’yı bombalamaya başlamasıyla savaş fiili olarak başlamış oldu. Bosnalı Sırpların amacı Bosna Hersek’i Boşnaklardan ve Hırvatlardan arındırıp Bosna’yı anavatana yani Sırbistan’a bağlamaktı. Bu yüzden Bosnalı Sırplar özellikle Boşnak ve Hırvat nüfusun yoğunlukta olduğu şehirleri hedef aldı. Saraybosna’ya 90 km mesafede olan ve 110.000 kişilik nüfusunun 56.000’i Boşnaklardan ve Hırvatlardan oluşan Prijedor Sırplar için eşsiz bir hedefti. Savaşa hazırlıksız yakalanan Boşnakların ve Hırvatların aksine donanımlı bir orduya sahip olan Bosnalı Sırplar şehri kolayca ele geçirdi. Bosnalı Sırplar şehirdeki Sırp olmayan nüfusu belirleyebilmek için yerel radyo ve televizyonlar aracılığıyla Boşnaklara ve Hırvatlara kollarına ve evlerinin pencerelerine beyaz bir çarşaf takmalarını emretti; emre itaat etmemeleri durumunda ağır bir şekilde cezalandırılacaklardı. Nazilerin Yahudilere karşı yürüttüğü nefret kampanyasını hatırlatan bu emre çaresizce uymak zorunda kalan Sırp olmayan kesim 2 ay boyunca türlü eziyetlere maruz bırakıldı. Dükkanlarının yağmalanması, evlerinin taşlanması ya da sokak ortasında Sırp güçleri tarafından nedensizce dövülmek Boşnaklar ve Hırvatlar için sıradanlaşmıştı. Yapılan bu insanlık dışı uygulamalara dayanamayıp göç eden küçük bir kesim haricinde nüfusun büyük çoğunluğu Prijedor’dan göç etmeyi reddetti ve bunun üzerine Bosnalı Sırplar 2 aydır devam eden göç ettirme politikasını farklı bir boyuta taşıdı. Prijedor’un dışında bulunan maden ocaklarını toplama kampına çeviren Bosnalı Sırplar bu kamplara Sırp olmayan kesimi hapsetmeye başladı.
Toplama kamplarındaki yaşam koşulları Auschwitz’i aratmıyordu.
31 Mayıs 1992’den 24 Ağustos 1992’ye kadar olan süreçte yaklaşık 30.000 Boşnak ve Hırvat toplama kamplarına hapsedildi ve türlü işkencelere maruz bırakıldı. Tecavüz, darp ve açlık kampların bir rutini haline gelmişti. Uluslararası medyanın bu toplama kamplarını basına servis etmesi ve dünyanın bu vahşetten haberdar olmasıyla birlikte Bosnalı Sırpların üzerindeki baskı arttı. Özellikle Prijedor’daki en büyük toplama kampı olan Omarska’dan gelen bir deri bir kemik kalmış insanların fotoğrafları tüm dünyanın kanını dondurdu. BM’nin ve ABD’nin yoğun baskıları ve tehditleri karşısında daha fazla dayanamayan Bosnalı Sırplar 24 Ağustos 1992’de Prijedor’da bulunan toplama kamplarını kapattı. Yaklaşık 3 ay süren toplama kamplarındaki işkence ve insanlık dışı uygulamalar sonucunda 3,300 Boşnak ve 600 Hırvat sivil hayatını kaybetti, 700 Boşnak ve Hırvat ise hala kayıp. 2013’te Prijedor yakınlarındaki Tomasevica’da bulunan toplu mezarda yaklaşık 1,000 kurbanın cesedine ulaşılmasının ardından Srebrenica’dan sonra Prijedor’da yaşananların da bir soykırım olarak tanınması gerektiği tartışmaları başladı.
2013’te Prijedor yakınlarındaki Tomasevica’da bulunan ve yaklaşık 1.000 kurbanın cesedine ulaşıldığı toplu mezar.
Boşnaklar bugün katliamın başlangıç tarihi olan 31 Mayıs’ı “Beyaz Kurdele Günü” olarak anıyor.
SAVAŞIN ARDINDAN
1995’te Bosna Savaşının sona ermesinin ardından savaş suçlularını cezalandırmak için Hollanda’nın Lahey kentinde kurulan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi Prijedor’da yaşananlarla ilgili olarak bugüne kadar Prijedor’daki katliamlarda rol almış birçok Sırp polisi yargıladı ancak hemen hemen hepsi 15 yılı bile geçmeyen komik cezalar aldı. Bosnalı Sırpların savaş zamanındaki siyasi lideri Radovan Karadzic’in 40 yıl ceza alması bir nebze sevindirici olsa da kurbanların yakınları katliamın faillerine verilen cezalardan memnun değil. Üstelik Avrupa Birliği yeterli delil elde edilmediği gerekçesiyle Prijedor’u bir soykırım olarak tanımayı reddediyor. Savaştan önce Prijedor nüfusunun %50’sini oluşturan Boşnakların günümüzde Prijedor’da yalnızca %20’lik bir nüfus oranına sahip olması ve Prijedor’un bugün Bosna Hersek’in içinde yer alan 2 entiteden biri olan Sırp Cumhuriyetinin içinde yer alması ne yazık ki Bosnalı Sırpların dolaylı yoldan da olsa işlediği etnik temizliğin ve insanlık dışı uygulamaların karşılığında Prijedor’u topraklarına kattığını gösteriyor. Boşnaklar bugün, kendilerine yapılan soykırımı unutturmamak için 31 Mayıs’ı “Beyaz Kurdele Günü” olarak anıyor.
Not: Prijedor’da yaşananlarla ilgili daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız Al Jazeera’nın The Omarska Camp belgeselini izleyebilirsiniz.
KAYNAKÇA
http://soyledik.com/tr/makale/6688/ucurumun-kenarinda-prijedor–gozde-kilic-yasin.html
FOTOĞRAFLARIN KAYNAKÇASI