Isfahan’dan Bağdat’a uzanan yolda, 1092 yılının Ramazan ayının 12. günü olan 16 Ekim günü, saray ahalisiyle ordugahta bir güzel iftarını yapan Türk hükümdarının Farsi veziri, Selçuklu İmparatorluğunun teminatı Nizamülmük gönlünü ve midesini hoş tutmak için taht-ı revanıyla harem çadırına taşınmaktadır. Havanın serinliğinden olsa gerek, taht-ı revanın önüne geçip bizzat kendisine bir dilekçe iletmek isteyen genç sufiyi kabul eder büyük vezir. Dilekçede ne yazar bilinmez, tarihçiler de pek yazanla ilgilenmez zaten. Önemli olan, dilekçeyi verdikten sonra olanlardır: Genç sufi, hızlıca çektiği hançerini Nizam’ın göğsüne saplar ve kıvrak hareketlerle Nizam’ın muhafızlarını atlatır. Kim bilir, takıldığı çadır ipi olmasaydı soluğu Alamut’ta alırdı belki de. Göğsüne hançeri yiyen Nizam ise, az daha dayansa da, çadırında hayata gözlerini yumar acı içinde [1].
Nizam ölür, Selçuklu İmparatorluğu çözülür. Vezir düşer, şah mat olur.
Nizam’ı öldüren genç adam ise, ki adı Ebu Tahir Arrani olarak kayıtlara geçmiştir, Hasan Sabbah adında bir Nizari İsmaili tarafından, Alamut isimli bir kalede kurulan bir örgüt tarafından yetiştirilmiş profesyonel bir suikastçidir [2].
Örgütün ismi ile ilgili pek çok söylenti vardır, ama onlara nam saldıran, ünlerini İngiltere’ye dahi ulaştırıp Arslan Yürekli Richard’ın kalbini bile hoplatan ünvanları, “Haşhaşilerdir”.
[box_dark]Yazı dizisi? Ne sebeple ola?[/box_dark]
Bu yazı dizisi benim için oldukça önemli dostlar, zira daha gazeteye başvururken aklımda Haşhaşiler konusunu yazmak vardı. Gel gelelim, Haşhaşileri yazmak pek de kolay bir iş değil; zira inanışlarından örgütlenme şekillerine, kurucu liderleri Hasan Sabbah’tan seçtikleri hedeflere kadar, oldukça karakteristik özelliklere sahip bir topluluk ile karşı karşıyayız. Tüm bunları tek bir yazıya sığdıramayacağımı düşündüğüm için de, Haşhaşiler konusunu bir yazı dizisi olarak yayınlamaya karar verdim.
Bu yazı, Haşhaşiler olarak nam salan Nizari İsmaililerin dini ve ideolojik fikirlerinin temellerini ve ortaya çıkışlarına vesile olmuş olayları anlatacakken, sonraki yazı meşhur “Haşhaşi” adının kökenlerini, efsanevi lider Hasan Sabbah sürecindeki örgütlenmeyi, yapılan faaliyetleri ve örgütün yükselişini anlatacak. Bunları yaparken de, örgütün suikastçi grubu olan fedailerin eğitim süreçlerini işleyecek. Bu iki yazının ardından da Hasan Sabbah döneminden sonraki dönemi özetleyen ve günümüz terörü ile Nizari İsmaililerin eylemlerini kıyaslayan bir final yazısı yayınlamayı planlıyorum. Dilerim bir aksilik yaşamam da, benim oldukça ilgili çeken bu konuyu siz dostlarıma da aktarabilirim.
Hazırsanız, İran’a doğru yolculuğumuza başlıyoruz.
[box_dark]Nizam’ın Katilleri, Nizar’ın İsmailileri[/box_dark]
Türk siyasetinin en kızıştığı dönemde, hükümet tarafından cemaatin örgütlenmesi ile özdeşleştirilerek sunulan “Haşhaşiler” kimdir? Sorunun cevabı kolay değil. Haşhaşiler diye nam salmış olan, özellikle İran ve Suriye’yi mesken tutmuş, politik suikastlerle ünlenen Nizari İsmaililerin kim olduğunu anlayabilmek için, öncelikle Şii İslam’ın şekillenişini irdelemek gerek. Bunun için de, yararlı olabileceğini düşündüğüm aşağıdaki görseli hazırladım işi kolaylaştırmak namına.
Bu görsel neyi anlatıyor peki? Görsel, Şiiliğin teolojik, felsefi ve politik temellerini oluşturan “İmamlık” inancını ve bu inanç doğrultusunda Şiilerin alt mezheplere ayrışmasını göstermekte. İmamlık kavramından bahsedebilmek için de, öncelikle “zahir” ve “batın” kavramlarını irdelememiz gerekli kısaca. Birbirinin zıttı olan bu iki kavramın, Şiilik inancında Kuran-ı Kerim başta olmak üzere evrenin anlaşılmasında kullanılan iki düşünce tarzı olarak nitelendirilebilir. Kuran-ı Kerim üzerinden değerlendirmek gerekirse, zahir anlam; Kuran okunduğu vakit herkesin anlayabileceği, gözlemlenebilen, egzoterik anlamdır. Batın anlam ise, herkes tarafından değil, ilm olarak isimlendirilebilecek özel bir anlayışa sahip kısıtlı sayıdaki bir zümrenin anlayabildiği, doğrudan gözlemlenemeyen, ezoterik anlamı ifade eder [3]. Batın anlamda Kuran’daki her kelimenin, hatta her harfin gözlemlenebilenden çok daha derin ve geniş bir anlamı mevcuttur. Bu batın anlam, İslam’ın özünü oluşturmaktadır. İmamlık inancında, İslam dinine göre muhteşem insan kabul edilen Muhammed Peygamberin doğal olarak sahip olduğu batını anlayabilme yetisi, onun ölümünün ardından kendisinin kan bağının bulunduğu bireylere doğrudan aktarılmıştır. Batın anlama göremeyecek, bu sebeple de İslam’ın vaadettiği huzur ve barış ortamına erişemeyecek sıradan Müslümanlara, işte bu “masum, günahsız ve yanılmaz” İmamlar önderlik etmelidir ki, insanlara bahşedilen huzur ortamına erişilebilsin [4]. İşte yukarıda gördüğünüz görsel, çeşitli branşlara ayrılmış olsa da, Şiilik içerisindeki İmamlık sistemini göstermekte. Görüldüğü üzere, Muhammed Peygamberin damadı ve kuzeni olan Ali’den başlayarak, babadan oğula(Hasan Nizari İsmaililerince İmam olarak kabul görülmez; onlara göre ikinci imam Hüseyin’dir) geçecek şekilde imamlık devam etmektedir. Zeyn-el Abidin’den sonra bir dallanma yaşansa da, Şiiler arasındaki asıl farklılaşma, Cafer’in ardından gelecek İmam konusunda yaşanmıştır. Altı büyük Şii zümreden ikisi, babası Cafer’den önce ölen İsmail’i sıradaki İmam olarak benimserken, geri kalanlar Musa el-Kazım’ı İmam olarak kabul ederler [5]. Günümüz Şiilerinin de yaklaşık %80’inin kabul ettiği ve İran’ın resmi dini olan ikinci inanç, On İki İmam İnancı olarak adlandırılmaktadır. Bizim ilgileneceğimiz inanç ise, İsmail’i İmam olarak benimseyen Yedi İmam İnancıdır. Bu inancın diğer bir adı da İsmaili inancı olarak kabul edilir. İsmaililiğin önemli diğer bir noktası ise, İmam İsmail’in insanlığa barışı ve huzuru getirecek hükümdar olan “Mehdi” olarak geri döneceğine olan inançtır [6]. Benzer inanç, On İki İmam inancında da, on ikinci imam olan Muhammed el-Mehdi için de geçerlidir.
Mehdi kabul edilen İsmail’in ölümünün ardından, Fatımi devletinin temellerini atacak olan İsmaili gruplar arasında, imamlığın takiyye metoduyla, yani gizlenerek devam ettiğine inanılır. Takiyye metodu oldukça önemlidir zira Abbasilerin İsmaililer üzerinde artan baskısının bir sonucu olarak İsmaililer kendi kabuklarına çekilerek, inançlarını belli etmeden yaşadıkları bir sürece başlamışlardır [7]. Takiyye sürecinin ardından ortaya çıkıp kendinin İsmail soyundan geldiğini ve imam olduğunu iddia eden ilk kişi ise, Fatimi devletinin fikirsel temellerini atan kişi kabul edilebilecek Vafi Ahmed‘dir [8]. 9. yüzyılın ilk çeyreğinde eylemlerini sürdüren Vafi Ahmed’in ardından siyasi olarak Kuzey Afrika bölgesinde güçlenen İsmaililer, Ahmed’in torunu olan El-Mehdi Billah’ın 910 yılında kendini İmam ve Fatimi Halifesi ilan etmesiyle siyasi güçlerinin zirvesine erişirler (Unutmadan, Fatimi Halifeliği, İslam tarihindeki tek büyük Şii halifeliği olma özelliğini taşır.) [9]. Bu dönem, Fatimilerin Sünni İslam resmi bir Şii gücü olarak yükseldiği dönem olma özelliğini taşır. El-Mehdi’nin ardından başa geçen el-Muntansır ile Fatımiler altın çağını yaşamış olsa da, Muntansır’ın oğulları olan Nizar ve el-Mustali arasındaki taht kavgasından ötürü zaten dışarıdan gelen Türk tehditine karşı zayıflamakta olan Fatımiler, bu iç karışıklıklar sebebi ile de iyice zayıflar [10]. Bu taht kavgasında ordunun ve sarayın ileri gelenlerini arkasına alan taraf el-Mustali olsa da, Nizar da daha alt sınıfın desteğini almayı başarmıştır. Özellikle İran ve Suriye coğrafyasında desteklenen Nizar’ın İsmaili takipçileri, Nizari İsmaililer olarak anılırlar.
Nizari İsmaililerin politik kimliği, sadece Fatimi devletinde tuttukları tarafla sınırlı değildir. 10. yüzyılda özellikle Suriye ve İran coğrafyalarında yayılmakta olan Nizari İsmaililiğin el-Muntansır’dan da önce gelen düşmanları, bölgede etkinliği günden güne daha da artan Selçuklu Türkleridir. Özellikle Nizamülmülk’ün başyapıtı Siyasetname‘de bir bölümü doğrudan Nizari İsmailliğin nasıl bir “sapkınlık” olduğunu açıklamaya adaması [11], Selçuklu Devleti ile Nizari İsmaililer arasındaki gerginliğin en büyük kanıtıdır.Protest kimliklerinden ve Şii olmalarından ötürü Selçuklular tarafından baskı altında tutulan ve takiyye metouyla inançlarını sürdüren Nizari İsmaililerin asıl amacı, İran ve Suriye bölgesinde artan Sünni/Türk devleti olan Selçukluların etkisini kırmaktır. Yani, görülebileceği üzere, Nizari İsmaililer dini oldukları kadar politik bir hareketin de temsilcileridir. Şiiliğin genel bir karakteristiği olan bu olay, Hasan Sabbah’ın önderliğini yaptığı Nizari İsmaililiğinde daha da radikal bir hal alacaktır. Öyle ki, neticesinde vezirler düşer, devletler yıkılır; Nizari İsmaililiğin attığı temeller üzerinden onlarca farklı fraksiyonda terör örgütleri yükselir.
[box_dark]Kum’da Doğan Kartal[/box_dark]
Tam yılı bilinmez, ama 1050’lerde, İran’ın içlerinde yer alan, mütevazi bir kent olan Kum şehrinde, On İki İmam inancına bağlı bir ailenin, sevimli olsa gerek, bir oğlu doğmuştur. İnançlarından kaynaklı olması muhtemel, ailesi bu oğlancığın adını, Ali’nin büyük oğlu olan Hasan koymuştur. Her bebek gibi ailesinin göz nuru olan küçük Hasan, yaklaşık kırk yıl sonra bir imparatorluğu bitirecek olan fedailerin üstadı olarak tarihe geçecektir.
Tarihçiler onu, Dağın Şeyhi Hasan Sabbah diye yazacaktır.
Sonraki yazıda Hasan’ın ve tarihin en ölümcül suikastçileri olan Alamut Haşhaşilerinin hikayesinde, Alamut kalesinin eteklerinde görüşmek üzere sevgili dostlar.
KAYNAKÇA
1) Lewis, Bernard. (2009). Alamut Kalesi ve Hasan El Sabbah. İstanbul: Nokta Kitap, 94
2) a.g.e.
3) Campbell, A. (2008). The Asssasins of Alamut. Retrieved 2015, from Iran Chamber Society: Alınmıştır:www.iranchamber.com/history/ismailieh/books/the_assassins_of_alamut.pdf anthony campbell nizari
4) Daftary, F. (2000). The Ismaili Da’wa Outside the Fatimid Dawla. Retrieved 2015, Amaana’dan alınmıştır: http://amaana.org/articles/Ismailidawa.htm#Aim%20of%20the%20da%27wa%20System
5) Tan, M. (2009). Erken Dönem İsmaililik ve Temel Görüşleri. EKEV Akademi Dergisi , 74
6) Arayancan, A. (2005). Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nda Batıni Hareket. Ankara Üniversitesi Açık Arşiv , 6-7.
7) Vahhabi, S. S. (2012). The Eagles’ Serene Palace of Symmetric Wisdom: Historical and Intellectual Genealogy of the Nizaris of Alamut. 2015’te, Ismaili Mail’den alınmıştır: https://ismailimail.wordpress.com/2012/10/02/the-eagles-serene-palace-of-symmetric-wisdom-historical-and-intellectual-genealogy-of-the-nizaris-of-alamut/
8) Daftary, F. (2008). Ismaili History. The Institute of Ismaili Studies , 11-17.
9) Bulut, F. (2014). Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği. İstanbul: Berfin Yayınları.
10) Vahhabi, S. a.g.e.
11) Nizmülmülk. (2009). Siyasetname. İstanbul: İş Bankası Yayınları, 267-269